Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 15 Eylül 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Haberler

Afrika ilgi bekliyor

Yirmi altı yıldır Afrika’da yardım çalışmaları yapan Afrika Müslüman Ajansı Başkanı Dr. Al-Sumait, Yeni Asya’yı ziyaret etti. Al-Sumait, Afrika’daki durumu “1980 yılında Afrika’yı ziyaret ettim ve Kuveyt’e döndüğümde üç ay ağlayarak orada gördüğüm manzarayı düşündüm” sözleriyle anlattı.

Afrika Müslümanlar Ajansı (Africa Muslims Agency) adlı kuruluşun başkanı önceki gün gazetemizi ziyaret etti. İHH İnsanî Yardım Vakfı’nın misafiri olarak Türkiye’de bulunan Dr. Abdul-Rahman H. Al-Sumait adlı bu konuğumuz, aslen Kuveyt’li. Ama 1980 yılından bu yana yılın on bir ayını Afrika’da geçiriyor.

“Neden kendi ülkenizde yardım çalışmaları yapmak yerine Afrika’ya gitmeyi tercih ettiniz?” sorumuza, “Sizin beş çocuğunuz olsa, içlerinden birisi hasta olsa ona daha çok ihtimam gösterirsiniz değil mi? Kuveyt’te durum iyi, camilerimiz arasındaki mesafe üç yüz metre. Hafızlarımız oldukça fazla. Ama Afrika’da durum farklı” şeklinde cevap veriyor Al-Sumait.

1980’de Afrika’da gördüklerinin kendisini çok etkilediğini söyleyen Al-Sumait sonrasındaki gelişmeleri şöyle anlatıyor, “Gördüğüm manzaralar sonrasında Kuveyt’te pilav, et yemek, klimayı kullanmak mümkün değildi. Üç ay boyunca gördüklerimi düşündüm ve ağladım. Sonra ‘Ağlamak neyi değiştirir?’ dedim kendi kendime. Ve eşimle yeni bir hayata karar verdik. O günden sonra kendimizi Afrika’daki hayır işlerine adadık. Ben artık yılın on bir ayı Afrika’da, bir ay ise Kuveyt’teyim. Eşim ve çocuklarım yazın yanıma geliyorlar. Ormanda bir kulübede benimle birlikte yaşıyorlar.” O zamanlar küçük olan çocuklarının büyüdüğünü ve birisinin mühendislik bölümünde profesör, diğerinin ise veteriner olduğunu belirten Al-Sumait, “Ve onlar da gelirlerinin yarısını bu yolda harcamaya söz verdiler, öyle yapıyorlar” diyor.

Sömürgecilerin Afrika’nın tüm altyapısını yok ettiğini, bununla birlikte insanların manevî değerlerini de yok ettiklerini anlatan Sumait, bunun düzelmesinin yüzyıllar alabileceğini söylüyor ama yine de ümitsiz değil.

“BİR ÖĞÜNÜ ZOR BULUYORUZ”

Afrika’da insanların çok zor şartlarda yaşadığını anlatan Al-Sumait, “Afrika halkı arasında dine karşı büyük sevgi var ama cehalet ve imkânsızlık önemli birer sorun. Mushaf görmeden hafız olan genç yetimlerimiz var. Ayakkabı bile bilmeyen çocuklar bizim yetimlerimiz. Kümes büyüklüğünde odalarda yirmi kişi barınıyor” diyor. İlk yıllarda gittiği Afrika ülkelerinde doktor olarak hizmet verdiğini belirten Al-Sumait, “Bir gün hasta bir kadın geldi, muayene ettim. Günde üç öğün yemek yemesi gerektiğini söyledim. Kadın ağlamaya başladı. Yanımdaki tercüman aracılığıyla neden ağladığını sordum. Kadın ‘Bir öğünü zor buluyoruz, üç öğünü nasıl bulalım?’ dedi” şeklinde aktardığı anısıyla Afrika halkının mağduriyetini anlamamızı istiyor.

Vakıf olarak Afrika’daki ülkelerde sağlık taraması, tarım, eğitim, bina yapımı gibi konularda yardım faaliyetleri yürüttüklerini anlatan Sumait, iyi Müslüman olduklarını ispat ettikleri için insanların kendilerine güvendiğini ve yardımlarını esirgemediklerini dile getiriyor. “Nasıl Bediüzzaman doğru yaşamış bir insan olarak yıllar önce vefat etmesine rağmen bugün hâlâ binlerce, milyonlarca seveni varsa, insanlar da bizi tanıyor ve güveniyorlar” diyen Al-Sumait, “Bizim diğer kurumlardan farkımız, yardımların ufak damlalar halinde fakir insanlardan gelmesi” diyor.

