"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman ve seferilik

Şemseddin ÇAKIR
16 Ağustos 2024, Cuma
Sözlükte “sefer” kelimesi yolculuk yapmak, “seferî” yolcu, “seferilik” de yolculuk anlamına gelmektedir.

Birde “sefer” savaş anlamına da, gelir. Fıkıhta, terim olarak “başta dört rekatlı namazların kısaltılması, farz oruçların kazaya bırakılması olmak üzere bazı özel hükümleri bulunur”. İlgili literatürde tanımı, çeşitleri, amaçları ve hükümleri konusunda geniş bilgiler yer almaktadır. Bunlar arasında seferin ya da seferiliğin müddeti özel önem taşımaktadır. Bu konuda fakihler hadisleri ve sahabe uygulamalarını dikkate alarak, bunları yaşadıkları zamanın şartlarına uyarlamak suretiyle çeşitli ölçüler belirlemişlerdir. Fakihlerin çoğunluğu biri gidilecek mesafe, diğeri bu mesafeyi katetmek için gerekli süre olmak üzere iki farklı kriteri esas almıştır. Süreyi esas alanlara göre sefer, normal bir yürüyüşle üç günlük yolculuk müddetine tekabül etmektedir. Bu da mesafe olarak orta bir yürüyüşle (günde altı saat, her saat takriben beş kilometre) günde otuz kilometre olmak üzere üç günde doksan kilometre olarak belirlenmektedir.1

Seferilikle ilgili olarak en önemli konulardan birisi dört rekatlı namazların kasredilmesi yani kısaltılması meselesidir. Şafii ve Hanbeli mezhebinde, seferilikte öğle, ikindi ve yatsı namazlarının farzlarını iki rekat olarak kılmak caizdir. Hanefi ve Maliki mezhebinde ise “matlûb” yani istenen bir husustur. Hatta Hanefi mezhebinde namazların kısaltılması yani dört rekatlı namazların iki rekat olarak kılınması vâcib, Maliki mezhebinde ise müekket yani kuvvetli sünnettir.2

Diğer taraftan gerek diğer ibadetlerde gerekse namazda “hikmet” ve “illet” ayırımı önemlidir. Fıkıh terimi olarak “illet” hükmün amacını gerçekleştirdiği kabul edilen açık ve istikrarlı vasıf, “hikmet” ise hükümle sağlanmak istenen fayda, maslahat anlamına gelmektedir. Bediüzzaman İctihad Risalesi’nde bunu anlatırken tam da seferde namazların kasrı konusunu örnek olarak vermektedir: “Bir hükmün hikmeti ayrıdır, illeti ayrıdır. Hikmet ve maslahat ise, tercihe sebeptir, icâba, icada medâr değildir. İllet ise, vücuduna medârdır. Meselâ, seferde namaz kasredilir, iki rekât kılınır. Şu ruhsat-ı şer’iyenin illeti seferdir, hikmeti ise meşakkattir. Sefer bulunsa, meşakkat hiç olmasa da namaz kasredilir. Çünkü, illet var. Fakat sefer bulunmasa, yüz meşakkat bulunsa, namazın kasredilmesine illet olamaz.”3

Görüldüğü gibi Bediüzzaman burada namazları kısaltmanın illetinin “sefer” yani yolculuk, hikmetinin ise “meşakkat” olduğunu söylüyor. İbadetlerde hikmet değil, illet asıl olduğu için sefer bulunmasa, yüz meşakkat olsa bile namazların kısaltılamayacağını ama sefer bulunsa fakat hiç meşakkat olmasa bile namazın kısaltılabileceğini ifade ediyor.

Burada dikkat çeken bir başka önemli husus da Bediüzzaman’ın seferde namazı kısaltmanın “ruhsat-ı şer’iyye” olduğunu belirtmesidir. Bilindiği gibi terim olarak “azimet” kelimesinin zıttı olan “ruhsat” bazı zorluk ve zorunluluklara bağlı olarak hafifletilmiş hüküm” demektir. Söz gelimi, oruç tutmak normal şartlarda bütün mükelleflere farz olan aslî bir hüküm olması bakımından azimettir. Ancak hasta ve yolculara, karşılaştıkları güçlük sebebiyle oruç tutmama kolaylığının tanınmış olması “ruhsat”tır. Dolayısıyla Bediüzzaman’a göre seferilikte namazları kısaltarak kılmak ruhsattır yani azimet değildir. Diğer bir ifadeyle Bediüzzaman’a göre seferi olan bir kimsenin dört rekatlık namazları -kısaltmadan- dört rekat olarak kılması azimet, kısaltarak iki rekat olarak kılması ruhsattır, diye anlaşılıyor. 

İfade etmek gerekir ki Bediüzzaman’ın bu hükmü, seferde namazları kısaltmanın Kur’an’daki delili olarak gösterilen şu ayetle de örtüşmektedir: “Yer yüzünde sefere çıktığınız zaman inanmayanların size kötülük etmesinden korkacak olursanız namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur.”4 Ayet özel bir şarta değinmekle beraber seferde namazı kısaltmanın “böyle yaparsanız günah yoktur” kaydı ile “ruhsat” olduğuna işaret etmektedir. Diğer taraftan Risale-i Nur’un gerek muhtevası gerekse iman-Kur’an hizmetinde gerçekleştirdiği misyonun delaleti ile “ahir zaman müceddidi” diğer ifade ile “müceddidi azam” ve hatta son müceddit Mevlana Halid-i Bağdadiye göre de, “Mehdiyyil azim” dirki onun için,”Seyeciü min badi Mehdiyyil azim” deyip cübbesini ve sarığını Afyonlu Küçük aşık namında biri ile Bediüzzaman’a göndermiştir. Böylece ahir zaman Mehdisi olması hasebiyle hiçbir mezhebi taklit edemez, hükümlerini vehbi olarak verir.5 Sonuç olarak Bediüzzaman’a göre seferde, dört rekatlı namazları kısaltarak kılmak ruhsat-ı şer’iyye yani, şer’i izindir, dolayısıyla bu namazları dört olarak kılmak da azimettir.    

