Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, siyasete malzeme yapılmaması gereken değerlerin başında dinin geldiğini belirterek, “Kimse din üzerinden siyaset yapmamalı. Yapılırsa en çok da samîmî dindarlar zarar görür. O halde dinin hiçbir siyasî kalıba girmeyeceğinin, hiçbir partinin din eksenli siyaset yapamayacağının altını çizmeli” dedi.
Hürriyet’ten Şükrü Küçükşahin’e 28 Şubat sürecini değerlendiren Başbakan Yardımcısı Şahin, o süreçte, birlikte siyaset yaptığı kişilerin hiçbirinin din devleti arzusunda olduklarına inanmadığını belirterek, eski partisinin siyaset anlayışı ile ilgili, “Ama bazılarının bu anlamda yorumlanacak söz ve davranışları oldu; Anayasa Mahkemesi de buna dayanarak RP’yi kapattı” dedi.
Şahin eski partisi ile ilgili şu değerlendirmede bulundu: “Zaman zaman siyaset yapılırken din kullanılıyordu. Oysa dinin bir devlet kuralı haline getirilebileceği izlenimi veren demeç ve söylemlerden uzak durulmalı. Çünkü Türk toplumu, cumhuriyeti ve onun temel niteliklerini Anayasa gerekçesindeki gibi benimsemiştir. Uygulamanın da bu doğrultuda olmasını istiyor; doğrusu da budur.” Şahin, bu anlayışla AKP’yi kurarken o süreçten, yaşananlardan yola çıkarak, “Toplum nasıl bir siyasetçi istiyor” özeleştirisi yaptıklarını kaydetti.
Şahin, “Ne din, ne Atatürk bir siyasî partinin çatısı altına sığar. İkisi de tüm halkın değerleridir, bir partileri olmaz. İkisi de hepimizin” ifadelerini kullandı.
Başbakan Yardımcısı Şahin, “AKP’yi 28 Şubat doğurdu” görüşüne ise şöyle cevap verdi: “Bunu savunanlar, zorlama yöntem ve yönlendirmeler yapılır, görev ve sınırları Anayasa’da çizili kurum ve kişiler bu sınırları aşarsa, halkın buna prim vermediğini, bu yöntemlerin ters teptiğini söylüyorlarsa katılırım” oldu.
28 ŞUBAT’TA EN ÇOK YARGI YIPRATILDI
Kendisi de bir hukukçu olan Başbakan Yardımcısı Şahin, 28 Şubat sürecinde en çok yargının siyasallaşmasından yakındı. “Bir general, arkasında oturan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına, RP dâvâsını kastederek, ‘Hâlâ o dâvâyı açmadınız mı?’ diye baskı yaptı. Demokratik bir ülkede savcının cevabı, ‘Bu benim yetkimde, kimse bana talimat veremez’ olurdu. Bu yapılmadı, dâvâ açıldı” dedi. Şahin’e göre bu konuşma, savcıya önceden talimat gönderildiğini; ancak gereğini yapmadığı için talimatın yeniden hatırlatıldığının delili.
Sözlerini, “Şimdi o general de, o savcı da emekli” diye sürdüren Şahin, yargı mensuplarına Genelkurmay’da brifing verilmesini de yanlış buluyor.
“Bir dâvâ haklı nedenlerle açılabilir, bir parti de kapatılabilir; ama yargının Genelkurmay’a dâvet edilmesi yanlıştı” diyen Şahin, Türkiye’nin öyle bir süreçle yeniden karşılaşmamasını diledi.
ERBAKAN’A KİMSE KARŞI ÇIKAMAZDI
Başbakan yardımcısı Şahin’in bu sözleri üzerine, Hürriyet yazarı Şükrü Küçükşahin’in “O günkü partiniz ile Başbakan Necmettin Erbakan’ın hiç yanlışı olmadı mı? Örneğin, Başbakanlık Konutuna tarikat liderlerinin dâvet edilmesi, Libya gezisi” sorusunu yönelterek, “Bunu söylediniz mi?” diye sorunca, Başbakan Yardımcısı’nın cevabı,”O gün partimizde, bunun yanlış olduğunu Sayın Başbakan’a, Genel Başkan’a diyecek cesareti gösterecek biri çıkamazdı” şeklinde oldu. Bugünkü partisi AKP’de durumun farklı olduğunu ifade eden Şahin, şöyle devam etti: ”8 istişare toplantısı yaptık. Milletvekilleri çıkıp bütün yanlışları söyleyebiliyor. İşte Ersönmez Yarbay, bunun bayraktarlığını yapıyor. Genel Başkan da saygıyla dinliyor, Yarbay da itibar gören bir arkadaşımız.”
Bediüzzaman 100 sene önce söylemişti
Din umumun mukaddes malıdır
Hem umumun mâl-ı mukaddesi olan dini, inhisar zihniyetiyle kendi meslektaşlarına daha ziyade has göstermekle, kavî bir ekseriyette dine aleyhdarlık meyli uyandırmakla nazardan düşürmek ise, muharriki tarafgirliktir.
(Sünûhat, s. 65-68, Y.A.N.)
Hiçbir siyaset, İslâmiyeti kendine âlet edemez
Hakikat-i İslâmiye bütün siyâsâtın fevkindedir. Bütün siyasetler ona hizmetkâr olabilir. Hiçbir siyasetin haddi değil ki, İslâmiyeti kendine âlet etsin.
(Hutbe-i Şamiye, s. 62, Y.A.N.)
|