“Sivil Toplum ve Siyaset” başlıklı panelde konuşan Prof. Dr. Ömer Çaha, 2002’de ilan edilen Ulusal Program ile birlikte toplum-devlet ilişkilerinde yeni bir döneme girildiğini belirtirken, bu sürece karşı 28 Şubat’takinden daha sinsi bir atak oluşturulmaya çalışıldığı uyarısında bulundu.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, Sivil Toplum Dergisi’nin katkılarıyla düzenlediği “Sivil Toplum ve Siyaset” başlıklı panelde konuşan Fatih Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ömer Çaha, 1950’den sonra Türkiye’nin toplum-devlet ilişkileri açısından ciddi sarsıntılar geçirmekle birlikte çok köklü değişiklikler yaşamadığını ifade etti. Sözkonusu dönemde zihniyet açısından yeni paradigma denebilecek değişim olmadığını anlatan Prof. Dr. Çaha, “1980 sonrası dönem ise kültürel ve zihniyet değişimi açısından çok önemli bir dönemdi. Bu dönemde en çok yükselen değerler özgürlük ve sivil değerler oldu” dedi.
MEDYA DA CİDDÎ KATKI SAĞLADI
Kutsal devlet anlayışının sorgulandığı 83-93 dönemine medyanın da katkı sağladığını söyleyen Çaha, “Türkiye’deki kadar antidemokratik medya bulamazsınız başka bir yerde. Ama 80 sonrası dönemde medya ciddi katkı sağlamıştır bu sürece ve aşkın devleti sorgulamaya başlamıştır” dedi.
Her yeni gelişmenin reaksiyonunu beraberinde getirdiğine de değinen Çaha, “Türkiye’de de böyle. 80 sonrası on senelik döneme karşı gelişen reaksiyon, devletçi elitin reaksiyonuydu. Bunun başını Demirel çekmiştir” şeklinde konuştu.
Devletin, insan haklarını sistemin merkezine yerleştirdiği Ulusal Program’ın ilan tarihi olan 2002’den bu yana bir karşı atağın oluşturulmaya çalışıldığını söyleyen Çaha, bu karşı atağın çok daha sinsi, topluma maledilen, bilinçli bir atak olduğunu vurguladı ve “Bu dönemde stk ların nereye meyledeceği çok önemli bir rol taşımaktadır” dedi. Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen panelin bir diğer konuşmacısı ise Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümünden Doç. Dr. Burhanettin Duran’dı.
GERİDE 'KAYIP ON YIL' KALDI
Türkiye’nin siyaset algılarından birisinin, kökleri Osmanlıya dayanan güçlü devlet anlayışını yansıtan vesayetçi anlayış olduğunu söyleyen Doç. Dr. Duran, “Bu yaklaşım dört başlıkta incelenebilir. Siyasal paranoyalar üretimi, amaç odaklı meşruiyet, patronaj ve cemaatçilik, metafiziksel siyaset anlayışı. Bunlar aslında siyaset karşıtlığı içeriyor” dedi. 28 Şubat sürecinde siyaset karşıtlığının yeniden üretildiğini ifade eden Duran, bu dönemde özgürlüklerin hızla herşeyin güvenlikleştirildiği bir sürece savrulduğunu, bu yüzden geride kalan on yılın ‘kayıp bir on yıl’ olduğunu vurguladı.
Güvenlik tehditleri etrafında şekillenen siyasetin Türk halkı tarafından benimsenmediğini konuşmasında dile getiren Duran, “Bu yolu tercih eden siyasetçilerin önemli bir kısmının 2002’de tasfiye edilmesi bunun bir göstergesidir” dedi.
Konuşmasında, AB sürecinin bir yandan demokratikleştirici bir manivela işlevi görürken, diğer yandan ciddi bölünmeler doğurduğunu da anlatan Duran, seçilmişlerin elini güçlendirecek bir sivil toplumun gelişmesi temennisiyle konuşmasını noktaladı.
|