Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 14 Mart 2007

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Yazık değil mi?

Sene 1961. Ord. Profesör Ali Fuad Başgil, bir yazı kaleme almıştır. Anayasa ile ilgili bir yazı olduğu için Başgil Hoca, teknik detaya inmiş ve hükmünü objektif kriterler kullanarak vermiştir.

Bir dostu, “Yazını okudum. Güzel ve çok doğru. Fakat bu yazıyı görmezlikten geleceklerini tahmin etmem. Mutlaka sana bir ihtarda bulunacaklardır. Hazırlan.” der. Ve iki gün sonra telefon edilir Hoca’ya. “Sizi örfî idareden çağırıyorlar” denir. İlk örfî idareden çağrılış değildir bu. Ancak olağanüstü bir dönemde, bir bilim adamını incitmek, bir düşünce insanını rencide etmek çok ama çok kolaydır. Uzun bir bekleyişin ardından Albay Emin Aytekin, Hoca’ya ders vermeye(!) başlar “Efkarı tahrik edici” yazısı yüzünden demediğini bırakmaz. Ardından Cemal Tural Paşa azarlar Başgil’i. “Memleketin içinde bulunduğu zor günler”den bahseder, bir profesörün “bunu idrak edemeyişini” dile getirir ve son noktayı koyar: “Sizi susturmasını pekala biliriz; fakat matbuata müdahale etmek istemiyoruz.”

Azarlama faslı bitince Ali Fuad Bey, her zamanki beyefendiliği ile memleketin “müşkül durumda olduğunu” arz etmek ister. Ve bir benzetme yapar: “Bugün Türkiye’miz, açık denizde fırtınaya tutulmuş bir gemi vaziyetindedir. Biz hepimiz, millet olarak, bu geminin yolcularıyız. Gemi batarsa hep beraber batacağız. Gemi selamet sahiline ulaşırsa birlikte kurtulacağız. Fakat bütün mesele, selamet sahilini bulabilmekte ve hayırlı bir iskeleye yanaşabilmekte. İşte ben bu iskeleyi arıyorum.”Onca nasihate (!) kulak vermeden düşünmeye devam eden Ord. Profesör, nâsihlerin (!) sabrını taşırmıştır bu cümlelerle. “... Fakat bu gemi Beşiktaş ya da Köprü iskelesine değil, bizim istediğimiz, mesela, Üsküdar iskelesine yanaşacaktır. Biz böyle istiyoruz.” cevabını alır, Başgil. Müsaade edilir ve, “Bu konuştuklarımızı da yaz gazeteye” istihzasıyla serbest bırakılır.

Buraya kadarki kısım, yakın siyaset tarihimizde örneği bol bir hadisenin küçük bir tezahürüdür. Hatıralar adlı kitabında (Boğaziçi Yayınevi) teferruatıyla anlatılır yaşananlar. Yürek burkan çok çarpıcı sahneler okursunuz bu kitapta. Başgil’in keyfî bir şekilde tutuklanması, aşağılanması, hücreye atılması, korkutulup sindirilmesi... Öyle ki Ankara’dan tahliye kararı gelir; ancak Cemal Tural buna öfkelenir ve tahliyeyi engellemek için yeni bir dava açtırır. Oysa gözaltında geçen günlerin sebebi 159. maddedir; ancak o maddenin ilgili fıkrası önceden ilga edilmiştir. Ne var ki durumdan örfî idarenin haberi yoktur. O yüzden sâkıt olacak davanın son anda önüne geçilir, Cemal Tural’ın “Bu adam çıkacak ha!” demesi üzerine tutukluluğun devamına yeni bir bahane bulunur...

Her şey bir yana; yaşlı bir fikir adamının uğradığı kötü muamele karşısında söylediği şu sözler yürekleri sızlatmaya kâfidir: “Ya Rabbi! Biz niçin birbirimize bu kadar hor bakıyor, vatandaş sevgisiyle muamele edemiyoruz? Niçin karşımızdakinin de hürmete layık insan olduğunu kabul etmiyoruz? Kendimizden başkasına niçin yabancı devlet casusu gözü ve şüphesi ile bakıyoruz?..”

Uzayıp giden sorular modern Türkiye tarihinin hazin manzarasını yeterince ortaya çıkarıyor. Maalesef her olağanüstü dönem, bir neslin kolunu kanadını kırmıştır. Aslında kolu kanadı kırılan millettir, milleti ayakta tutan değerlerdir. Bir dönem sağcı deyip solcuyla kapıştırılan nesiller boşu boşuna zayi edilmiştir. Onlardaki iç dinamizm, okuma heyecanı, kurtarma psikolojisi, yüceltme ideolojisi başka mecralara çekilmiş; hatta hiddet ve şiddetle beslenmiş ve iç düşman korkusu ülkeyi bir felaketin eşiğine getirmiştir. Laik-antilaik kavgasının ne işe yaradığını hatırlayan var mı? Kışkırtılan kitleler, ajitasyonlar, provokasyonlar, düzmece oyunlar... Ya Alevi-Sünni kavgası! Yüzlerce yıldır kardeşçe yaşayan insanları birbirine düşürenler kimlerdi, sokağa çıkanlar, belki de farkına varmadan, kimlerin amacına hizmet etmişlerdi?

Merhum Ali Fuad Bey doğru söylüyor: Hepimiz aynı gemideyiz. Asker de bu gemide, sivil de. Hiç kimse kendini geminin aslî sahibi sayamaz ve hiç kimse bir başkasının düşünmesini, okumasını, yazmasını engelleyemez. Farklı olmanın zenginliği, sahil-i selamete çıkmak için en önemli hazinedir. Yoksa gelecek nesiller de bugüne dair hatıraları hüzünle, acıyla okuyacak. Sevgiden, saygıdan, hoşgörüden, tahammülden bu kadar ayrı düşmeye gerek var mı? Farklı düşünmenin kimseye zarar vermediği, üstelik bu kadar açık ve misali bol bir gerçeğe dönüşmüşken, işgüzarlık edip nesillerin idealizme kanatlanmış ruhlarını öldürmenin ülkeye ne faydası olabilir ki!

Zaman, 13.3.2007

Ekrem DUMANLI

14.03.2007

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Yazık değil mi?

  Aman yangın sönmesin!

  Akıllanmayacak bunlar...

  Dördüncü kuvveti fişleyen 1, 2, 3. kuvvetleri de fişlemiş olmasın!

  Askerden yana olanlar, olmayanlar


 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004