ABD ve İsrail’in Lübnan’ı harabeye çeviren ve korkunç insan kıyımına yol açan saldırılarına bugüne kadar ses çıkaramayan, ABD’nin telkinlerinin ötesine geçemeyen Birleşmiş Milletler’in ateşkes kararı dün sabah yürürlüğe girdi.
Dört haftadır İsrail’in önünü açmak, ona zaman kazandırmak için bekleyen BM, neden şimdi ateşkes kararı aldı? Neden bu zamana kadar sustu ya da susturuldu? Onca kıyım yaşanırken, şehirler harabeye dönüştürülürken, siviller katledilirken, öldürülen sivillerin çok önemli bir bölümünü çocuklar oluştururken, Rusya’daki G-8 Zirvesi’nde, Roma Toplantısı’nda, BM Güvenlik Konseyi’ndeki oturumlarda, İsrail saldırılarını güvence altına almak, Güney Lübnan’daki hedeflerine ulaşmasını beklemek için her türlü senaryoyu uygulayan bu güçler, ne oldu da bir anda ateşkes istediler?
Peki ateşkes, Lübnan’a saldırıları durduracak mı? Baktılar İsrail amaçlarına ulaşamıyor, planlanan zamanda ulaşamadı ve ulaşamayacağı da kesinleşti, ateşkes kararı aldılar. Lübnan halkını düşündükleri için değil, öldürülen çocukları düşündükleri için değil, yıkılan kentleri düşündükleri için değil, evlerini terk eden bir milyon kişiyi düşündükleri için değil. İsrail rezil olduğu için. Başaramadığı için. Yenilgisi katlanacağı için.
Ateşkes kararı uygulanamayacak. Birkaç gün içinde ateşkesin de aslında savaşın bir parçası olduğunu herkes görecek. İsterdik ki, dünya, bu insanlık trajedisini durdurmak için harekete geçmiş olsun ama öyle değil. İsrail’e biraz daha zaman kazandırmak için bu kararı aldılar. Savaşın yeni bir aşamasına geçileceğini göreceğiz. Daha kanlı, daha büyük yıkıma yol açacak bir aşama olacak bu! Ateşkes kararı Lübnan’a bir nefes alma fırsatı sunuyor gibi. Ama aslında İsrail’e nefes aldırmak için hazırlandı. Kararın bütün aşamaları İsrail’le istişare içinde belinlendi. “İsrail’i G. Lübnan’ı terk etmeye zorlamayacak. Uluslararası güç” gelene kadar 30 bin İsrail askeri orada kalacak. İsrail’in askeri operasyon hakkı devam edecek.” Bu da savaşın devam edeceği anlamına geliyor.
(...)
Refik Hariri suikastiyle başlatılan istila süreci ikinci kez yenilgiye uğruyor. Bu yenilgi ile Büyük Ortadoğu Projesi yerle bir oldu. Haritaların ABD ve İsrail’e göre değil, bölgenin direnç haritasına göre şekilleneceğine ilişkin kanaat daha da pekişti. İsrail, sadece askeri olarak değil, siyaseten de kaybetti. Savaşın başlangıcında hedeflediği hiçbir siyasi amaca erişemedi. Sadece sivilleri katleden, apartmanları, yolları, köprüleri, fabrikaları, hastaneleri bombalayan bir İsrail. Bölgede istediği gibi at oynatamayacağını anlayan bir İsrail. Lübnan’da bir kukla yönetim kurulması amacına ulaşamayan, Suriye ve İran’ın bölgedeki varlığına hiçbir şey yapamayan bir İsrail.
Bütün dünya yanındaydı. Korkunç ateş gücüne rağmen, bu desteklere rağmen kazanamadı. Tek başarısı sivil katliamlar oldu. İnsanlık suçları, Kana katliamı oldu. Bundan başka başarı olarak gösterilebilecek ne var?
İsrail bu yenilgiyi hazmedebilecek mi? Elbette hayır! Bunun için çok daha tehlikeli bir süreç bizi bekliyor. Ateşkes bu haliyle tuzaktan başka bir şey değil!
Yeni Şafak, 15.8.2006
|