Öğrenme Yolları Bakımından İlimler
Bütün ilimler Cenab-ı Allah’a aittir. Çünkü Alim olan, Allam olan, ilim sahibi olan Cenab-ı Allah’tır. Ancak ilimler öğrenme yolu bakımından iki kısımdırlar:
1) Akıl ve tecrübemiz ile ve beş duyumuzla elde ettiğimiz bilgilerdir. Bu bilgilere zahirî bilgiler de denir. Eşyanın hakikati ile ilgili bilgilerin bir kısmını bu yol ile öğreniriz.
2) Akıl, tecrübe ve beş duyumuzla öğrenemediğimiz, öğrenme biçimi bakımından keşif ve müşahedeye dayanan gayb ve sır ilmidir. Böyle ilme ledün ilmi denmiştir. Eşyanın görünmeyen sırları ve gaybî halleri ile ilgili bilgilerdir.
Aslında Peygamberlere gelen vahiyler ledün ilmi olmakla beraber, ıstılahta ledün ilmi denilince daha gizli, daha esrarlı, daha gaybî ve daha batınî bilgiler kast edilir. Çünkü peygamberler eşyanın batınî ve gaybî hallerini biliyor olsalar dahi, bize zahiri ile ilgili hükümler getirmişlerdir.
Çünkü bize lâzım olan zahirî bilgilerdir. Biz eşyanın batınından değil, zahirinden sorumlu tutuluruz. Bu sebeple de, şeriat zahire göre hükmeder denmiştir.
Bir Yolculuğun Serencamı
Kur’ân’da bahsedilir ki, Hz. Musa (as), Hızır (as) ile bir yolculuk yapmak istemiştir. Ama Hazret-i Hızır ledün ilmine sahiptir, eşyanın ve hadiselerin gaybî sırlarını bilmektedir ve bu sırlara göre amel etme imtiyazı vardır. 1
Oysa Hazret-i Musa (as) eşyanın zahirine göre amel etmek ve bunu tebliğ etmekle mükelleftir. Hz. Hızır (as): “Sen bana sabretmeye güç yetiremezsin. İç yüzünü bilmediğin şeylere nasıl sabredeceksin?” diyor. 2 Hz. Musa (as) da: “İnşallah beni sabreder bulacaksın. Senin sözünden çıkmam!” diyor.
Gemiye biniyorlar. Hz. Hızır (as) orada gemiyi deliyor, daha ileride bir erkek çocuk öldürüyor. Hz. Musa (as) her defasında karşı çıkınca ona, “Ben sana sabredemezsin demedim mi?” diyor.
Ardından Hz. Hızır bunların sebebini şöyle açıklıyor. Gemi sahipleri fakirdiler. İleride ise gaspçı bir kral vardı. Her gemiyi gasp ediyordu. Ben de delerek yaraladım ki, gemiyi soymaya kalkmasın. Erkek çocuğa gelince… İleride kötü ameller işleyecekti. Öldürerek onu kötü akıbetten kurtardım. 3
Hz. Hızır’ın bu ilmi ona hususî verilen sır ilmidir. Bu ilme ledün ilmi denmiştir.
Risale-i Nur ve Ledün İlmi
Ledün ilmi sırf Allah vergisi olan kutsî bir kuvvenin tecellisidir. Eserden müessire, vicdandan vücuda doğru giden bir ilim değil, müessirden esere, vücuttan vicdana gelen vasıtasız bir ilimdir. Nefsin gerçeğe ulaşması değil, gerçeğin nefiste meydana çıkmasıdır. Doğrudan doğruya bir keşiftir” 4 Ruhta akrebiyetin inkişafıdır. Vehbidir, incizapla, cezb-i Rahmani ile ve mahbubiyet ile bu ilim gelir. 5 Bediüzzaman’ın “yazdırıldı”, “ihtar edildi”, “perde açıldı” veya “perde indi” gibi tabirleri, ilminin ledünnî olduğunun göstergesidir.
Risale-i Nur iman esaslarının izahında ve açıklamasında, Kur’ân hakikatlerinin tefsirinde ledün ilmine çok başvurmuştur. Bediüzzaman, “daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan, zevahiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müddeti içinde, ulûm-u evvelîn ve âhirîne ve ledünniyat ve hakaik-ı eşyaya ve esrar-ı kâinata ve hikmet-i İlâhiyeye vâris kılınmıştır.” 6
Meselâ eşyanın hilkatinde “sebepler”in yetkisi konusu, zahirden bakınca, birçok kişiyi şirke atmıştır. Sebeplere ilah derecesinde bir makam verilmesine yol açmıştır. Çünkü zahire göre, her şey sebeplere bağlıdır. Sebepleri atlamak ve yaratılışı görmek için tahkiki iman gerekir.
Bediüzzaman ise bu meseleye ledün yönüyle bakmış, sebeplerin arka boyutunu göstermiş, arka boyut ile tevhid inancını birleştirmiştir. Sebeplerin bir perdeden ibaret kaldığını ve yaratılışta hiçbir etkisi bulunmadığını bu yol ile ispat etmiştir.
Dipnotlar:
1- Kehf Sûresi: 65. 2- Kehf Sûresi: 67, 68. 3- Kehf Sûresi: 69-82. 4- Elmalılı, V, 3262. 5- Sözler, s. 556. 6- Tarihçe-i Hayat, s. 621.