|
|
|
Gül’den 301 sürprizi |
AB’nin genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn’in, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e yazdığı mektupta TCK’nın 301. maddesinden duydukları rahatsızlığı dile getirmesi Hükümet’i harekete geçirdi. Bakan Gül'ün, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği’ne 301. maddenin “alternatifli şekilde yeniden yazılması” talimatını verdiği öğrenildi.
Bugün’ün haberine göre, AB’ye uyum çerçevesinde son bir yılda gerçekleştirilen siyasi reformlar, AB’ye yetmedi. AKP Hükümeti, baştan aşağıya yenilen TCK daha ikinci yılını doldurmadan, yeniden değişiklik yapmaya hazırlanıyor. Değiştirilmesi düşünülen madde, 1 Haziran 2005’te yürürlüğe giren ifade özgürlüğüne ilişkin TCK’nın 301. maddesi. AB tarafından ağır eleştiri konusu yapılan 301. madde 19 Eylül’de toplanacak olan TBMM’nin ilk gündem maddesi olacak. TCK’nın 301. maddesi nedeniyle başta Orhan Pamuk olmak üzere Ermeni gazeteci Hrant Dink ve son olarak da yazar Elif Şafak hakkında soruşturma ve dava açılmıştı. AB’de tepkiye yol açan bu soruşturma ve davalar, üzerine AB’nin genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn, bizzat Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’e mektup yazarak eleştirilerini dile getirmişti. Meclis 301. maddede değişiklik yaparak AB’nin bu eleştirilerini bertaraf etmeyi hedefliyor.
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği’ne TCK’nın ifade özgürlüğüne ilişkin 301. maddesinin “alternatifli şekilde yeniden yazılması” talimatını verdiği öğrenildi. ABGS de Avrupa Birliği ülkelerindeki ceza kanunlarını incelemeye aldı. Adalet Bakanlığı ile de temasa geçen AGBS uzmanları, Avrupa’daki örnekleri göz önüne alarak, birkaç alternatif hazırladı. Meclis’in açılmasına kısa bir süre kala bu değişikliklerin gönderilmesi bekleniyor.
|
/ ANKARA
15.09.2006
|
|
|
Dikkat çeken noktalar |
DTP’li başkanların, “tabanın sesi ve talebi olarak” yaptıkları “ateşkes ve silâh bırakma” çağrısının hemen ardından gerçekleşen saldırının “provokasyon amaçlı” olduğu yönündeki değerlendirmeler öne çıkarken, saldırıyı, Akın Birdal’a yönelik suikast girişimiyle adını duyuran Türk İntikam Tugayının üstlenmesi ve saldırıda kullanılan bomba düzeneğinin Atabeyler çetesi operasyonunda ele geçirilen düzenekle aynı olması dikkat çekiyor.
Son günlerde gerginliği tırmandırmak isteyen güçler bu sefer Diyarbakır’da ortaya çıktı. 7’si çocuk 10 kişinin ölümü ve 16 kişinin yaralanmasına yol açan patlamaya geniş yer veren Türk basını, saldırının provokasyon olduğuna dikkati çekti. Patlamanın sorumlusunun PKK terör örgütü olduğu üzerinde durulurken, saldırıyı adını ilk defa İnsan Hakları Derneği (İHD) eski Genel Başkanı Akın Birdal’a suikast düzenlemesiyle duyuran Türk İntikam Tugayı’nın (TİT) üstlenmesi kafaları karıştırdı.
Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök, saldırıyı değerlendirdiği dünkü yazısında, saldırı haberini alır almaz “Kim yapmış” sorusunu bile sormadan “Allah belâlarını versin...” dediğini ifade etti. Saldırıyı gerçekleştirenerin provokasyon amacında olduğuna dikkati çeken Özkök, “...Hepsi bu ülkede kardeşi kardeşe, vatandaşı vatandaşa kırdırma peşinde koşan iğrenç, insanlıktan nasibini almamış, aşağılık, korkak insanlardır. Ve Türkiye, hepimiz bu aşağılık çetelerin meydan okumasına, aynı ortak duyguyla cevap vermeliyiz. Ortak tarihimizin en büyük provokasyonu ile karşı karşıyayız. Birileri, “bombanın” coğrafyasını bütün ülkeye yaymak istiyor. Belli ki ‘birileri’, batıdaki şehirlerde attığı bombalara, ülkenin güneydoğusunda gerekçe hazırlıyor. Birileri, vatandaşların bombalarla birbirine girmesini arzuluyor...” diye yazdı.
MAHİR KAYNAK: PKK’NIN İŞİ DEĞİL
Eski istihbaratçı, Star gazetesi yazarı Prof. Dr. Mahir Kaynak da saldırının ülkede tedirginlik ve güvensizliğe yol açarak, huzuru bozup, iktidarı yıpratma amacı taşıdığını belirterek, olayın sanıldığı gibi PKK eylemi olmadığına dikkat çekti. “Saldırılar huzurun bozulmasını ve hükümete güvenin sarsılmasını amaçlıyor” diyen Kaynak, eylemin Diyarbakır’da yapılmış olmasının failinin PKK olduğuna inandırma amaçlı olduğunu söyledi. Kaynak, “Şahsî kanaatim yabancı bir gizli servis tarafından yapıldı. Terör, belirli gurupları hedef aldığında sadece o guruplar tedirgin olur. Hedefi belirsiz saldırılar, ülke genelinde tedirginlik yaratır. Bu eylemin o amaçla yapıldığı anlaşılıyor” dedi.
