Hükümet içinde Adalet Bakanı Cemil Çiçek ile Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül arasında olduğu anlaşılan fikir ayrılığı ne kadar ciddi ve derin acaba?
Evet, Meclis’in Avrupa Birliği reformlarını görüşüp yasalaştırmak için olağanüstü toplandığı gün, AB ile aramızdaki en önemli sorun noktalarından biri olan Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesinin değiştirilip değiştirilmemesine ilişkin fikir ayrılığından söz ediyorum.
‘Avrupa istiyor diye yasa mı değiştirilir’ diyerek giderek daha aşırı milliyetçi bir çizgiye kaymakta olan Adalet Bakanı -ki bugüne kadar çıkarılan bütün AB reformlarında o bakanın imzası ve ısrarı var- ile halen hükümet içinde AB konusunun en büyük ve galiba da tek destekçisi olarak kalmış olan Dışişleri Bakanı eminim aralarında bir fikir ayrılığı olduğunu yalanlayacak.
Ancak görünen köy kılavuz istemiyor. Türkiye, hatırlayın, Kopenhag Kriterleri’ni henüz tam olarak yerine getirmedi, AB terminolojisiyle konuşacak olursak bu konudaki ‘kritik eşiği’ geçti sadece.
Şimdi yeniden ülkemizde düşüncelerini ifade ettikleri için insanlar hapse mahkûm olmaya ve pek yakında da cezaevlerine girmeye başlayacak olurlarsa Türkiye o ‘kritik eşik’ten geriye düşebilir. Durum sanıldığından çok daha ciddi.
Bakın, yarın sabah Elif Şafak’ı yazdığı romandaki bir karakterin sözlerinden ötürü yargılayacağız.
Bir başka romancı bir hırsız veya katilden söz eden bir roman yazsa onu da ‘Suçu övmek’ten mi yargılayacağız?
Elif Şafak’a yönelik suçlamanın doğasındaki bu saçmalık bir yana, 301’in değiştirilmesi artık şart oldu. Çünkü bu maddenin kendisi ifade özgürlüğünü engelliyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihadına girmiş haliyle söyleyeyim, düşüncesini ifade edenleri hapisle tehdit etmek bile (yani mahkûm etmeye gerek yok, hapis tehdidiyle yargılama olasılığının bulunması yeterli) Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ihlali kabul ediliyor.
O yüzden, bizdeki ‘Uygulamayı görelim’ lafları da boşuna. Kaldı ki uygulamayı da gördük, bu maddenin Hırant Dink ve Eren Keskin için nasıl kullanıldığını, Yargıtay’ın maddeyi nasıl yorumladığını da gördük.
‘Uygulamayı görelim’den hemen sonra, özellikle Cemil Çiçek’in çok kullandığı bir argüman da, ‘Avrupa’nın her yerinde bu tür madde var ceza kanunlarında’ argümanı. Birincisi bu tam olarak gerçeği yansıtmıyor. Bizdeki maddenin kelimelendirmesiyle onun Avrupalı benzerlerinin kelimelendirmesi aynı değil. Ama aynı olduğunu kabul etsek bile bir de şuna bakmamız gerekmez mi: Acaba diyelim İtalya’da ilgili maddeden son bir yılda kaç dava açıldı, bizde kaç? Geçenlerde Radikal’de bir bilanço koymak istedik, sayfamıza sığdıramadık tam listeyi.
Son olarak bir de, ‘Bizde yasalardan çok kafaların değişmesi gerek’ argümanı var. Buna katılıyorum elbette ama kafaların değişmesini bekleyene kadar yasaların değişmesi daha kolay ve daha çabuk değil mi?
‘Bugün 301’i kullananlar yarın başka bir maddeyi kullanır’ deniyor. O gün geldiğinde o maddenin de değişmesi için çaba sarf edilir. Çünkü önemli olan, kimsenin fikirlerini ifade ettiği için hapse girmemesi, hatta hapis tehdidinin hiç bulunmaması.
Hükümetin 301 inadı hiç de iyiye işaret değil.
Radikal, 20.9.2006
|