AKP, 2. Olağan Kongresi’ni tamamladı. Kutlarım.
Şimdi Mayıs 2007’de Recep Tayyip Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı seçtirmek, Kasım 2007’de genel seçimleri kazanmak için büyük gayret sarf edecek. Her iki mücadele de bir parti için haklı mücadelelerdir.
Bu mücadelelerde karşılaşılacak engellerle uğraşabilmek için parti son dönemlerde iki özel strateji geliştirdi.
1) Başbakan insanlara çok daha ılımlı davranıyor.
2) Hükümet, yükselen milliyetçilik akımları karşısında milliyetçi duruş sergiliyor.
Parti böylelikle Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına karşı yükselecek itirazları azaltmayı, tabanında da milliyetçilere oy kaybetmemeyi umuyor. Ben ise bu politikaların hızla statükocu bir duruşa kaydığını düşünüyorum.
* * *
AKP, sizin ifadenizle muhafazakár-demokrat, benim ifademle muhafazakár-değişimci bir parti olarak kuruldu, bu duruşla iktidarı ele geçirdi ve ilk yıl bu duruşla Türkiye’ye çağdaşlaşma yolunda çok şeyler kazandırdı.
Ancak, son iki yıldır ve hele hele son yılda ortaya bambaşka bir parti çıkmaya başladı. Bana göre hem muhafazakárlığı, hem de demokratlığı (değişimciliği) büyük sekteye uğramış bir parti.
* * *
“Dinciliğiniz” hakkında kim ne derse desin; benim baktığım pencere açısından kadrolaşma konusunda aşırı bencilliğiniz ve hepsinin ötesinde kamuoyuna dayatılanın tersine muhafazakár değerlere sahip çıkmamanız, beni çok rahatsız eden yönleriniz oldu. Açık konuşalım, bu köşede çok yazdım; hem imam hatiplilere, hem de türbanlılara kazık attınız. Onlardan yana gözüktünüz ama sadece göz boyadınız.
İmam hatipliler için bulunan “açık lise” formülünün tutmayacağını, hukuken güdük kalacağını, çalakalem alınmış bir karar olduğunu, karar Danıştay’dan dönmeden önce bu köşede yazdım. (Bkz: 12.03.2006)
Türban için AİHM Üst Mahkemesi’ne başvuran Leyla Şahin’in eline tutuşturulan ve Başbakanlık tarafından belirlenen bir kurul tarafından hazırlanan savunmanın kaybetmek üzere tertip edildiğini de bu köşede maddeleri ve gerekçeleri ile yazmıştım. (Bkz: 16.02.2006)
Hatta Leyla Şahin’e açıkça sorduğum sorular için ulemanın bu sefer eline ne tutuşturacağını beyhude bekledim. Şahin’den çıt çıkmadı.
Bütün bu oyunlar, hükümet statükodan korktuğu için oynandı.
“Ne şiş yansın, ne kebap!”
* * *
Öte yanda, 8. pakete kadar uyum yasaları üzerine aslanlar gibi giden hükümet, seçim sathına girildiğini hissettiği anda beni önce şaşırtarak, sonra büyük bir sukuta uğratarak milliyetçi bir çizgiye kaydı. Başbakan danışmanları sayesinde önce Apo’nun “demokratik cumhuriyet” (federasyon) söyleminin kucağına düştü. (Bkz: 23.08.2006 tarihli yazım.) Ardından üst kimlik-alt kimlik söyleminde tıkandı kaldı. Sonunda da gitti statükonun kucağında “tek bayrak, tek millet” söylemiyle bir kez daha milliyetçilerin peşine düştü.
Artık “Kürt meselesi”ni ağzına dahi almıyor.
* * *
9. Uyum Paketi ise TBMM’ye doğru dürüst uğrayamıyor. Kendisine herhangi bir fayda sağlamayan TC 301. maddeyi değiştirmekten korkan bir hükümet var. İhale yasaları güdük vaziyette. Azınlık hakları karşısında şahin bir tutum alınıyor.
Ancak, en önemlisi Kıbrıs’ta ne yapacağını bir türlü bilmeyen bir hükümetimiz var.
Hürriyet, 12.11.2006
|