MEKKE İSİMLİ KÖY

Afrikalıların tabiatının İslâma daha uygun olduğunu ve İslâmla eskiye dayanan bağlarının olduğunu, bizlerin atalarının da yüzyıllar önce oralarda bulunduğunu hatırlatan Dr. Al-Sumait Antimor isimli bölgede Mekke adında bir köye rastladığını anlatıyor. Antimor’daki halkın köklerinin Cidde’den olduğunu öğrendiğini söyleyen Dr. Sumait, “Oradaki Mekke adlı köyde bir kulübe var, her yıl buraya gelerek üzerlerine dikişsiz örtüler sararak kulübenin etrafında yedi kere dönüyor ve sonunda kurban kesiyorlar. Bu kulübeye de Beytüdduâ diyorlar. Onların mukaddes kitapları da Arapça yazılı, ama unutmuşlar. Büyüklerinin isimleri ise Raömer, Raosman. Ölüleri iyiyse kıbleye doğru gömüyorlar, önemli misafirlerini kıble yönünde oturtuyorlar” diyor. Dört saat bataklık içinde yürünerek gidilen bu köyde yaşayanlara dinlerini sorduğunda, “Müslüman Protestanız” cevabını aldığını belirten Abdurrahman Al-Sumait, Protestan misyonerlerin bu köydekilere Müslümanlıkla Protestanlığın bir paranın iki yanı gibi olduğunu söylemesiyle insanların dinlerini Müslüman Protestanlık şeklinde ifade etmeye başladığını söylüyor. Al-Sumait’in anlattığına göre misyonerler bu köyde bir kilise yapıp köylülere duâ etmeyi öğretmişler ve ellerine incil vermişler. Onlar da o zamandan beri kendilerine Müslüman Protestan diyorlar.

200 BİN KİŞİ MÜSLÜMAN OLDU

Al-Sumait hikâyenin devamını ise şöyle anlatıyor, “Köylerinin isminin neden Mekke olduğunu sordum. Atalarının geldiği yerin ismi olduğunu söylediler. Ben de onlara, akrabalarının yanından geldiğimi, akrabalarının tek olan Allah’a inandığını, günde beş vakit namaz kıldığını, yılda bir ay oruç tuttuğunu anlattım. Üzerimdeki elbiseden bir tane onlara hediye ettim, akrabalarının gönderdiğini söyleyerek. Dinlerinin de İslâm olduğunu söyledim. Benden, İslâmı anlatacak birini göndermemi istediler. Ben de içlerinden birisini seçerek, üç ay içinde ona İslâmı öğrettim ve diğerlerine öğretmesi için gönderdim. Sonra o köy Müslüman oldu. Kısa bir süre sonra çevresindeki altı bölge de Müslüman oldu. Orada iki yüz bin insan Müslüman olduğunda ise misyonerler beni kovdu.”

İSLÂMIN ÖNÜNDEKİ ENGEL MİSYONERLER DEĞİL

Misyonerlerin Afrika’da 365 bin Dolarlık çalışmaları olduğunu, bununla birlikte son otuz yılda bölgedeki Hıristiyanların sayısının % 27 arttığını aktaran Al-Sumait, “Yine bu otuz yıl içinde Müslüman olanların sayısı ise % 111 arttı. Her sene 50-100 papaz Müslüman oluyor. 1980’de bir karar almışlardı, 2000 yılına gelindiğinde Afrika’nın tamamı Hıristiyan olacaktı ama böyle olmadığını, 2000’lerde Müslümanların daha çok olduğunu görüyoruz” diyor. İslamın Hıristiyanlıktan daha fazla genişlemesinde insan gücü değil İslâm akidesinin gücünün etkili olduğunu belirten Al-Sumait, “İnsanların Müslüman olmasının önündeki engel Hıristiyanlar değil, sen ve benim. Biz Allah’a vaadimizi tutsak engel olmayız. Mescide girip namaz kılıyor ve O’nun büyük olduğunu söylüyoruz ama dışarı çıktığımızda para bize sağa sola git diyor ve o daha büyük geliyor gözümüze. Afrika’da insanlar, hiçbir beklentim olmadan sadece İslâmı anlatmama bile hayran olarak Müslüman olabiliyorlar. Bu gerçeği bilip ben nasıl evimde konfor içinde yaşarım?” gibi düşündüren ifadelerle sunuyor önümüze durumu.

