Kimilerine göre 2 bin, kimilerine göre 5 bin. Gazete manşetlerine bakarsanız, ‘Lübnan’a gittik, barışı tesis ettik, dünyadan alkışı hak ettik...’
Birleşmiş Milletler (BM) kararına göre Lübnan Barış Gücü, 15 bine kadar artırılabilecek. Ankara’da dün yapılan hükümet - asker zirvesinden çok şükür ‘soğukkanlı’ bir karar çıktı: ‘BM Kararına daha net açıklık getirilmesinin beklenmesi...’
Senaryoyu görmemek için ‘akıl, iz’an ve idrak tutulması’ yaşıyor olmak gerek. Medyamızın büyük bölümü ‘Bana ne, bana ne, Lübnan’a gidelim’ havasında. Hükümet medyanın, ABD’nin, İsrail’in gazına gelirse, bataklığa saplanır kalırız.
* * *
En başta söyleyeyim; Yüzlerce yıl Osmanlı egemenliğinde kalan Lübnan ve başkenti Beyrut, Birinci Cihan Harbi sonrası Fransız’lara geçip, 1948’de ‘bağımsız’ devlet olana kadar geçen 40 yılda Fransızlaştı. Türklerin yüzlerce yılda yapmadığını, Fransızlar 40 yılda gerçekleştirdi. Lübnan okullarında Fransızca ikinci ana dil. Sokakta tek kelime Türkçe anlaşamazsınız. Fransızca şakır şakır.
Beyrut’ta, Türk - Osmanlı adı verilen cadde, meydan göremezsiniz. Ama Paris’in tüm esintilerini, ünlü bulvarlarının ‘tıpkı yapım’ mimari benzerlerini (34 günlük İsrail saldırısıyla harap olmadan önce tabii) bulursunuz. Fransız devlet adamı ve düşünür adlarını caddelerde görürsünüz. Osmanlı Lübnan’ı sadece yönetti, hür bıraktı. Fransa 40 yılda sömürge yaptı. Bakmayın siz üflenenlere Lübnan’lılara ‘Türkiye mi, Fransa mı?’ diye sorun, yanıt ezici çoğunlukla Fransa’dır. Onun için, BM Barış Gücü’nde açık arttırma gibi ‘Lübnan’a 2 bin, 5 bin, 15 bin Mehmetçik uğurlayalım, koruyup - kollayalım’ havası, ‘yandı gülüm keten helva’ havasıdır.
* * *
İsrail, BM gücü ve Türk askerini (ABD’yle çok önceden kotarılmış, Türkiye’nin Ortadoğu bataklığına çekilmesi planı çerçevesinde) isterken niye heveskár? Güney Lübnan’da üslenmiş Şii Hizbullah’ın silahsızlandırılması için BM şemsiyesi altındaki Sünni Türk Askeri kimliği İsrail ve ABD’nin ‘savaşı genişletme, içine Türkiye’yi de çekme’ kurnazlığına biçilmiş kaftandır.
Lübnan Başbakanı Refik Hariri’yi öldürüp, hedefe Suriye’yi koyup Golan Tepelerini ve Lübnan’dan Suriye askerini boşaltan, sonra da ‘askerim kaçırıldı’ diye Lübnan’ı bombaya tutanlar aynı planın ‘müellifi’ olmasın? Ne malûm Mehmetçik oraya gittiğinde de 5 Türk askerin kaçırılıp, şehit edilip ‘Hizbullah yaptı’ denilip savaşa çekilmeyeceğimiz, Lübnan halkı ve Hizbullah’la karşı karşıya getirilmeyeceğimiz?
Lübnan Başbakanı Sinyora, ‘Lübnan ordusunun güçsüzlüğünü’ anlatıp, ‘Hizbullah gururumuz, ülkemizi savunuyor’ derken, halkın Hizbullah sempatisini ve varlığından duyulan memnuniyeti anlatıyor. Seçime giren, parlamentoya milletvekili sokan Hizbullah (İnsanları domuz topu yapıp mezar evlere gömen bizdeki Hizbullah ile karıştırmayın, alakası yok!), İsrail ve ABD’ye göre terör örgütü. Filistinlilerin kaçırdığı 1 ve Hizbullah’ın kaçırdığı öne sürülen 2 İsrail askeri nerde? Kaçırılıp, kaçırılmadıkları meçhul üç asker için, Filistin ve Lübnan yerle bir edildi. Egemen bir ülkenin toprağına girildi, işgal edildi. 3 asker bu olanların bahanesi miydi? İngiliz ve ABD basını bile İsrail saldırı planlarının bir yıl öncesinden ABD ile ortaklaşa yapıldığını yazıyor.
(...)
Bataklığı yaratanlar güçleri yetiyorsa, kendileri kurutsun. Türk askeri ile Hizbullah’ı, Suriye’yi, İran’ı, Hamas’ı, Filistinlileri çatıştırmak isteyenler bu hayali unutsun!
Aklımızı başımıza alalım, önce savaşı çıkartıp, sonra ‘barış için barış gücü’ oyununu tezgahlayanlara kanmayalım. Barış diye yola çıkıp, kendimizi savaşın içinde bulmayalım.
Star, 15.8.2006
|