Genç kaleci Muammer Yıldırım, Süper Lig'de zor günler geçiren Mersin İdmanyurdu'nda gösterdiği performansla, takımının olumsuz durumuna rağmen kariyerinde, ilk kez Mart kampında A Milli Takım kadrosunda yer almayı başardı.
Üstelik daha önce hiç Genç Milli Takım tecrübesi yokken. 25 yaşındaki başarılı file bekçisi, hayat hikayesini TamSaha'yla paylaştı.
TamSaha Dergisi'ne konuşan Muammer Yıldırım'ın yapmış olduğu röportajın tamamı şöyle:
-Diyarbakır doğumlusun ancak futbola Ankara'da başlamışsın.
Ben doğduğum zaman ailem Diyarbakır'da yaşıyormuş. O yüzden Diyarbakır'da doğmuşum. Bir aylıkken ise babamın Sincan Belediyesi'ne tayininin çıkması nedeniyle Ankara'ya taşınmışız. Yani tüm çocukluğumu Ankara'da geçirdim. Futbola da o yüzden Ankara'da başladım. Ancak Diyarbakır'da hala akrabalarımız var.
-Futbola başlama hikayeni bizimle paylaşır mısın?
Ben de çoğu çocuk gibi sokak aralarında top oynuyordum. Küçüklükten beri top oynama istediğim vardı zaten. Sincan'da okul takımında futbol oynamaya devam ettim. Okul takımındaki arkadaşlarımın gittiği bir amatör takım vardı. O dönemlerde forvette oynuyordum. Zaten, genelde her çocuk futbola forvet olarak başlar (gülüyor). Yaklaşık 1 yıl forvet oynadım. Sonra okulda üst sınıfların yaptığı maçlara abilerimiz beni de çağırmaya başladı.
Bu maçlarda kaleye geçtim. Şimdiki gibi yapılı değildim; küçükken ufak tefektim aslında. Açıkçası toplara uçmak, atlamak çok zevkli gelmişti. Hani yaşça büyükler top oynadığında küçüklere "Sen kaleye geç" derler ya. İşte benim de kalecilik hikayem bu şekilde başladı. Ondan sonra okul takımında da kaleci olarak forma giydim. Daha sonra bahsettiğim gibi okul takımındaki arkadaşlarımın gittiği bir amatör takım olan Ankara Esnafspor'a yazıldım. Yaklaşık 12-13 yaşlarındaydım.
-Ankara Esnafspor'da futbla başladıktan sonra Belediye Vanspor'a gidiyorsun, oradan da 2013'te Mersin İdmanyurdu'nun yolunu tutuyorsun. Bu süreci bizlere anlatır mısın?
Ankara Esnafspor'daki hocalarım bana her zaman destek oldu ve sahip çıktı. Futbolcu olabileceğim ve bu meslekten ekmek kazanabileceğim konusunda beni her zaman motive ettiler. Orada da okuldaki gibi yaşça kendimden büyüklerle oynuyordum.
Kalede oldukça hareketliydim ve hocalarım beni yetenekli buluyordu. 2-3 yıl Ankara Esnafspor'da forma giydikten sonra, başka bir başkent takımı olan Türk Telekomspor'un altyapısına geçiş yaptım. Oradaki antrenörler zamanında beni izleyip beğenmiş. 1 yıl bu kulübün altyapısında forma giydim ve 2007 yılında A takıma çağrılarak profesyonel oldum. Bir önceki sezon Türk Telekomspor, 1. Lig'den 2. Lig'e düşmüştü. Kulüp kapanana kadar da burada forma giydim.
Türk Telekomspor kapandıktan sonra ise 2011 yılında Belediye Vanspor'a geçiş yaptım. O dönem birkaç transfer teklifi vardı ancak ben düzenli oynayabileceğim bir takım olmasından dolayı Belediye Vanspor'u tercih ettim. İyi ki de gitmiştim. Güzel bir ortam ve takım arkadaşlığı vardı orada. İki sezon düzenli olarak forma giyme şansı buldum. İki sezonun ardından, birkaç takımın bana transfer teklifi vardı ve bu ekiplerden biri de Mersin İdmanyurdu'ydu. Ben de bir seçim yaptım ve Mersin İdman Yurdu'nun tercih ettim.
-Mersin İdman Yurdu'nda geçen sezon yaklaşık 8-10 maçta forma giydikten sonra bu sezon Eylül ayından itibaren düzenli olarak kaleyi koruyorsun.