SALDIRIYI TİT ÜSTLENDİ
Saldırının arkasında terör örgütü PKK’nın olduğu üzerinde duran Emniyet ve istihbarat yetkilileri saldırıda ölen Rojhilat Arslan’ın, 2001 yılında terör örgütü PKK’ya yardım ve yataklıktan gözaltına alındığı belirledi. Bu arada Diyarbakır’daki patlayamayı adını ilk defa İHD Genel Başkanı Akın Birdal’a suikast düzenlemesiyle duyuran TİT’in üstlenmesi kafalarda soru işareti bıraktı. Örgütün Amerika’dan yayın yapan internet sitesinde, eylemin, Eruh’ta hayatını yitiren Er Ali Balıkçı anısına düzenlendiği öne sürüldü. TİT’in saldırıyı üstlenmesini mercek altına alan Diyarbakır Emniyeti, ilk bulgulara göre ‘TİT çıkışının’ hedef şaşırtma amaçlı olabileceğini gösterdiğini belirtti.
BAĞLAR ESNAFI KEPENK KAPADI
Diyarbakır’ın Bağlar beldesinde meydana gelen patlamayı protesto etmek amacıyla bazı işyerleri kepenklerini açmadı. Büyükşehir ve alt kademe belediyeler de binalarına siyah-beyaz bez astı.
Bağlar Beldesi Koşuyolu Parkı yakınlarında önceki gün meydana gelen ve 10 kişinin öldüğü patlama olayını protesto etmek amacıyla Bağlar beldesindeki bir çok işyeri kepenklerini açmadı. Bombalama olayını lânetlediklerini belirten esnaflar, saldırı olayının bir an önce aydınlatılmasını istedi. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve alt kademe belediyeler de hizmet binalarına siyah-beyaz bez astılar. Belediyeler ayrıca hizmet araçlarına da siyah-beyaz bez astı. Belediye çalışanları da siyahla yası, beyazla barışın temsil edildiği siyah-beyaz kurdeleleri yakalarına taktı. Belediyeler tarafından yapılan açıklamada, olayı kınamak ve protesto etmek amacıyla hizmet binalarına, hizmet araçlarına siyah-beyaz bez asıldığını ve çalışanların da yakalarına siyah-beyaz kurdele taktıklarını belirttiler. Açıklamalarda olayın üç gün devam edeceği bildirildi. Bu arada, olay yerinde toplanan grup, Ofis semtine doğru yürüyüşe geçti. Ancak, burada polisin yasal olmadığı gerekçesiyle izin vermemesi üzerine grup, yeniden olayın olduğu yere doğru yürüdü. Kısa yürüyüşten sonra gruptakilerden bazıları olay yerine karanfiller bırakıp mumlar yaktılar.
|
YENİ ASYA
/ İSTANBUL
15.09.2006
|
|
|
AB’nin başörtüsü çağrısı, CHP’yi rahatsız etti |
Hollandalı Parlamenter Camiel Eurlings tarafından hazırlanan Avrupa Parlamentosu Türkiye Raporunda, “Türkiye’de üniversitelerdeki başörtüsü sorununa toplumsal uzlaşma yoluyla bir çözüm bulunması” çağrısında bulunulmuş olması CHP’yi rahatsız etti.
Avrupalı parlamenterlerle görüşen CHP’li üyeler, AP raporunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına uyum için Türkiye’ye çağrı yapılırken, ‘’türban konusunda mevcut AİHM kararlarının aksine bir ifadeye yer verilmesinin çelişki olduğunu’’ ileri sürerek rapordaki ilgili bölümün değiştirilmesini istiyorlar.
Türk Parlamenterler, Avrupa Parlamentosu’nun (AP) Türkiye raporunun Genel Kurul’daki oylamada değiştirilmesi için Brüksel’de temaslarda bulunuyor. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) Türk Delegasyonu Başkanı Murat Mercan ile TBMM Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Üyeleri Ali Rıza Alaboyun, Necdet Budak, Onur Öymen ve Şükrü Elekdağ’dan oluşan TBMM heyeti, Avrupalı parlamenterlerle yaptıkları görüşmelerde, AP Dışişleri Komisyonu’nda kabul edilen ve Türkiye raporunun mevcut haliyle AP Genel Kurul’undan geçirilmemesi için çaba gösteriyor. Düzenledikleri basın toplantısıyla temasları hakkında bilgi veren TBMM heyeti, Türkiye raporunun olumlu yönde değiştirilmesi için iktidar ve muhalefet ayrımı yapmadan çalıştıklarını belirterek, özellikle ‘’sözde Ermeni soykırımının önkoşul olarak getirilmesinin önüne geçileceği izlenimini aldıklarını’’ ifade ettiler. Hafta başından bu yana AP Türkiye Raportörü Camiel Eurlings, AP Dışişleri Komisyonu Başkanı Elmar Brok, Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk ve Hristiyan Demokratların Grup Başkanı Hans-Gert Poettering başta olmak üzere gerekli tüm parlamenterlerle görüştüklerini vurgulayan TBMM heyeti, AP Genel Kurulu için çalışmalarını önümüzdeki hafta Strazburg’da sürdüreceklerini kaydettiler.
TBMM heyetinin, AP Dışişleri Komisyonu’nda kabul edilen Türkiye raporunda özellikle değişmesini istediği diğer konular arasında, Pontus ve Süryaniler’e yapılan atfın metinden çıkarılması, Kıbrıs’la ilgili ‘’kabul edilemez’’ şartlar getirilmemesi, Türkiye’deki sivil-asker ilişkilerine yöneltilen gerçeği yansıtmaktan uzak eleştirilerin geri çekilmesi ve işkence olaylarının arttığı yönündeki somut verilere dayanmayan muğlak ifadelerin çıkarılması bulunuyor. AP raporunda, TBMM heyetindeki AKP ve CHP’li üyelerin üzerinde görüş birliği sağlayamadığı nadir konular arasında, Türkiye’ye başörtüsü konusunda yeni bir uzlaşma aranması çağrısı yapılması öne çıkıyor. CHP’li üyeler, AP raporunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına uyum için Türkiye’ye çağrı yapılırken, ‘’türban konusunda mevcut AİHM kararlarının aksine bir ifadeye yer verilmesinin çelişki olduğunu’’ belirtiyorlar.
|
/ BRÜKSEL
15.09.2006
|
|
|
Rumsfeld’e istifa baskısı |
ABD’de muhalefetteki Demokratlar Irak’taki savaşın gidişatı yüzünden bir kez daha Savunma Bakanı Rumsfeld’in istifasını istedi.
