Bizde kim gerici bir hareketle karşılaşsa Türkiye’nin “Ortaçağ karanlığı”na sürüklendiğinden dem vurur. İnsanı ürküten bir tanım bu... Belki atıl laik kitleleri sarsmakta işe yarıyordur.
Ama tanımın kendisi sorunlu....
Fazlaca Hollywood filmi izlemekten kaynaklanan bir yanılgıya ya da tarihe Batı’dan bakma kompleksine dayanıyor.
Evet, Ortaçağ karanlıktı; ama Avrupa’da...
İslam dünyasında ise sanıldığının aksine neredeyse bir Rönesans aydınlığı yaşanıyordu.
***
Papa XVI. Benedictus İslam dünyasını birbirine katan talihsiz demecinde 14. yüzyılda kaleme alınmış bir eserden alıntı yaparak şunları söylemişti:
“Muhammed’in yeni olarak ne getirdiğini bana göstersene... Bu konuda inandığı dini kılıçla yayma buyruğu türünden kötü ve insanlık dışı şeylerden başka bir şey bulamazsın.”
Alıntılanan kitabın kaleme alındığı 14. yüzyılda, asıl Avrupa “kötülüğün ve insanlık dışı şeylerin” pençesindeydi.
“Kara ölüm” veba, yaşlı kıtayı kasıp kavuruyordu.
Hastalıktan Yahudileri sorumlu tutan bir dini grup, Yahudilerin toptan katli için ayaktakımını sokağa döküyordu.
Engizisyon, Mesih beklentisiyle kendini kırbaçlayanla baş etmeye çalışıyordu.
Hastalığın etkisiyle sabana dayalı tarımdaki gelişme durmuş, toprak mülkiyeti bölünmüş, yoksullaşan köylüler ayaklanmıştı.
Yüzyıl savaşları patlamıştı. Fransa ve İngiltere monarşileriyle çatışan papalık ikiye bölünüyor, akılla imanı uzlaştırma çabaları, gericiliğin zırhına çarpıyordu.
Kilise, bütün faciaları cadıların kışkırttığı propagandasıyla büyük cadı avına hazırlanıyordu.
(Bkz: William H. McNeill, “Dünya Tarihi”, İmge Y., 1994)
***
Elbette bir değil, birçok Ortaçağ var. Ancak genel tabloda Doğu çok daha parlak durumdaydı.
13. yüzyıl sonunda kurulan Osmanoğulları, ciddi bir miras devralmıştı.
Anadolu’da, “Kâfir dahi olsa kimsenin kalbini kırma” diyen Ahmet Yesevi, “Putperest olsan yine gel” diyen Mevlana Celaleddin Rumi, bütün Balkanlar’a ışık saçan Hacı Bektaş Veli gibi düşünürlerin imza attığı eşsiz bir kültürel zenginlik yaşanıyordu.
İbn Sina’nın eseri “eş-Şifa” Latince’ye çevriliyor, Batılı tıp adamlarına model oluşturuyordu.
Bugün daha ziyade şairliğiyle tanıtılan Ömer Hayyam, yüksek matematikte, fizikte bir Şark ihtilali yaratıyordu.
“İslam bilginleri Kahire, Bağdat, Şam, Endülüs okullarında, teoloji, metafizik, mantık, tıp, astronomi, cebir, geometri, gramer dersleri veriyordu.” (Bkz: “Ortaçağ Aydınlığı”, Doğu Batı dergisi, s. 22)
***
Sonra Haçlı saldırıları, Moğol istilaları ve içteki İsmaili terörü 13. yüzyılda İslam dünyasında bilimi, kültürü tıkadı ve gerilemeye yol açtı.
Batı ise değişim ve uyum yeteneğinin sağladığı yeni açılımlarla Rönesans’a doğru yürüdü.
Bunları bilmeden ya da bile bile “Ortaçağ karanlığı”ndan söz etmek, bu toprakların mazisine hakarettir.
Papa’nın Haçlı seferi zihniyetiyle düşmanlık yayan sözleri, belki biraz da bizim o maziyi yok saymamızdan cesaret almıştır.
Milliyet, 19.9.2006
|