AKP’nin Meclis Grubu’nda partinin önde gelen isimlerinden biri, çocuksu bir neşe içinde kürsüye çıkıp, “Sayın Başbakanımız! Bugün sizin doğum gününüz... Ve bizler size bir armağan hazırladık” demiş.
Ah! Bir sürpriz!
Acaba Başbakan Erdoğan, “şık ve pahalı bir kol saati” ya da “parlak kumaştan hoş bir kravat” beklentisi içine girmiş midir?
Bilemiyorum...
Zaten beklenti doğuracak kadar bir zaman geçmeden kürsüdeki “çocuksu neşe”, armağanın ne olduğunu ifşa edivermiş:
“Sayın Başbakanımız! Milletvekilleri arkadaşlarımızla birlikte size hazırladığımız armağanı veriyorum: Sadakat! Sadakat! Sadakat!”
Ah ki ah! Gördünüz mü başımıza geleni?
“Orduya sadakat şerefimizdir” ya da “Erbakan’a sadakat şerefimizdir” gibi vecizelerin ardından şimdi de koskoca milletvekillerimiz, “Varlığımız Tayyip Erdoğan’ın varlığına armağan olsun” andı içiyorlar...
* * *
“Sadakat”... Bu ne yaman ve ne tılsımlı bir sözcüktür!
Bir talebi, bir büyük arzuyu, bir büyük ihtirası, tek bir sözcüğün içine gizler ve işi bitirir.
Şöyle ki:
“Sadakat” sözcüğü, “Sayın liderim! Ben senin kulun kölen olurum” demenin getireceği her türden basitliği ve aşağılanmayı perdeler...
Yetmez!
“Sadakat” sözcüğü, “Ben bir küçük kurşun askerim” cümlesindeki tuhaflığı ve hastalıklı durumu da ortadan kaldırır.
Bu da yetmez!
Yine “sadakat” sözcüğü, “Sayın Başbakanım! Bizi bütün bir grup olarak yine aday göster” cümlesindeki tamahkárlık dozunu azaltır ve talebi daha makul bir seviyeye çeker.
Lider de “Benim aslan kurşun askerlerim” diyerek şöyle bir etrafına göz gezdirir ve gücüne güç kattığını duyumsar.
Yani...
Bir doğum günü için bundan daha mükemmel bir armağan olamaz.
* * *
Peki ya “kişilik sahibi” olmanın şerefi nerededir?
Kula kulluk etmemenin onuru?
“Yanlış”a “yanlış”, “doğru”ya “doğru” diyebilmenin tadına doyulmaz derin hazzı?
İhtirastan arınmanın getireceği o muazzam haysiyet duygusuna ne olmuştur?
Hadi hepsini geçtim:
“Ya Ömer! Yanlış yaparsan seni kılıcımla düzeltirim” diye haykırma cesareti nereye gitmiştir?
Aman...
Ben de ne safım...
Gözlerini “yeniden seçilme hırsı” bürümüş insanlara nelerden söz ediyorum böyle...
Mühim ayrıntı
MALİ polis, CNR Uluslararası Fuarcılık A.Ş.’ye “Zemheri” adını verdiği bir operasyon düzenledi.
Sabaha karşı gerçekleştirilen baskının gerekçesi şu: Sahte belgelerle devletten teşvik primi alındığı iddiasını araştırmak...
Bence bu operasyonun 28 Şubat sürecinin sene-i devriyesine rastgelmesinin bir anlamı olmalı...
Neden mi? Anlatayım:
Efendim, 28 Şubat’ın kudretli generali Çevik Bir, CNR Uluslararası Fuarcılık A.Ş.’ye yakın bir isim...
Çevik Bir, CNR’ye ait “Ulusal Strateji” adlı derginin yayın yönetmenliği görevini yürüttü.
Ayrıca... Uzun bir dönem şirkete danışmanlık hizmeti verdi. Göreve geldiği 2001 yılında ise şirketin yeniden yapılandırmasında görev aldı.
Peki 28 Şubat’ın çokça tartışıldığı bir günde, 28 Şubat’ın ünlü bir generalinin resmen görev aldığı bir şirkete kapsamlı bir operasyon düzenlenmesi için ne diyeceğiz?
Benim bu konuda hazırladığım üç şıklı bir yanıt var:
BİR: Tevafuktur efendim, tevafuk...
İKİ: Baskın 27 Şubat’ta gerçekleşmiştir, 28 Şubat’ta değil. Dolayısıyla baskın ile 28 Şubat’ın sene-i devriyesi arasında bağ kurulamaz.
ÜÇ: Çevik Bir son zamanlarda AKP’ye yakın duruyor, bu nedenle olayı zorlamayalım lütfen...
Hürriyet, 1.3.2007
|