Bendeniz, geçmişte Yeni Yüzyıl gazetesinde 1.5 yıl kadar sorumlu yazıişleri müdürlüğü yaptığım için, o dönemde ciddi bir mahkeme tecrübesine sahip oldum. Türkiye’nin o dönem dertli olduğu ve bir tanesinden de hâlâ dertli olmayı sürdürdüğü bütün Ceza Yasası ve Terörle Mücadele Yasası maddelerinden yargılandım.
O zamanlar, yani 1994-96 arası, bugünkü 301’in eski hali olan 159 benim en az önem verdiğim maddeydi. Esas korktuğum maddeler, TCK 312 ve TMY 5, 6, 7 ve 8’di. Ama en çok da TMY 5.
1995’te gümrük birliği vesilesiyle TMY 5 değişince ciddi bir rahatlama oldu ama bu kısa sürdü. Çünkü eskiden sadece İslamcı yazar çizerler için kullanılan TCK 312 ansızın canlandı, herkese tatbik edilir ve ifade özgürlüğünü sınırlar oldu.
Dediğim gibi 159’u önemsemezdim. Bu maddeden yargılandığım oldu ama diğerleri gibi tehdit edici değildi, en azından DGM’lik suç değildi, ceza alsanız bile hapse girmiyordunuz, cezanız paraya çevriliyordu.
2002 yılının 3 Ağustos’u’da, hükümeti dağılmış ve seçime gitmekte olan Meclis, aralarında Kürtçe eğitimin önünü açan, idamı kaldıran ve bu arada 159’u da yeniden düzenleyen maddelerin olduğu demokratikleşme paketini geçirdiğinde, biz bu durumu Radikal’de alkışlamıştık. Çünkü paketin geçmesi için Radikal de ciddi çaba sarf etmişti ve ekonomik krizin o karanlığında bu paketle birlikte Avrupa Birliği umudu ülkede yeşermişti.
Paketin Meclis’ten geçmesi yurtdışında da ciddi etki yarattı, ama paket çıktıktan birkaç gün sonra bir yabancı gazeteci benimle haber için konuşurken, “Sizce bu paket sahiden devrim niteliğinde mi?” diye sordu.
Ona bizim son dönemdeki demokratikleşme ve ifade özgürlüğünü sağlama tarihimizin böyle iki adım ileri bir adım geri şeklinde, her seferinde ifade özgürlüğünü tam ve mutlak biçimde sağlamak üzere değil de güncel tartışmaları biraz olsun yatıştırmak için yaptığımızı ama sonuçta hep ileriye doğru gidildiğini anlatmakta zorlandım. O, 159’daki ilerlemenin önemsiz olduğunu, 312 değişikliklerinin yetersiz olduğunu söylüyordu.
Aslında haklıydı. Daha sonra 312’yi yanlış hatırlamıyorsam iki, 159’u da 301’e geçişteki kelime Türkçeleştirilmesi sayılmazsa bir kez değiştirdik. Ve aslında hâlâ daha ifade özgürlüğünü garanti altına alabilmiş de değiliz.
Yarım hamilelik nasıl olmazsa, yarım ifade özgürlüğü de olmaz. Sadece yazı yazan, fikir açıklayan insanların sonunda mahkûm olmasalar bile mahkeme mahkeme sürünmesi bile ifade özgürlüğünü yeterince sınırlar. Bizde 301 bu işe yarıyor.
Bir Ermeni kökenli vatandaşımızı ‘Türklüğe hakaret etti’ diye damgaladığınızda onu her türlü kötülüğün hedefi haline de getiriyorsunuz. Gerçekten ortada bir hakaret olsa belki cezayı makul karşılamak mümkün ama ortada hakaret veya aşağılama da olmayınca haksızlık katsayısı büyüyor ister istemez.
Şimdilerde hükümet 301’i değiştirmeye hazılanıyor.
Bu değişikliğin ne yönde olacağına ilişkin Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
geçen gün Aşkabat dönüşü uçakta bazı ipuçları vermiş.
‘Savcıların her şikâyeti davaya dönüştürmesini engelleyeceğiz’ sözünden ne anlayacağımı bilemedim. Herhalde Başbakan ifade özgürlüğünü gerçekleştireyim derken hak arama özgürlüğünü kısıtlamaktan söz etmiyordur ama sözü edilen formülün nasıl olacağını bilemedim.
Her neyse, formül ortaya çıktığında üzerinde tartışmak daha kolay olacaktır, o yüzden şimdi ne desek boş.
Yalnız bence bu kadar uzun uzun formül aramaya da gerek yok aslında. Maddedeki hapis cezalarını kaldırıp yerine ağır para cezası getirmek, bence bu maddeyi bir anda ‘kullanışlı’ olmaktan çıkaracaktır.
Bir de, maddedeki ‘aşağılama’ sözcüğü yerine ‘hakaret’ sözcüğünün girmesi halinde hiçbir savcının bu maddeden dava açacağını sanmıyorum.
Türkiye’nin ifade özgürlüğünü tam olarak sağlaması çok önemli ve gerekli.(...)
Radikal, 16 Şubat 2007
|