Demokrat temsilci John Murtha, “ ‘Kitle imha silâhları var’ dedi, nerede olduklarını kimse bilmiyor. ‘Bu savaş 6 hafta, bilemediniz 6 ay sürecek’ dedi, ‘50 milyar dolara mal olur’ dedi’’ ifadesini kullandı. Üç buçuk yılı aşkındır devam eden savaşın maliyeti 300 milyar doları aşmış durumda.
|
15.09.2006
|
|
|
Afrika ilgi bekliyor |
Yirmi altı yıldır Afrika’da yardım çalışmaları yapan Afrika Müslüman Ajansı Başkanı Dr. Al-Sumait, Yeni Asya’yı ziyaret etti. Al-Sumait, Afrika’daki durumu “1980 yılında Afrika’yı ziyaret ettim ve Kuveyt’e döndüğümde üç ay ağlayarak orada gördüğüm manzarayı düşündüm” sözleriyle anlattı.
Afrika Müslümanlar Ajansı (Africa Muslims Agency) adlı kuruluşun başkanı önceki gün gazetemizi ziyaret etti. İHH İnsanî Yardım Vakfı’nın misafiri olarak Türkiye’de bulunan Dr. Abdul-Rahman H. Al-Sumait adlı bu konuğumuz, aslen Kuveyt’li. Ama 1980 yılından bu yana yılın on bir ayını Afrika’da geçiriyor.
“Neden kendi ülkenizde yardım çalışmaları yapmak yerine Afrika’ya gitmeyi tercih ettiniz?” sorumuza, “Sizin beş çocuğunuz olsa, içlerinden birisi hasta olsa ona daha çok ihtimam gösterirsiniz değil mi? Kuveyt’te durum iyi, camilerimiz arasındaki mesafe üç yüz metre. Hafızlarımız oldukça fazla. Ama Afrika’da durum farklı” şeklinde cevap veriyor Al-Sumait.
1980’de Afrika’da gördüklerinin kendisini çok etkilediğini söyleyen Al-Sumait sonrasındaki gelişmeleri şöyle anlatıyor, “Gördüğüm manzaralar sonrasında Kuveyt’te pilav, et yemek, klimayı kullanmak mümkün değildi. Üç ay boyunca gördüklerimi düşündüm ve ağladım. Sonra ‘Ağlamak neyi değiştirir?’ dedim kendi kendime. Ve eşimle yeni bir hayata karar verdik. O günden sonra kendimizi Afrika’daki hayır işlerine adadık. Ben artık yılın on bir ayı Afrika’da, bir ay ise Kuveyt’teyim. Eşim ve çocuklarım yazın yanıma geliyorlar. Ormanda bir kulübede benimle birlikte yaşıyorlar.” O zamanlar küçük olan çocuklarının büyüdüğünü ve birisinin mühendislik bölümünde profesör, diğerinin ise veteriner olduğunu belirten Al-Sumait, “Ve onlar da gelirlerinin yarısını bu yolda harcamaya söz verdiler, öyle yapıyorlar” diyor.
Sömürgecilerin Afrika’nın tüm altyapısını yok ettiğini, bununla birlikte insanların manevî değerlerini de yok ettiklerini anlatan Sumait, bunun düzelmesinin yüzyıllar alabileceğini söylüyor ama yine de ümitsiz değil.
“BİR ÖĞÜNÜ ZOR BULUYORUZ”
Afrika’da insanların çok zor şartlarda yaşadığını anlatan Al-Sumait, “Afrika halkı arasında dine karşı büyük sevgi var ama cehalet ve imkânsızlık önemli birer sorun. Mushaf görmeden hafız olan genç yetimlerimiz var. Ayakkabı bile bilmeyen çocuklar bizim yetimlerimiz. Kümes büyüklüğünde odalarda yirmi kişi barınıyor” diyor. İlk yıllarda gittiği Afrika ülkelerinde doktor olarak hizmet verdiğini belirten Al-Sumait, “Bir gün hasta bir kadın geldi, muayene ettim. Günde üç öğün yemek yemesi gerektiğini söyledim. Kadın ağlamaya başladı. Yanımdaki tercüman aracılığıyla neden ağladığını sordum. Kadın ‘Bir öğünü zor buluyoruz, üç öğünü nasıl bulalım?’ dedi” şeklinde aktardığı anısıyla Afrika halkının mağduriyetini anlamamızı istiyor.
Vakıf olarak Afrika’daki ülkelerde sağlık taraması, tarım, eğitim, bina yapımı gibi konularda yardım faaliyetleri yürüttüklerini anlatan Sumait, iyi Müslüman olduklarını ispat ettikleri için insanların kendilerine güvendiğini ve yardımlarını esirgemediklerini dile getiriyor. “Nasıl Bediüzzaman doğru yaşamış bir insan olarak yıllar önce vefat etmesine rağmen bugün hâlâ binlerce, milyonlarca seveni varsa, insanlar da bizi tanıyor ve güveniyorlar” diyen Al-Sumait, “Bizim diğer kurumlardan farkımız, yardımların ufak damlalar halinde fakir insanlardan gelmesi” diyor.
