İttihat Terakki’nin yemin törenlerine benzer şekilde üyelerine “ölme ve öldürme” yemini ettiren Kuvva-yı Milliye Derneği Başkanı Emekli Albay “Vatana İhanet Kanunu”nun da geri gelmesini istiyor. Böylelikle 13.500 rakamına ulaşan vatan hainleri herhalde bu kanuna göre yargılanacak ve “öldürülmek” yerine hüküm giymiş olacaklar. Bu kadar çok “hain”i olan bir ülkede, “hainler sürüsü” ile baş edebilmek için elbette “elimizi kana bulamak” yerine “vatana ihanet” suçunu düzenleyen derli toplu bir kanuna ihtiyacımız var.
Acaba, Emekli Albay’ın önerdiği şekilde “Hıyanet-i Vataniye Kanunu”nu geri getirerek sorunu çözebilir miyiz?
Bağımsız Kamu Görevlileri Sendikaları Konfederasyonu’nun olağan genel kurulunda ANAP Genel Başkanı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı arasında “vatana ihanet” suçlaması yüzünden bir tartışma yaşanmış. Mumcu, “Ülkeyi cehaletin ve ihanetin elinden mutlaka kurtarmamız gerekir. Bu ihanete bu millet, bağımsızlık karakteri ile mutlaka son verecektir.” demiş. Başesgioğlu da bu söze “siyasette söylenecek en son söz” olduğu itirazında bulunmuş ve, “Ondan sonra söylenecek söz, tabancayı alıp sokağa çıkmaktır.” diye eklemiş. Bu ve buna benzer tartışmaları sona erdirmek, gerginlik yaratan beyhude tartışmaları engellemek için, “Hıyanet-i Vataniye Kanunu”nu yeniden yürürlüğe sokmak bir çözüm olabilir mi? “Vatana ihanet” suçunu, “durumdan vazife çıkartarak” halkı gerilla savaşına çağıranların ve siyasetçilerin elinden alıp bir hukuk metni içine yerleştirmek mümkün olabilir mi?
Hem bu tartışmaların üstesinden gelmek hem de “vatana ihanet suçu” konusunda yaygın cehaleti gidermek için bu kanunu hatırlamak bile yeterli olabilir.
“Hıyanet-i Vataniye Kanunu” Büyük Millet Meclisi’nin çıkarttığı ikinci kanundur ve tarihi, Meclis’in açıldığı ilk günden tam 6 gün sonrasına, 29 Nisan 1920’ye tesadüf eder. Kısa bir metni olan kanunun birinci maddesi “vatana ihanet suçunu tanımlamaktadır: “... Büyük Millet Meclisi’nin meşruiyetine isyanı mutazammın kavlen veya fiilen veya tahriren muhalefet veya ifsadatta bulunan kesan, hain-i vatan addolunur.” Bu kanuna göre Büyük Millet Meclisi’nin meşruiyetine fiilen veya sözle muhalefet ederek isyan suçunu işleyenler “vatan haini” olmaktadır. Kanunun ikinci maddesi, bu suçu işleyenlerin idamını öngörmektedir. Bu kanuna, zamanla bazı ilaveler yapılmış, vatana ihanet suçu işleyenlere, mesela 1924’te “dini ve mukaddesat-ı diniyeyi siyasi gayelere esas ve alet ittihaz etmek maksadıyla cemiyet kuranlar” da eklenmiştir. 1991 yılında bu kanun, bütün kanunlar derlenirken yürürlükten kaldırılmıştır. Özetle, “vatana ihanet” kanunu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin meşruiyetini korumak gayesi ile çıkmıştır. Bu kanun, Atatürk zamanında çıktığı şekilde muhafaza edilmiş olsaydı, TBMM’nin otoritesine ve meşrû yetkilerine itiraz eden herkese vatan haini dememiz gerekecekti. Bugün “vatana ihanet” suçu, Anayasa’mızda, sadece Cumhurbaşkanı’nın azline yegâne gerekçe sıfatıyla yer almaktadır.
“Hıyanet-i Vataniye Kanunu”nun mazisi hakkındaki bu bilgiler bize ne anlatıyor? Öncelikle şunu anlatıyor: “Vatan haini” suçlamasını öyle aklınıza estiği zaman kolay kolay yapamazsınız. Bu suçun bir tanımı ve somut karşılığı olması gerekir. Bu tanımı da ancak meşrû olan irade yani yasama organı yapabilir. Bu suçlamayı siyasî tartışmalarda kullanmak, peşinen muhatabınıza “elfaz-ı müstehcene ve muzırra” sarf etmek, yani küfretmek demektir. “Vatan kurtaran” çetelere gelince... “Hain” sıfatı bütün tarih boyunca iktidar mücadelesinde rakipler için kullanılmıştır. Hüküm sadece güce dayanınca, mahkumiyet gerekçesi ihanettir. İhanet suçlamasının bol kullanıldığı yerler ise karanlık bölgelerdir.
Zaman, 13.2.2007
|