Etkileşim yazarlarından, deneme ve eleştiri yazarı, edebiyat araştırmacısı Necmettin Turinay katıldığı ‘Risâle-i Nur’un Edebî Yönü’ toplantısında Bediüzzaman’ın eserlerinde kullandığı dil ve üslûp konusunda katılımcılara bilgi verdi. Bu konuda farklı açılımlar getiren Turinay, konuşmasında yeni bir çalışma olarak düşündüğü Risâle-i Nur’un Edebi üslubu ve Bediüzzaman’ın eserlerindeki edebi dil konusundaki araştırmasını sundu.
Bediüzzaman’ın, 20. yy’ın başlarında, Abdülhamid döneminde basılmış, batı kültüründen tercüme edilen eserlerin çoğunda etkili olduğunu, bir hafız olduğunu ve hadis külliyatı bilgisine sahip olduğunu ifade eden Turinay, bu eserlerin tercüme edilirken İslâmî bir boyutta ele alınmasını sağladığını söyledi.
Necmettin Turinay, program içerisinde şunları söyledi:
“Batılı eserlerin tercüme edildiği dönemde Bediüzzaman, İslamî ve fennî bilimleri birleştirerek farklı bir bakış açısı oluşturdu. Eserlerinde fıkıh, kelâm, hadis gibi İslâmî bilimleri tevhit etmiş ve birleştirmiştir. Birbirinden kopma noktasına gelen İslamî bilimleri yeni bir bakış açısı ile birleştirmiştir. Bediüzzaman İslami ilimleri tevhit eden, kevnî âyetleri çözümlemeye çalışan, bilimi reddetmeyen bir tarz benimsemiştir. Tabiatı ve bilimi batı felsefesinden farklı olarak İslamî bir şekilde ele almış ve bir imparatorluğu kaybederken, o çöküşle aynı anda büyük bir dehanın çıkışı gerçekleşmiştir.
Bediüzzaman’ın eserlerinde bizi etkileyenin yazı değil Bediüzzaman’ın kendisidir.
Bediüzzaman’ın eserlerinde üç nokta dikkat çeker.
1- İlk olarak bir problemi bilgi olarak özetleyip, bir izah haline getirmiştir.
2- Geçmiş büyük ulemanın, o konu hakkında önemli sözleri varsa onlara atıflar yaparak, bir problemi kavrayıcı girizgâhı hazırlamıştır.
3- Konu ile ilgili karşı düşünceleri olanlar varsa onlarında görüşlerine yer vermiştir.
Bu metinleri okurken ilk olarak teyakkuza geçerek okuma, anlama ve idrak yoluna girildiğini, yazı içinde cereyan eden iç gerilimin tarafı olduğumuzu görürüz. Bediüzzaman’ın eserlerinde şiiri, mecazı ve doğayı çok iyi bildiği halde onun ifade tarzı hissiyâttan öte bir şekilde, hakkı ifade etme yolu gözükür.
Bediüzzaman bir şair olarak anılmak istemiyor. Hissiyatını yaygınlaştırmayı düşünmek istemiyor. Peygamberimizin kullandığı gibi bir söz kullanmaya çalışıyor. Geliştirdiği hükümler, küllî bir iradeyi algılamaya dayalı. Ve kendine gelecek her türlü övgüler konusunda ‘Bunu benden bilmeyiniz’ diyor. ‘Bunlar bana bildirildi, bana idrak ettirildi ki, bana yazdırıldı ki…’ gibi bir dil kullanıyor. Bu dil birçok büyük İslam âliminde görülür.
Büyük âlimlerin çoğu yazdıkları şeyin kendilerinden bilinmesini önlemek için, Allah’ın ona takdir ettiği bir düşünce olduğunu gösteren bir yazı dili göstermişlerdir. Bizim kendisini yüceltmememiz, putlaştırmamamız için bizleri yanlış düşünceden uzaklaştırıp, Allah’ın takdir ettiğini anlamamızı sağlamıştır.
Bediüzzaman’ın yazı tarzına baktığımızda, sizi birebir muhatap alarak yazmıştır. O yüzden bu eserleri okurken bizlere hitap ettiğini görürsünüz.
Onun eserlerini biz okurken bir otobiyografiyi de okumuş oluruz. Ayrıca eserlerinde tarihsel gerçekleri de bütünüyle kavrama yönünü buluruz. Ve yazdığı satırları hiç yılmayan, hiç bıkmayan bir tipoloji olarak görür, dünyevî hiçbir isteği olmayan tavrını da aynı eserlerinde gözlemleriz.
Bediüzzaman’ın cümleleri genel itibariyle uzundur. Cümlelerimizi uzun veya kısa söylememiz elimizde olan bir şey değildir. Bu cümleler bizim içimizdeki fikir yapılarımızı yansıtır. Dilin özü sentezle, düşünce biçimi sentaksla tezahür eder. Ayrıca Bediüzzaman’ın dili öz ve öz Türkçe’dir.
|