MEKKE İSİMLİ KÖY
Afrikalıların tabiatının İslâma daha uygun olduğunu ve İslâmla eskiye dayanan bağlarının olduğunu, bizlerin atalarının da yüzyıllar önce oralarda bulunduğunu hatırlatan Dr. Al-Sumait Antimor isimli bölgede Mekke adında bir köye rastladığını anlatıyor. Antimor’daki halkın köklerinin Cidde’den olduğunu öğrendiğini söyleyen Dr. Sumait, “Oradaki Mekke adlı köyde bir kulübe var, her yıl buraya gelerek üzerlerine dikişsiz örtüler sararak kulübenin etrafında yedi kere dönüyor ve sonunda kurban kesiyorlar. Bu kulübeye de Beytüdduâ diyorlar. Onların mukaddes kitapları da Arapça yazılı, ama unutmuşlar. Büyüklerinin isimleri ise Raömer, Raosman. Ölüleri iyiyse kıbleye doğru gömüyorlar, önemli misafirlerini kıble yönünde oturtuyorlar” diyor. Dört saat bataklık içinde yürünerek gidilen bu köyde yaşayanlara dinlerini sorduğunda, “Müslüman Protestanız” cevabını aldığını belirten Abdurrahman Al-Sumait, Protestan misyonerlerin bu köydekilere Müslümanlıkla Protestanlığın bir paranın iki yanı gibi olduğunu söylemesiyle insanların dinlerini Müslüman Protestanlık şeklinde ifade etmeye başladığını söylüyor. Al-Sumait’in anlattığına göre misyonerler bu köyde bir kilise yapıp köylülere duâ etmeyi öğretmişler ve ellerine incil vermişler. Onlar da o zamandan beri kendilerine Müslüman Protestan diyorlar.
200 BİN KİŞİ MÜSLÜMAN OLDU
Al-Sumait hikâyenin devamını ise şöyle anlatıyor, “Köylerinin isminin neden Mekke olduğunu sordum. Atalarının geldiği yerin ismi olduğunu söylediler. Ben de onlara, akrabalarının yanından geldiğimi, akrabalarının tek olan Allah’a inandığını, günde beş vakit namaz kıldığını, yılda bir ay oruç tuttuğunu anlattım. Üzerimdeki elbiseden bir tane onlara hediye ettim, akrabalarının gönderdiğini söyleyerek. Dinlerinin de İslâm olduğunu söyledim. Benden, İslâmı anlatacak birini göndermemi istediler. Ben de içlerinden birisini seçerek, üç ay içinde ona İslâmı öğrettim ve diğerlerine öğretmesi için gönderdim. Sonra o köy Müslüman oldu. Kısa bir süre sonra çevresindeki altı bölge de Müslüman oldu. Orada iki yüz bin insan Müslüman olduğunda ise misyonerler beni kovdu.”
İSLÂMIN ÖNÜNDEKİ ENGEL MİSYONERLER DEĞİL
Misyonerlerin Afrika’da 365 bin Dolarlık çalışmaları olduğunu, bununla birlikte son otuz yılda bölgedeki Hıristiyanların sayısının % 27 arttığını aktaran Al-Sumait, “Yine bu otuz yıl içinde Müslüman olanların sayısı ise % 111 arttı. Her sene 50-100 papaz Müslüman oluyor. 1980’de bir karar almışlardı, 2000 yılına gelindiğinde Afrika’nın tamamı Hıristiyan olacaktı ama böyle olmadığını, 2000’lerde Müslümanların daha çok olduğunu görüyoruz” diyor. İslamın Hıristiyanlıktan daha fazla genişlemesinde insan gücü değil İslâm akidesinin gücünün etkili olduğunu belirten Al-Sumait, “İnsanların Müslüman olmasının önündeki engel Hıristiyanlar değil, sen ve benim. Biz Allah’a vaadimizi tutsak engel olmayız. Mescide girip namaz kılıyor ve O’nun büyük olduğunu söylüyoruz ama dışarı çıktığımızda para bize sağa sola git diyor ve o daha büyük geliyor gözümüze. Afrika’da insanlar, hiçbir beklentim olmadan sadece İslâmı anlatmama bile hayran olarak Müslüman olabiliyorlar. Bu gerçeği bilip ben nasıl evimde konfor içinde yaşarım?” gibi düşündüren ifadelerle sunuyor önümüze durumu.
SAĞLAM İNSANLARA İHTİYAÇ VAR
Vakıflarının kırk ülkede çalışan iki yüzü yabancı, dört bin gönüllüsü olduğunu dile getiren Kuveyt’li doktor, sağlam, güvenilir insanlara ihtiyaçları olduğunu söylüyor. “Afrika’da hayat tehlikeli tabiî. Ben orada bulunduğum süre içerisinde üç defa kobra yılanının saldırısına uğradım” sözleriyle şartların zorluğunu bir kez daha hatırlatırken Cennetin ucuz olmadığını da aktarıyor.
“BEDİÜZZAMAN ÜSTADIMDIR”
Dr. Abdul-Rahman Al-Sumait Bediüzzaman Said Nursî’yi de tanıyor. “Kitapları çok yıllar önce Arapça’ya tercüme edildiği için Said Nursî’yi biliyoruz. O benim üstadımdır. Küçükken onun kitaplarıyla büyüdüm. Onun gibi insanlar olmasa belki biz burada olmazdık. Elimizde gitar, başka bir dünyada olurduk” derken Bediüzzaman’ın cihad yöntemini sevdiğini de söylüyor bizlere. Çalışmalarım esnasında defalarca hapse girdiğinde ona teselli veren de Bediüzzaman’ın aynı zulümlere maruz kalması olmuş.
