Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Washington Büyükelçiliğinde “Yaşa Paşam, varol Paşam, Kurtar bizi Paşam” nidaları arasında bir konuşma yapmış.
Salondakilerin hepsi Türkiye’den bu toplantı için gitmiş olamayacaklarına ve büyük çoğunluğu ABD’de yaşıyor olduklarına göre herhalde oralardan “kurtarılmayı” bekliyorlar. Ne keyifli ve ne kolay bir bekleyiş(!) olmalı...
Neyse ki Yaşar Büyükanıt da onlara “Kusura bakmayın ama ülkenizin çıkarları için sesinizi yeterince duyuramıyorsunuz. Örneğin Ermeni soykırımı konusunda onların diasporası kadar sesiniz çıkmadı” diyerek sitem etmiş.(...)
Ben iki noktaya takıldım; birincisi bu konuşmalar sadece Türklere mi yapılıyor; yani kendimiz söyleyip kendimiz mi dinliyoruz, yoksa dinleyicilerin çoğunluğu yabancı siyasetçi ve gazeteciler mi, onu merak ettim.
DARBE ŞAKŞAKÇILIĞI!
İkincisi de Orgeneral Büyükanıt’ın “Geçmişte de hayal kuranlar vardı. O hayallerin içinde boğuldular. Kimse Türkiye’yi bölemez, kimseye Türkiye’yi böldürtmeyiz” sözleri.
Geçmişte de olayları film gibi izleyen ve sonuçta kurtarılmak için kolay yolu seçenlerin “Ordu gelsin canım, daha iyi valla” anlayışıyla darbe şakşakçılığı yapması yüzünden defalarca demokrasi dışı yollarla kurtarıldı(!) Türkiye.
Her kurtarılışta en az bir 10 yıl geriye gitti... Genelkurmay Başkanı bu sözlerle herhalde böyle bir çözümü kastetmemiştir ama “Kurtar bizi Paşam”lı alkışların etkisinde kalmış da olabilir.
Oysa Türkiye artık rejimi kesintiye uğratan darbelerle, onu anımsatan muhtıralar devrini aşmış olması gereken bir noktada. Bu ihtimalleri duymak bile istemiyor.
Onun için biz de buradan “Lütfen bizi kurtarmayın, artık kurtarma görevini siviller yapsın” diye daha yüksek, daha güçlü bir sesle bağırmak zorundayız.
“Kurtar bizi Paşam”cılara gelince... Kurtarılmak istiyorlarsa Silahlı Kuvvetler’i kışkırtmak yerine buyursun “silahsız kuvvetler”e katılsınlar. En azından her vatandaşın sandığa gitme sorumluluğu kazanmasına, bunun çok ciddi önem taşıdığının anlaşılmasına yardım etsinler.
Slogan atmaktan daha zor ama daha dürüst en azından!
Vatan, 16 Şubat 2007
|