Mersin İdmanyurdu'na transfer olduğumda kulüp PTT 1. Lig'de yer alıyordu. Takımın as kalecisi Ahmet Şahin'di. O sene zaten bir maçta forma giyebilmiştim. O da sezonun play-off'lardan önceki son maçı olan Adanaspor karşılaşmasıydı. Son 15 dakika oyuna girmiştim o mücadelede. Takım sezon sonunda PTT 1. Lig'e çıktı ve yeni sezonda takımın başına Rıza Çalımbay getirildi. Ben de Rıza Hoca takımın başına gelince umutlanmıştım.
Çünkü çalışmayı çok seven bir kaleciyim ve Rıza Hocanın da genç ve çalışmayı seven futbolculara daha olumlu baktığını biliyordum. Rıza Hocanın ekibinden kaleci antrenörü Cengiz Birgen'in de sayesinde sezon başında iyi bir hazırlık kampı geçirdim. Bana her zaman güven aşıladı. "Yedek bile kalsan hiç aldırış etme, çalışmana bak. İlla ki bir gün fırsat gelecek" derdi. Ben de teknik ekibin bana güvendiğini hissederek daha da azimli çalışmaya başladım. O sezon takımın diğer kalecileri ise Bulgar Mihailov ile Nihat'tı. Nihat kalede başladı sezona. Hoca da bu maçlarda beni 18 kişilik kadroya alıyordu Mihailov'un önünde.
Bu da ister istemez bana özgüven sağlıyordu. Takımın bir dönem kötü bir gidişatı olmuştu. Bu kötü gidişatın ardından da Balıkesirspor karşısında ilk kez bir Süper Lig maçında kaleyi korudum. Deplasmandaydık ve kötü gidişatımızı durdurmak adına bizim için önemli bir karşılaşmaydı. Biraz da heyecan vardı içimde açıkçası. Çok şükür o maçta iyi oynadım. Karşılaşmayı da 3-1 kazandık. Ondan sonra üst üste 5 maç takım mağlubiyet yüzü görmedi. Bu 5 maçta da ben vardım kalede. Her şey benim için çok iyi gidiyordu. Bu 5 maçtan sonra art arda Fenerbahçe ve Galatasaray'la karşılaştık. İki takımın da o dönemde şampiyonluk iddiası vardı. Fenerbahçe maçında maalesef kırmızı kart görerek oyun dışı kaldım.
Pozisyon gereği, ceza sahasının dışında Sow'u düşürmüştüm. Sezonun bitmesine de az bir süre kalmıştı ve ben de direkt kırmızı karttan dolayı iki maç ceza alınca, o sezon bir daha forma giyemedim. Bu sezon başında ise takımın başına Mesut Bakkal getirilmişti ilk olarak. Sezona Mihailov ile başlamayı tercih etti. Ben yine çalışmalarıma devam ederek kaleyi devralmayı beklemeye başladım. İlk üç haftayı puansız kapatmıştık. Dördüncü hafta, Mesut Hoca kalede beni oynatacağını söyledi.
Deplasmandaydık ve rakibimiz de Galatasaray'dı. Ben açıkçası o maça stresten uzak, oldukça rahat çıktım. O karşılaşma da çok şükür benim için iyi geçti ve 1-1 berabere kalarak ligdeki ilk puanımızı aldık. O maçtan sonra kaleyi devraldım ve o zamandan beri de takımımızın kalesinde sürekli olarak görev yapıyorum. Hep çok çalışarak ve sabrederek kaleyi kazandım.
-Kariyerinde hiç Genç Milli Takım tecrüben yok ancak bu sezon Mersin İdman Yurdu'nda kaleyi düzenli olarak koruman ve başarılı olman sayesinde A Milli Takım'ın Mart kampındaki kadrosunda yer almayı başardın.
A Millî Takım kadrosunda yer alabildiğim için çok mutlu ve gururluyum. Her futbolcunun hayali budur, en üst düzeyde forma giymektir. A Millî Takım da bir futbolcu için çıkılabilecek en üst düzeydir. En üst düzeydeki futbolcuların olduğu yer aynı zamanda. A Millî Takım'daki birliktelik, aile ortamı da çok güzel gerçekten. Fatih Terim Hocama bu gururu ve mutluluğu bana yaşattığı, beni ay-yıldızlı formaya layık gördüğü için çok teşekkür ederim. İnşallah buradaki hedefim, çok çalışarak kalıcı olmak. Çalışmaktan da hiçbir zaman vazgeçmeyeceğim.