YETİM SIDDIK KİNAN’IN HİKÂYESİ
Yetim Sıddık Kinan Kenya’nın Vecir şehrinde dünyaya gelmiş. 1992 yılında vakıf merkezine getirildiğinde ağırlığı olması gereken ağırlığın % 44’ü kadarmış. Doktor muayene ettikten sonra umutsuz bir şekilde “Yakında ölür, kurtaramayız” teşhisi koymuş. Zira Sıddık gibi bir çok çocuk, hatta ondan daha iyi olmalarına rağmen hergün ölmekteymiş Afrika’da.
Her şeye rağmen Sıddık’a vakıf bütçesinden hergün 1 öğün yemek verilmesini kararlaştırmışlar. Bu bir öğünün tutarı da sadece 5 cent kadar. Daha sonra doktor başka hastaları ile ilgilenmek üzere oradan ayrılıyor ve Sıddık’ı oradaki vakıf çalışanlarına emanet ediyor.
2000 yılına gelindiğinde ölmesi beklenen Sıddık’ın büyümüş sağlıklı bir delikanlı olduğunu öğrenince çok duygulanıyor. Sıddık şimdi İslâmî medreseye ve devlet okuluna gidiyor ve derslerinde çok başarılı. Ayrıca Kur’ân’ı kitaptan okumadan sadece dinleyerek 3’te birini yani 10 cüz ezberlemiş. Şimdi defter olmadığı için levhalara yazıp oradan okuyorlar.
Doktor, “Bu sadece günde 5 centlik bir yatırımla gerçekleşti” diyerek küçük yardımların bile nasıl hayatlar kurtarabileceğini bizlere öğretiyor.
|
Naciye KAYNAK - Umut YAVUZ
15.09.2006
|
|
|
Elkatmış: Vatandaş, insan hakları kurullarını bilmiyor |
TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış, maalesef insan hakları kurullarının varlığı toplum tarafından yeterince bilinmiyor. İnsanlarda, (kimi kime şikayet edeceğiz) düşüncesi var’’ dedi.
Elkatmış, beraberinde komisyon üyesi AKP Şanlıurfa milletvekili Atilla Maraş’la, Şanlıurfa Valiliğinde, İl İnsan Hakları Komisyonu üyeleri ve bazı sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle toplantı yaptı. Toplantı öncesinde gazetecilerin sorularını cevaplayan Elkatmış, insan hakları kurullarının varlığının toplum tarafından yeterince bilinmediğini bildirdi. Kurulların yeni olmasının, dezavantaj olduğunu ifade eden Elkatmış, yaptıkları incelmelerde, birçok ilde insan hakları kurullarının tam anlamıyla çalışmadığını belirlediklerini söyledi. Vatandaşların bu kurulları yeterince bilmediğini, dolayısıyla sorunu olan bir vatandaşın kurula şikâyette bulunmadığını ifade eden Elkatmış, ‘’Maalesef insan hakları kurullarının varlığı toplum tarafından yeterince bilinmiyor. İnsanlarda, kimi kime şikâyet edeceğiz düşüncesi var. Eğer yaklaşım buysa feci bir durum. Vatandaşın şikayeti olmasa bile kurullar zaman zaman bir araya gelmeli. Bu kurullar yalnızca şikâyet geldiğinde toplanmaları için değil, neler yapabileceklerini görüşmek için de kuruldu. Konferanslar, seminerler yapılmalı ve kurulun varlığı hissettirilmeli’’ diye konuştu.
Elkatmış, Türkiye’de son yıllarda insan hakları ihlâllerini önlemeye yönelik çok büyük gelişmeler olduğunu söyledi. Uluslar arası alanda artık Türkiye’de işkence veya kötü muameleden bahsedilmediğine işaret eden Elkatmış, bu alanda radikal değişiklikler yapıldığını ifade etti. Türkiye’nin son yıllarda işkence ve kötü muamele konusunda epey mesafe aldığını kaydeden Elkatmış, “Bunun tamamen ortadan kalktığını söyleyemiyoruz. Dünyanın her yerinde bu tür vak’alara rastlanıyor. Ancak bu alanda yapılan reformlar, devrim niteliğindedir. Şimdi 8 reform paketi daha TBMM gündeminde. Yeni yasama döneminde bunların yasalaşacağını düşünüyorum” dedi.
|
/ ŞANLIURFA
15.09.2006
|
|
|
Geçen yılın 2 katı orman yandı |
Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe, 2006 yılında bugün itibarıyla, geçen yılın aynı dönemine göre 2 kat daha fazla orman yangını görüldüğünü söyledi.
Pepe, Orman Genel Müdürü Osman Kahveci ve bir grup bürokratla birlikte helikopterle İzmir’in Kemalpaşa ilçesine geldi ve Kemalpaşa Yangına İlk Müdahale Biriminde incelemelerde bulundu. Orman Genel Müdürlüğüne alınan yeni arazözlerin hizmete girmesi törenine katılan Pepe, gazetecilere yaptığı açıklamada, 2002 öncesi dönemde yaşanan orman yangınlarında yıllık ortalama 14 bin hektar alanın tahrip olduğunu, son 4 yıllık dönemdeyse bu rakamın yüzde 60 oranında gerilediğini kaydetti. Pepe şunları söyledi: ‘’2006 yılında bugün itibarıyla geçen yılın neredeyse iki katı orman yangını görüldü. Bunda son 30 yılın en sıcak Temmuz ve Ağustosunun yaşanması etkili oldu. Ocak 2006’dan bu yana yanan orman alanı 6 bin hektar civarında. Bu miktar, 2003, 2004 ve 2005 rakamlarıyla ve 10 sene önceki rakamlarla karşılaştırıldığında, Türkiye’nin aslında orman yangınlarıyla ilgili ciddî gelişme gösterdiği görülür. Türkiye, yangın başına düşen kayıp miktarıyla Akdeniz havzasındaki en başarılı ülkedir.’’
