İzmit’ten Fehime Canatar: “Bir müminin, kardeşine borç verirken kendi kaybını göz önünde bulundurmasında bir sakınca var mı? Karz-ı hasen nedir? Kaybını gözetmek karz-ı hasene girer mi?”
Karz-ı Hasen
“Karz-ı hasen” bir Kur’ân tabiridir. Hiçbir menfaat gözetmeden, karşılığını sırf Allah’tan bekleyerek verilen borç, karz-ı hasendir. Karşılığında bir menfaat gözetilirse karz-ı hasen olmaktan çıkar. Menfaat kısmı zaten faize girer.
Kur’ân’da, “Kim Allah’a güzel bir borç verirse Allah da bunu kat kat fazlasıyla öder. Daraltan da genişleten de Allah’tır ve O’na döndürüleceksiniz.”1 Buyurulur.
Allah’a verilen borç, Allah için yapılan her türlü harcamadır. Her türlü infak ve sadaka bu sınıfa girer. İnsanlara verilen karşılıksız, yani menfaat beklemeksizin verilen borçlar da karz-ı hasen sayılmıştır. İslam dini insana borç vermeyi özendiriyor. Çünkü böylece neticede bir insanın işini görülüyor. Bir derdine deva olunuyor. Resulullah Efendimiz (asm) buyuruyor ki:
“Kim bir Müslümanın dünya sıkıntılarından birini giderirse Allah da onun âhiret sıkıntılarından birini giderir. Kul, kardeşinin yardımında olduğu sürece Allah da onun yardımındadır.”2 “İki defa borç vermek bir kere sadaka vermek gibidir”3
Allah’ın Gölgesinde Barınmayı Hak Etmek
Karz-ı hasen “güzel borç” demektir. Borcu geri almaktan bağışlamak karz-ı hasene girdiği gibi, arada hiçbir menfaat olmadan sadece verdiğin rakamı geri almak şartıyla vermek de karz-ı hasene girer. Çünkü burada da menfaat temini yoktur ve bir insanın işini görmek vardır.
Dolayısıyla ister bir mü’mine tamamı geri ödenecek şekilde doğrudan borç para vermek olsun, ister bir miktarı veya tamamı geri ödenmeyecek şekilde olsun, tamamı karz-ı hasen kapsamına girer.
Kişinin verdiği borçun bir miktarını veya tamamını bağışlaması veya kişiye ödeme kolaylığı göstermesi, ya da ödenemeyen borçlara daha geniş ödeme zamanı tanıması da sadaka sevabı açısından önemlidir.
Peygamber Efendimiz (asm) buyurdu ki: “Her kim, borçlu olan fakire zaman tanır yahut alacağını bağışlarsa, Allah da onu kendi gölgesinde gölgelendirir.”4
Para Değer Kaybetmişse…
Borç veren kişi, eğer paranın değer kaybettiği bir zamandaysa, elbette kendi parasının değer kaybını dikkate alır. Bu faiz değildir. Bu durumda mesela borcunu altın veya döviz gibi sabit değerli bir meta üzerinden verebilir. Mesela yüz gram altın verir ve alırken de aynı ayardan yüz gram altın olarak geri alır. Bu durumda altının artan değeri olmuşsa da bunu borç alan kişi tamamlar. Bu faiz değildir.
Esasen paranın değer kaybettiği zamanlarda borç veren kişinin kaybettiği değeri telafi etmek borç alan kişi için vecibe olur. Ancak borç veren kişinin artan değeri bağışlamasında bir sakınca yoktur. O dahi bir iyiliktir.
Ödeme zamanına kadar enflasyon marazı nedeniyle borç aldığımız paranın değeri düşmüşse, onu telafi etmek, yani düşen değeri ilave etmek faiz değildir, borçlumuz için bu para haram değildir.
Borç kullanan taraf için de bu telafi, onu kul hakkından kurtarır.
Her iki taraf için ise, her hal ü kârda, helalleşmek şarttır.
Dipnotlar:
1- Bakara Suresi: 245
2- Buhârî, “Me?âlim”, 3
3- İbn Mâce, “?ada??t”, 19
4- Müslim, Zühd ve Rekaik, 18