-A Milli Takım kadrosuna ilk çağrıldığını duyduğunda neler hissettin? Kadroya alınmayı bekliyor muydun?
Çalışmalara aralıksız devam ediyordum ve sezon başından beri de bahsettiğim gibi yükselen bir performansım vardı. Bir insanın her zaman hedeflerinin olması lâzım. Ben de her zaman hedeflerimi yüksek tutmayı tercih etmişimdir. O yüzden de başarılı olduğum zaman ve hedefimi yüksek tuttuğum zaman, A Millî Takım'a çağrılmayı bekliyordum. Çağrıldığımı duyunca da çok heyecanlandım gerçekten. Dediğiniz gibi; Genç Millî Takımlarda oynamışlığım yok kariyerimde. Dolayısıyla ilk defa ay-yıldızlı forma ile tanışıyordum. Çok mutluluk ve gurur verici bir duygu bu. A Milli Takım kadrosuna çağrıldığımı duyunca bütün sevdiklerim beni arayıp tebrik etti. Bu tebrikler sevincimi daha da arttırdı.
-Geçmişte aldığı transfer yasaklarının da etkisiyle Mersin İdman Yurdu Spor Toto Süper Lig'de zor günler yaşıyor. Düşme potasındasınız şu an. Sen de kulüpte oynayan bir oyuncu olarak bu durumun nedenlerini açıklar mısın?
Öncelikle şunu söylemek isterim ki; gerçekten iyi bir takıma sahibiz. Geçen sezon 47 puan toplamıştık. Dediğiniz gibi, bu sene birtakım maddi sıkıntılarımız oldu. Lige de kötü başladık ve toparlayamadık. İster istemez kafalarda başka sorunlar olunca, maçlara ve antrenmanlara tam anlamıyla hazır olmanız zorlaşıyor. Bu durum doğal olarak skorlara da yansıdı. Çünkü her şey kafada bitiyor aslında. Ümit Özat Hocamızın gelişiyle biraz olsun toparlandı takım. Başarılı birkaç sonucumuz olunca, morallerimiz de hemen yükseldi. Ligde kalma yolunda şansımızı sonuna kadar zorlayacağız.
-Gelecekteki kariyer hedeflerin neler?
Az önce de bahsettiğim gibi A Milli Takım'da kalıcı olmak istiyorum. Dört büyüklerde ve ardından da Avrupa'da oynama arzusundayım. Bu hedefler doğrultusunda, önceden yaptığım gibi çok çalışarak ve sabrederek bu amaçlarıma ulaşmaya çabalayacağım. Avrupa'ya gidersem de en çok İspanya Ligi'nde kalecilik yapmak isterim.
-Başarılı bulduğun özelliklerin ve eksikliğinin olduğunu düşündüğün yönlerin neler?
Her insanın eksiklikleri vardır mutlaka. Kimse mükemmel değildir. Yan toplarda başarılı olduğumu düşünüyorum. Çabuk bir kaleci olarak görüyorum kendimi ayrıca. Küçüklüğümde Casillas'ı çok beğenirdim. O da çabuk bir kaleci. Aslında ben uzun boylu bir kaleciyim, Casillas ise kısa ama kendisinin kaleci özelliklerini sıkı takip ediyordum. Onu izleyerek, biraz da yetenek sayesinde çabukluğumu geliştirdim diyebilirim. Bunun dışında da eksik yönlerimi çok çalışarak geliştirmeye özen gösteriyorum her zaman.
-Boş zamanlarında neler yapmayı tercih ediyorsun?
Türkü dinlemeyi ve söylemeyi çok seviyorum. Biraz da bağlama çalabiliyorum. O konuda da geliştirmeye çalışıyorum kendimi. Mersin İdman Yurdu'nda Servet abi (Servet Çetin) ile de beraber olmamın etkisi var tabiî (gülüyor). Kamplarda onunla da beraber çalıp söylüyoruz bazen. Bence her futbolcunun ya da sporcunun bir müzik enstrümanı ile uğraşması lâzım. Çünkü bu stres ortamında, oyuncuyu çok rahatlatan ya da maçlara daha farklı motive eden bir şey bu bana göre. Maçlara da türkü dinleyerek ya da bağlama çalarak hazırlanıyorum.