Bakan Pepe, orman yangınlarıyla mücadele için 2007 yılı bütçesinden 25 helikopter ve kapasitesine göre 6-10 arası uçak talep ettiklerini bildirdi. Pepe, 2007 yılında alacakları 250 yeni araçla ile arazöz kapasitesini binin üzerine çıkaracaklarını dile getirdi.
|
/ KEMALPAŞA
15.09.2006
|
|
|
Erdoğan hakkında “takipsizlik” kararı |
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Danıştay saldırısının “azmettiricisi” olduğu iddiasıyla suç duyurusunda bulunulan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında, “soruşturma açılmasına yer olmadığına” karar verdi.
Ömer Lütfü Avşar adlı kişi, Danıştay 2. Dairesi üyelerine karşı düzenlenen silâhlı saldırının azmettiricisinin, Başbakan Erdoğan olduğunu ileri sürerek, Erdoğan’ın “kasten öldürmeye azmettirmek” suçundan yargılanması talebiyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu. Bunun üzerine inceleme başlatan Başsavcılık, şikâyete konu olayda, suçüstü halinin mevcut olmadığını ve Başbakan Erdoğan’ın suç unsuru taşıdığı iddia edilen açıklamalarının, görevine ilişkin açıklamalar olduğunu belirtti. Başbakan Erdoğan’ın avukatı, takipsizlik kararı üzerine, Ömer Lütfü Avşar hakkında, “Başbakan’a iftira ettiği” iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, yaptığı soruşturmanın ardından Avşar hakkında, “Başbakan’a iftirada bulunduğu” iddiasıyla dâvâ açtı. Avşar’ın, 1 yıldan 4 yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi.
|
/ ANKARA
15.09.2006
|
|
|
3 bin ebe ve hemşire atanacak |
Sağlık Bakanlığı, bu yıl 3 bin, gelecek yıl ise 2 bin 473 olmak üzere toplam 5 bin 473 vekil ebe ve hemşire atayacak.
Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Necdet Ünüvar imzasıyla il sağlık müdürlüklerine gönderilen genelgede, ilgili mevzuatta yapılan değişiklikle köy sağlık evleri ve sağlık ocakları ile belde sağlık ocaklarında vekil ebe/hemşire istihdamına imkan sağlandığı hatırlatıldı. Bu amaçla Maliye Bakanlığına açıktan vekil ebe/hemşire atanması için yapılan başvuru üzerine, bu yıl için 3 bin, gelecek yıl için ise 2 bin 473 olmak üzere toplam 5 bin 473 vekil ebe/hemşire ataması yapılması izni alındığı belirtildi. Buna göre, vekil ebe/hemşire istihdamının ebe ve hemşire açığı bulunan köy sağlık evi, köy sağlık ocağı ve belde sağlık ocaklarında yapılması istendi.
|
/ ANKARA
15.09.2006
|
|
|
Kretschmer: Reformlar devam etmeli |
Türkiye’nin AB Komisyonu Türkiye Delegasyonu Başkanı Hansjörg Kretschmer, Türkiye’nin, AB’deki genişleme yorgunluğunu dikkate alması ve reformlara devam etmesi gerektiğini söyledi.
TOBB ile Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) tarafından yürütülecek ‘’Yerel Medya Eğitim Projesi’’ Tanıtım Toplantısı’nda konuşan Kretschmer, medyanın büyük bir önemi olduğunu kaydederek, yapılan bir araştırmaya göre, Türkiye’de halkın dörte üçünün elektronik medya aracılığıyla bilgi aldığının belirlendiğini söyledi.
Temel amacın ilgili ülkelerdeki kamuoyunun gerçekçi olguları değerlendirmesi, sadece inanç ve varsayımlara sahip olmasının engellenerek doğru bilgi edinmelerinin elzem olduğuna dikkat çeken Kretschmer, Türkiye’nin AB üyeliğine karar verecek olanın AB halkı olduğunu söyledi. Kretschmer, Türkiye’nin yeni üye olan bazı ülkelerden daha gelişmiş olduğunu, AB halkına anlatması gerektiğini söyledi. Delegasyon Başkanı, Türkiye’nin AB sürecinde, AB’ye üye ülke halklarını doğru bilgilendirmesi gerektiğini, bunun kolay olmadığını, bu konuda bir iletişim strateji geliştirilmesi gerektiğini söyledi. Türkiye’de AB üyeliğine desteğin yüzde 45-50’lere düştüğünü kaydeden Kretschmer, bu düşüşün sebebinin iletişim stratejinin yokluğu olabileceğini de belirtti.
Kretschmer, müzakere sürecinde diğer adayların süreçlerinin izlenmesinin de büyük önem taşıdığını kaydederek, reformların sürdürülmesi için kamuoyunun desteğinin büyük önem taşıdığını ifade etti. Reformların gerçekleştirilmesinde hükümetin kararlılığının da son derece önemli olduğunu ifade eden Kretschmer, şu andaki diğer aday ülkelerle birlikte Türkiye’deki reformlarım yapılması suretiyle AB’ye üye ülke haklarının ikna edilmesini mümkün olacağını, bu konuda medyanın rolünün çok önemli olduğunu kaydetti.
|
/ ANKARA
15.09.2006
|
|
|
Hastahanede yangın paniği |
Iğdır Devlet Hastahanesinde yangın çıktı. Paniğe yol açan yangın sebebiyle hastalar tahliye edildi, bu sırada bir kalp hastasının öldüğü ileri sürüldü.
