Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 20 Eylül 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Papa’ya aynı düzeyde cevap verilmeli

Papa seçildiği günden beri daha çok Prada marka parlak kırmızı ayakkabıları, Gucci güneş gözlükleri ve 2 GB kapasiteli iPod Nano player gibi son modayı takip eden gardırobuyla dikkat çeken Papa XVI. Benediktus görevdeki ilk yılında papalığa alışıyor gibi görünmekte; mesela kalabalıkların arasına girip çocukları sevmesi ve binlerce kişiyle tokalaşması onun kardinallik döneminde görmeye pek alışkın olmadığımız tavırlardı.

Aslında, giyiminde modayı takip etmesi onun yeniliklere ne kadar açık olduğunun bir göstergesi olarak algılanmamalıdır. Zira daha önceki görevinde Kilise’nin gelenekten kopmaması için uğraş veren birisi olarak muhafazakârlıktan kıyafetlerini değiştirdiği gibi modernliğe ve liberalliğe kısa bir sürede geçmesi de beklenemezdi zaten.

XVI. Benediktus’un papalığının ilk yılına bakılacak olursa barış ve sevgi gibi kavramları ne kadar çok kullanırsa kullansın hakikat ve iktidar üzerindeki tekelci yaklaşımı halen devam etmektedir. Üstelik kardinallik döneminden beri İslam’a karşı provokatif, ödün vermez ve şüpheci yaklaşımı beklentilerin aksine devam etmekte ve selefi Papa II. Jean Paul’ün daha yumuşak tavrına alışkın olanları her geçen gün şaşırtmaya devam etmektedir.

Seçildikten sonra verdiği ilk demeçlerin birisinde İslam’ın barış dini olduğu görüşünü reddetmiş ve bu beyanı Başkan Bush’un da hoşuna gitmiş ve sık sık tekrar edilmiştir. Daha sonra basına sızan gizli bir toplantıda da İslam’ın demokrasiyle bağdaşmayacağını zira Kuran’ın Muhammed’in sözü olmayıp Tanrı’dan doğrudan geldiği için yeniden yorumlanamayacağı ve İslam’ın da modern şartlara uygun bir şekilde reform edilemeyeceğini belirtmişti. Ama geçen sene yine Almanya’nın Köln şehrinde 30 kadar Müslüman dini liderle yaptığı görüşmede ise kendisinin ‘dostluk köprüleri’ olarak nitelendirdiği plan çerçevesinde gayet olumlu bir havada geçmiş ve tarihte Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasındaki savaşlarda her iki tarafın da Tanrı’nın memnun olacağını sanarak Tanrı’nın adına bir mücadele iddia ettiğini hatırlattıktan sonra birlikte çalışarak fanatisizmin yenilebileceğini ifade etmişti.

Dört temel alan

Papa’nın ilk yılı belki de kendi faaliyetleri göz önüne alınarak dört kısımda incelenebilir: Dinlerarası diyalog, barış ve adalet meselesi, Avrupa’nın ahlaki-dini durumu ve kilise içi iktidar mücadeleleri. Dinlerarası diyalog konusunda Papa özellikle Yahudi ve Müslüman liderle görüşmeyi tercih etmiş, ama gençliğindeki Hitler Gençlik Örgütü üyeliği sebebiyle Yahudilik aleyhine gizlediği bazı görüşleri olabileceği endişesiyle temkinli karşılanmıştır. Ancak Auschwitz ve Köln ile Roma’daki sinagogları ziyaret etmesiyle başlangıçtaki endişeler yok olmuştur. Papa’nın Müslümanlara karşı tavrı ise hep sert olmaya devam etmiş, sürekli onları terörizmin başlıca sebebi olarak görmüş ve ancak onların din ve inançlarını gözden geçirmeleri halinde dünyaya barışın gelebileceğini iddia etmiştir. İslam’a karşı negatif tavrının en belirgin örneği ise Müslüman ülkeleri dini özgürlükleri tanımaya zorlamamakla ve ‘İslam’a karşı yeterince sert’ olmamakla suçladığı hayli saygın bir din adamı olan Başpiskopos Michael Fitzgerald’ı Papalık Dinlerarası Diyalog Konseyi’nin başkanlığından almasıdır. Barış ve adaletle ilgili hususlarda ise genelde halefinin izinden gitmesine ve sürekli şiddet, terörizm, fakirlik ve ekonomik adaletsizlik gibi konularda konuşmasına rağmen ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik saldırıları karşısında II. Jean Paul kadar açık yüreklilik ve cesareti gösterememiştir. Yine gençlik döneminin Nazi-Hıristiyan ideolojisine bağlılığının açığa çıkması olarak nitelendirilebilecek bir beyanı da Avrupa’nın kültürel birliğinin Hıristiyanlık köklerine bağlı olduğu ve bu yüzden 60 yıl önce Yahudilerin Avrupa’dan çıkarılmasına benzer şekilde Müslüman Türklerin de Avrupa’ya ait olmadıkları ve Avrupa Birliği’ne girmemeleri yönündeydi.