SAĞLAM İNSANLARA İHTİYAÇ VAR

Vakıflarının kırk ülkede çalışan iki yüzü yabancı, dört bin gönüllüsü olduğunu dile getiren Kuveyt’li doktor, sağlam, güvenilir insanlara ihtiyaçları olduğunu söylüyor. “Afrika’da hayat tehlikeli tabiî. Ben orada bulunduğum süre içerisinde üç defa kobra yılanının saldırısına uğradım” sözleriyle şartların zorluğunu bir kez daha hatırlatırken Cennetin ucuz olmadığını da aktarıyor.

“BEDİÜZZAMAN ÜSTADIMDIR”

Dr. Abdul-Rahman Al-Sumait Bediüzzaman Said Nursî’yi de tanıyor. “Kitapları çok yıllar önce Arapça’ya tercüme edildiği için Said Nursî’yi biliyoruz. O benim üstadımdır. Küçükken onun kitaplarıyla büyüdüm. Onun gibi insanlar olmasa belki biz burada olmazdık. Elimizde gitar, başka bir dünyada olurduk” derken Bediüzzaman’ın cihad yöntemini sevdiğini de söylüyor bizlere. Çalışmalarım esnasında defalarca hapse girdiğinde ona teselli veren de Bediüzzaman’ın aynı zulümlere maruz kalması olmuş.

YETİM SIDDIK KİNAN’IN HİKÂYESİ

Yetim Sıddık Kinan Kenya’nın Vecir şehrinde dünyaya gelmiş. 1992 yılında vakıf merkezine getirildiğinde ağırlığı olması gereken ağırlığın % 44’ü kadarmış. Doktor muayene ettikten sonra umutsuz bir şekilde “Yakında ölür, kurtaramayız” teşhisi koymuş. Zira Sıddık gibi bir çok çocuk, hatta ondan daha iyi olmalarına rağmen hergün ölmekteymiş Afrika’da.

Her şeye rağmen Sıddık’a vakıf bütçesinden hergün 1 öğün yemek verilmesini kararlaştırmışlar. Bu bir öğünün tutarı da sadece 5 cent kadar. Daha sonra doktor başka hastaları ile ilgilenmek üzere oradan ayrılıyor ve Sıddık’ı oradaki vakıf çalışanlarına emanet ediyor.

2000 yılına gelindiğinde ölmesi beklenen Sıddık’ın büyümüş sağlıklı bir delikanlı olduğunu öğrenince çok duygulanıyor. Sıddık şimdi İslâmî medreseye ve devlet okuluna gidiyor ve derslerinde çok başarılı. Ayrıca Kur’ân’ı kitaptan okumadan sadece dinleyerek 3’te birini yani 10 cüz ezberlemiş. Şimdi defter olmadığı için levhalara yazıp oradan okuyorlar.

Doktor, “Bu sadece günde 5 centlik bir yatırımla gerçekleşti” diyerek küçük yardımların bile nasıl hayatlar kurtarabileceğini bizlere öğretiyor.

Naciye KAYNAK - Umut YAVUZ

15.09.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Gül’den 301 sürprizi

  Dikkat çeken noktalar

  AB’nin başörtüsü çağrısı, CHP’yi rahatsız etti

  Rumsfeld’e istifa baskısı

  Afrika ilgi bekliyor

  Elkatmış: Vatandaş, insan hakları kurullarını bilmiyor

  Geçen yılın 2 katı orman yandı

  Erdoğan hakkında “takipsizlik” kararı

  3 bin ebe ve hemşire atanacak

  Kretschmer: Reformlar devam etmeli

  Hastahanede yangın paniği

  4 ile yeni emniyet müdürü

  Otoyol ve köprülerde iş yavaşlatma eylemi

  Antalya eğitim-öğretim dönemine hazır

  Öğrencilere kırsatiye yardımı

  YÖK’ün dışı sivil, içi asker

  Camiler Ramazan’a hazırlanıyor

  Pazar’da eğitim şûrası yapıldı

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004