Alınan bilgiye göre, hastahanenin acil servisinde çıkan yangın, Iğdır Belediyesi itfaiye ekiplerinin müdahalesi ve TEDAŞ yetkililerinin ana trafodan elektriği kesmesi üzerine, büyümeden önlendi. Yangın esnasında 50 hasta tahliye edilerek hastane bahçesine alındı. Bu sırada, yangından yarım saat önce kalp krizi geçirerek hastahaneye kaldırılan hastahane doktorlarından Saber Sazdar’ın kayınpederi Bahattin Doğu’nun öldüğü iddia edildi. Hastahane Başhekim Vekili Methi Cihan, yangından 15 dakika önce kalp krizi geçiren Doğu’ya gerekli tüm müdahalelerin yapıldığını, ancak hastanın kurtarılamadığını söyledi. Yangının söndürülmesinin ardından, hastahane bahçesinde bekletilen hastalar yeniden odalarına alındı.
|
/ IĞDIR
15.09.2006
|
|
|
4 ile yeni emniyet müdürü |
2 ilin emniyet müdürünün görevden alınması, 4 ile de emniyet müdürü atanmasına ilişkin kararname, Resmî Gazete’nin dünkü sayısında yayımlandı.
Kararnameye göre, Kırşehir Emniyet Müdürü Yaşar Ağdere ve Rize Emniyet Müdürü İbrahim Kaya, başka göreve atanmak üzere Emniyet Genel Müdürlüğü emrine alındı. Artvin Emniyet Müdürlüğüne Merkez Emniyet Müdürü Necmettin Emre, Kırşehir Emniyet Müdürlüğüne Polis Başmüfettişi Ahmet Türker, Ordu Emniyet Müdürlüğüne Merkez Emniyet Müdürü Sezai Boran ve Rize Emniyet Müdürlüğüne Merkez Emniyet Müdürü Şammaz Demirtaş atandı.
|
/ ANKARA
15.09.2006
|
|
|
Otoyol ve köprülerde iş yavaşlatma eylemi |
KESK’e bağlı Yapı-Yol Sendikası, ‘’açlık sınırının altında ücret aldıkları’’ gerekçesiyle otoyol ve köprülerde iş yavaşlatma eylemine gitti.
Eylem sebebiyle Çamlıca otoyol gişelerine gelen KESK Genel Başkanı İsmail Hakkı Tombul, ile Yapı-Yol Sen Genel Başkanı Bedri Tekin, sendika üyeleriyle görüştüler. Tombul, yaptığı açıklamada, gişe memurlarının oldukça zor şartlarda çalıştıklarını, buna karşılık ayda 650-700 YTL gibi ücret aldıklarını söyledi. Kasım-Aralık aylarında KESK olarak iş bırakma eylemi yapacaklarını bildiren Tombul, eyleminin amacına ulaştığını, vatandaşlardan eylem sebebiyle olumsuz bir tepki almadıklarını söyledi. Yapı-Yol Sen Genel Başkanı Bedri Tekin de Samandıra, Çamlıca, Gebze, Mahmutbey, Avcılar, İzmir Işıkkent, Aydın, Adana Batı, Mersin ve Pozantı’da iş yavaşlatma eylemi yapıldığını,ifade etti.Tüketici Bilincini Geliştirme Derneği üyesi bir grup, köprü ve otoyol zamlarını protesto amacıyla Boğaziçi Köprüsü'nü araçlarını yavaşlatarak geçti.
|
/ İSTANBUL
15.09.2006
|
|
|
Antalya eğitim-öğretim dönemine hazır |
Antalya Valisi Alaaddin Yüksel, yeni eğitim-öğretim yılının başlayacak olması sebebiyle ildeki ilgili kurumlara tedbir alınması için talimat verdi.
Yüksel, 18 Eylül Pazartesi gün 2006-2007 Eğitim-öğretim yılının açılacak olması sebebiyle ilçe kaymakamlıklarına, İl Emniyet Müdürlüğü’ne, İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne, İl Jandarma Komutanlığına gönderdiği yazı ile ilköğretim ve lise okulların bulunduğu mahallelerde güvenlik ve trafiğe tedbirlerin alınmasını istedi.
|
Müşerref AKSOY
/ ANTALYA
15.09.2006
|
|
|
Öğrencilere kırsatiye yardımı |
Anadolu Gençlik Derneği (AGD) Genel Başkanı İlyas Töngüş, ‘’1 Milyon Öğrenciye Kırtasiye Yardımı Kampanyası’’ ile imkânı olmayanlarla, imkanı olanlar arasında köprü görevi gördüklerini söyledi.
Derneğin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, kampanya hakkında bilgi veren İlyas Töngüş, kampanyayla muhtaç öğrencilere sosyal adaleti ve yardımlaşmayı hatırlamayı amaçladıklarını belirtti. Eğitim harcamalarının yoksul aileleri daha da yoksul hale getirdiğini kaydeden Töngüş, ‘’Milletimizin bu sıkıntısına ortak olabilmek adına yollara düştük. Kampanyayla imkânı olmayanlarla, imkanı olanlar arasında köprü görevi görüyoruz’’ dedi.
Töngüş, 18 Eylül Pazartesi günü başlatacakları kampanya çerçevesinde ihtiyacı olan öğrencilere içinde defter, kalem ve silgi gibi kırtasiye malzemelerinin bulunduğu okul çantası vereceklerini bildirdi.
|
/ ANKARA
15.09.2006
|
|
|
YÖK’ün dışı sivil, içi asker |
Prof. Dr. Nihal Saban, “YÖK hazırlamış olduğu raporda, Eğitim sistemini tartışabilirsiniz, ancak YÖK’ü tartışamazsınız’ diyerek askeri darbenin kendine verdiği içi asker, dışı sivil kimliği koruduğunu gösteriyor” dedi.
Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Tahsin Yeşildere de, askeri rejimin bir ürünü olan YÖK’ün üniversiteyi zapturap altına almak için kurulmuş bir yapı olduğunu belirterek, “YÖK’ün kaldırılması gerekir” diye konuştu.
Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği, Türkiye’nin Yüksek Öğretim Stratejisi Raporu’nu tartışmaya açtı. Prof. Dr. Tahsin Yeşildere Başkanlığı’nda dün İstanbul Tabip Odası’nda bir basın toplantısı düzenleyen Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği, Yüksek Öğretim Kurulu tarafından hazırlanan ve Türkiye’nin eğitim sistemini tartışmaya açan 236 sayfalık raporun tartışılmasının Türkiye için çok önemli olduğunu ifade etti.
Toplantıda raporun muhtevası hakkında bilgi veren Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nihal Saban, “YÖK tarafından hazırlanarak Türkiye’nin eğitim sistemini tarışmaya açan raporu, bu anlamda yapılmış kapsamlı ilk çalışma olması sebebiyle önemsiyoruz. İçinde şu ana kadar Türkiye’deki üniversel camianın tartışmadığı bir yığın kavram var. Örneğin, insan hakları kavramı, öğretim üyesinin nitelikli olması, akademik etik, Avrupa Yüksek Öğrenim alanının standartlarının getirilmesi gibi. Bunlar akademisyanın ve YÖK’ün de tartışmadığı hatta tartışanlara YÖK’ün tavır aldığı kavramlardır. Bu açıdan rapor çok önemli” dedi.
Ancak, rapora bakıldığında asıl önemli meselenin tartışılmadığının altını çizen Saban şöyle devam etti: “Rapor Yüksek Öğretim Sistemi’ni değil, eğitim sistemini tartışıyor. Bu çok önemli. Rapora baktığımızda Yüksek Öğretim Kurulu ile ilgili hiçbir madde yoktur. Yüksek Öğretim Kurulu burada şunu söylemek istiyor; ‘Eğitim sistemini tartışın, ancak Yüksek Öğretim Kurulunu tartışmayın.’ Yüksek Öğretim Kurulu, 12 Eylül Darbesi’yle oluşan bir anayasada meşruiyetine ulaşmıştır. 130,131, 132. maddeler. O zaman YÖK aslında hâlâ bir askeri darbenin kendine verdiği kimliği koruyor, yani içi asker dışı sivil bir kimlikten vazgeçmiyor. ‘Eğitim sistemini tartışmaya izin veriyorum, ama beni tartışmanıza izin vermiyorum’ diyor. Biz ne diyoruz, biz bu tartışmaya evet diyoruz, ancak, biz raporda olanlar, olmayanlar, eleştirilerimiz, yani hepsini tartışmak istiyoruz. Gerçekten demokratik bir müzakere sürecinde ortak aklın birliğiyle bu stratejik raporun daha sonra siyasi bir biçime dönüşmemesi için dernek olarak çaba sarfetmek istiyoruz. Aslında çağrımız tüm Türkiye’ye. Bu raporu okuyup herkesin tartışmaya katılması. Kendi adıma şunu söylüyorum: “YÖK’ü tartışmadığımız sürece bu raporun ve raporu tartışmanın bir anlamı yok.”
Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği Başkanı Tahsin Yeşildere de, askeri rejimin bir ürünü olan YÖK’ün üniversiteyi zapturap altına almak için kurulmuş bir yapı olduğunu belirterek, “YÖK’ün kaldırılması gerekir” diye konuştu.
|
Canan KARAKAŞ
/ İSTANBUL
15.09.2006
|
|
|
Camiler Ramazan’a hazırlanıyor |
Ankara’nın Gölbaşı ilçesinde, belediye tarafından ilçede bulunan cami ve mescitler ramazan ayı öncesinde temizlendi.
Gölbaşı Belediye Başkanı Abdulnasır Haşlak, Ramazan ayı öncesinde ilçede bulunan 42 cami ve mescidin belediye ekiplerince temizlendiğini bildirdi. Belediyeye ait temizlik araçları ve personeliyle cami ve mescitlerin iç kısımlarının temizlendiğini, halıların yıkandığını ifade eden Gölbaşı belediyesi yetkilileri 2 yıldır bu çalışmaların Ramazan ayı öncesinde yapıldığını belirtti.
Halıların özel kokulu şampuanlarla yıkandığını dile getiren Gölbaşı belediyesi yetkilileri, Ramazan ayında cami ve mescitlerin iyice dolduğunu, vatandaşların temiz ortamda ibadet etmesini sağlamak istediklerini kaydettiler.
|
/ ANKARA
15.09.2006
|
|
|
Pazar’da eğitim şûrası yapıldı |
Eğitim yılının başlamasıyla sebebiyle Pazar ilçesinde yıl içinde yapılacak çalışmalarda izlenecek programların ele alındığı Eğitim Şurası toplantısı düzenlendi.
İlçe Kaymakamı Yalçın Sezginin başkanlığında yapılan toplantıya tüm ilk ve orta öğretim okul müdürleri ve siyasî parti temsilcileri katıldı. Şûra toplantısında, okullarda uyuşturucu ile savaş konusunun işlenmesi, tiyatro ve sportif faaliyetlere önem verilmesi, aile içi eğitimin sıklaştırılması, rehber öğretmenlerin bulundurulması, başarısız öğrencilerin aileleri ile yakın ilişki kurulması gibi konular tartışıldı.
|
Abdullah UZUN
/ PAZAR
15.09.2006
|
|
|
|