O kadar ideolojik kavganın, emek harcanmış fikrin ayırmaya çalıştığı basit gerçek: “Kim adam, kim değil?” 70’lerde “Solcu olmak adam olmaktır” demişlerdi. Böylece kafa karıştıran bir yığın fikrin altında var olan çelişkilerin özü verilmişti.
Türkiye’de iki cins insan vardı: Adam olamayanlar ve adam olanlar. CHP ülkeyi tek başına “aydınlık yarınlara”, çağdaş uygarlığa doğru taşırken, şalvarlı ve kasketli “adam olmayan” DP’liler Meclis’i doldurmuştu. Ülkeyi yönetmek her zaman seçkin bir azınlığın, aydınlığa ermiş olanların işiydi. Demokrasi “adam olmayan”ları yönetime dahil etmiş, darbelerle “adam olanlar” hataları düzeltmişti.
“Adam olmak ya da olmamak”, bütün mesele buydu.
Cumhuriyet’in kurucusu Atatürk referans alınıyor. Onun yaptığı devrimler, yerleştirdiği ilkeler var. Onun yaptıkları ve söylediklerinden “adam olan” birilerinin çıkardığı bir ideoloji geziyor ortalıkta. Buna da “Atatürkçü Düşünce Sistemi” adı veriliyor. Adam olmak için, bu ideolojiye veya bu düşünce sistemine bağlı olmak gerekiyor. Ve bu durumda laiklik, “adam olmak” anlamına geliyor. “… İnkılâbın fikirlerini ve ideolojilerini benimseyip gelecek nesillere götürecek” olanlar, işte onlar hangi yaşta olurlarsa olsunlar, Cumhurbaşkanı’nca Atatürk’ün anladığı “gençler” olarak niteleniyor.
(...)
“İnkılâbın fikirleri ve ideolojileri”ni benimsemekten bahsediyor Cumhurbaşkanımız. “Fikirleri” anladık; ama “ideolojiler” ne oluyor? Kaç tane ideoloji var? Cumhurbaşkanımız, “Laiklik, adam olmaktır.” derken, Genelkurmay Başkanı, 10 Kasım münasebetiyle yayımladığı mesajda, “Laik düşünce sisteminin içi boşaltılmaya çalışılmaktadır.” ikazında bulunuyor. Nedir bu “laik düşünce sistemi?” Laiklik nasıl bir düşünce sistemi olabilir? “Atatürkçü Düşünce Sistemi’ni bir yaşam felsefesi olarak benimsemek” ne demektir? “Akıl ve bilimi” rehber almamızı tavsiye eden bir devlet kurucusunun düşüncelerinden nasıl bir “yaşam felsefesi” çıkartılabilir? Bütün bunlar doğru ise insanların aklını, çağdaş bilimin bulduklarını kullanarak, demokratik ve özgür bir toplumda yaşaması nasıl mümkün olabilir? Öyle ya, bir “ideoloji”den, bir “düşünce sistemi”nden, bir “hayat felsefesi”nden bahsedilen yer, ancak totaliter bir devlet değil midir?
Türkiye’de hiçbir anlamı ve karşılığı olmayan; sorgulanması, bir siyasî düstura dönüştürülmesi mümkün olmayan bir retorik sürdürülüyor. “Düşünce sistemi”nin, “yaşam felsefesi”nin, “ideoloji”nin ne olduğuna dair basit bir kavrayış bile, bu retoriğin içinde kendine yer bulamaz. Düşünceyi, gelişmeyi, medenî bir toplum haline gelmeyi engelleyen, bir ufuk vermekten ziyade insanı sınırlayan ve yasaklayan bu retoriğin sorgulanması lazım. Biz, totaliter bir devlet içinde yaşamayı “adam olmak” zannedenleri adam etmeliyiz. Medenî olmanın, özgür bir toplum içinde yaşamak anlamına geldiğini, ideolojilerin ise çağdışı ilkel düşünce biçimleri olduğunu birilerine öğretmeliyiz.
Zaman, 12.11.2006
|