Her ne kadar Papa’nın dinlerarası diyalog konusundaki düşünceleri samimi olsa bile Avrupa’daki Hıristiyan dışı kültürlerin siyasi etkisinden çekindiği de gayet açıktır.

Papa, Hıristiyan Avrupa’nın ahlaki değerlerin bütün dünyadaki medeniyetin korunmasında oldukça önemli prensipler olduğuna içten inanmaktadır. Fakat Avrupa’nın özellikle 1968 olaylarından sonra içine düştüğü manevi buhran da onu derinden etkilemektedir. Zira Kilise yenilmeye mahkûm olduğu bir savaşı -örneğin, eşcinsel evlikleri Katolik ülkelerde birer birer yasallaşmakta, doğum kontrolü, kürtaj, boşanma ve okullardaki dini eğitim- sürdürmekte ve her geçen gün inananlar üzerindeki etkilerini yitirmektedir.

Kendi ülkesi Almanya’da 1990’dan beri 2 milyondan fazla kişi Kilise’yi terk etmiş, üstelik Katolik Kilisesi, Protestan kiliselere göre tebliğ faaliyetlerinde hayli geri kalmıştır. Hatta son Almanya gezisinde Papa, Katolik piskoposlara bu konuda uyarılarda bulunarak onlardan daha fazla gayret göstermelerini istemiştir. XVI. Benediktus Kilise içerisindeki farklı görüşlere sahip din adamlarını da kendi hâkimiyeti altına almaya çalışmaktadır. Öteden beri muhalif görüşleriyle tanınan Hans Küng ve Leonardo Boff gibi isimlerle karşılıklı görüş alışverişinde bulunmaya bile yanaşmamaktadır. 9-14 Eylül 2006 tarihlerinde Almanya’ya yaptığı resmi ziyaretin en önemli iki amacının Katolik ve Protestanların yarı yarıya yaşadığı Almanya’da Hıristiyanlığı canlandırmak ve Avrupa’daki Müslüman göçmenlerin durumuyla ilgili olduğu söylenebilir.

Avrupa Anayasası

Papa seçilmeden önce Avrupa Anayasası’nda Hıristiyanlığa da yer verilmesine çok uğraşmış ama başaramamıştı; fakat Almanya gezisinden bir hafta önce Başbakan Angela Merkel’in Avrupa Birliği dönem başkanlığı sırasında bu konuyu yeniden gündeme taşıyacağına dair söz vermesi herhalde Papa’nın yüreğine su serpmiştir! 9 Eylül günü Bavyera’da yaptığı konuşmada da Alman Katolisizminin bazılarının düşündüğü kadar ‘yorgun’ olmadığını söylemesi de onun giderek sekülerleşen Avrupa ve spesifik olarak da Almanya’nın dinden uzaklaşmasından duyduğu endişeyi dile getirmektedir.

12 Eylül 2006 günü ise 1969’dan 1977’ye kadar ilahiyat profesörlüğü yaptığı Regensburg Üniversitesi’nde öğrenci ve akademisyenlere yaptığı konuşmada İslam’la ilgili yaptığı alıntı zaten nazik olan dinlerarası ilişkilere yeni bir boyut getirerek pek çok Müslüman ülke ve dini liderin tepkisini çekmiştir. (...)

Papa’nın bu akademik ve felsefi konuşmasına Müslümanların kendilerine güvenle, akademik bir ortamda cevap vermeleri, tepkilerini daha üst düzeyde dile getirmeleri beklenirdi. Karikatür krizinde olduğu gibi Müslümanların tepkileri dini olmaktan ziyade siyasi sebeplerle 300 yıldan beri Batı karşısında uğradıkları yenilgi yüzünden Batı’nın her fırsatta kendilerine saldırıda bulunduğu fikrinden vazgeçip olay ve eleştirilere daha sakin yaklaşabilmeyi öğrenmeleri ve sert tepkilerle Batı’nın “Bakın İslam demokrasi ve insan hakları konularında bizimle aynı seviyeye gelemez” şeklindeki suçlamalarına fırsat vermemeli.

Fatih Üniversitesi Sosyoloji Bölümü

Radikal, 19.9.2006

Ali Murat YEL

20.09.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Papa’ya aynı düzeyde cevap verilmeli

  Ortaçağ karanlık mıydı?

  Tepki verirken

  Üniversiteler: Resmî ideoloji tekkeleri

  Kur’ân kursları

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004