Dipnotlar:

1- Fahrettin Atar, “Sefer”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, XXXVI, 294-295.

2- Abdurrahman el-Cezîrî, Kitabü’l-fıkh alâ mezâhibi’l-erbaa (Beyrut 1424/2003), I, 476.

3- Said Nursi, Sözler (İstanbul 2020, YAN), s. 457.

4- Nisa 4/101.       

5- Mevlana Halid-i Bağdadi, Risale-i Kutsiye.            

Okunma Sayısı: 2359
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Mehmet

    25.10.2024 19:46:18

    Ancak üstad bu hükmü zaten kendisi şafii olduğu için çıkarmış olabilir mi. Hanifilerde kısaltmak vacip yani hanifinin kısaltması azimet olmuyormu

  • Nimet

    17.8.2024 05:26:43

    Yazınız muhteşem..Aynen katılıyorum.Üstad son müçtehit .Mehdi-i Azam aynı zamanda.Risalede seferilik konusunda ruhsat olan şekli söyler.Azimet tam kılmaktır.Üstad Şafi mezhebinde deniliyor ya .Üstad aslında İslam'da azimet neyse onunla amel etmiş.Biraz risaleler dikkatli okunsa sizin yazıya itiraz edilmez

  • Selman Toprak

    16.8.2024 22:25:09

    Seferilikte kasretmek azimettir diyenler ile ruhsattır diyenler olarak ikiye ayrılmıştık fikir olarak. Ruhsattır diyenlerin ısrarıyla kasretmeden kılındı. Netice olarak şu mana alemimizde inkişaf etti; kişi yalnız bir seferilikte iste ister azimet ister ruhsat dilediği gibi namazını kılar. Fakat grup halinde bir seferilik söz konusu ise, kasrederek kılanlara tabi olmak hikmete daha uygundur kanaatine varıldı. Kasretmeden kılanların kasredenlere bir rüçhaniyeti yoktur. Vesselam.

  • Eda Gül Beyaz

    16.8.2024 15:32:10

    Şemsettin abi bu sonuca hangi yöntemle ulaştığınızı merak ediyorum. Fıkıh usulünde hüküm çıkarmak yöntemsiz olmaz. Bu görüşünüzü hangi yöntemle hangi delille kuruyorsunuz bunu da açıklamanız lazım. Zira fukahanın ittifak ettiği veya ayrıştığı yerlere baktığımız zaman sizin burda yaptığınız gibi şafii bir alimin uygulamasını delil göstererek bu hükme ulaşan yok. Varsa siz söyleyin lütfen. Hanefi alimlerden "ruhsat" diyenler olsa bile sizin bu yazıda anlattığınız şekilde bir delillendirme ile ruhsat hükmüne ulaşmanız fıkıh usulüne göre bir değer taşımaz. Bu konuda Ali Ferşatoğlu abinin görüşü isabetlidir.

  • cemal özkaya

    16.8.2024 14:46:08

    BARLA LAHİKASI Sordukları mesele-i şer'iye ise, şimdiki mesleğimiz ve halimiz, o meselelerle meşgul olmaya müsaade etmiyor. Yalnız bu kadar var ki:Ruhsat-ı şer'iye olan kasr-ı namaz ve takdim tehir, vesait-i nakliye bir kararda olmadığı için, onlara bina edilmez. Belki, kaide-i şer'iye olan kasr-ı namaz, sabit olan mesafeye bina edilebilir.Eğer denilse ki, tayyareyle ve şimendiferle bir saatte giden, zahmet çekmiyor ki, ruhsata müstehak olsun.Elcevap: Tayyare ve şimendiferde abdest alıp vaktinde namazını kılmak, yayan serbest gidenlerden daha ziyade müşkülât bulunduğu için, ruhsata sebebiyet verir.

  • A. Kılıç

    16.8.2024 14:38:49

    Seferde namazın kasredilmesi ile ilgili 1. Üstadın "Şu ruhsat-ı şer’iyenin illeti seferdir" ifadesinden ruhsat kelimesi namazın kısaltılması için ise, bu üstadın herhangi bir mezhebi esas alarak kurduğu bir cümle olmadığı için, üstadın fetvasının namazın kısaltılması şartlarının oluşması halinde 'kısaltılma ruhsatı' var anlamında anlaşılıyor. 2. Mehdi i azam bağlamındaki değerlendirmesi de ayrıca mezheplere bağlı kalmaması ile açıklanıyor. Bu durumda üstadın bu ifadesi ve kendi uygulaması Şafii mezhebi çerçevesinde değerlendirilmemiş. Üstadın geçmişte verilen bazı fetvaların aksine ( yalan konusu gibi) fetva verdiği konular var. Metinden üstadın ifadesi iyi analiz edilerek üstadın bu açıklaması mezhepler esas alınarak mı yapılmış yoksa mezhepler zikredilmeden bir hüküm mü ortaya konmuş. Konunun uzmanları buna yönelik bir inceleme yaparsa biz de aydınlanmış oluruz.

  • cemal özkaya

    16.8.2024 12:40:37

    yazıyı sonuna kadar okudum. ferşadoğlu abiyide okumuştum. kafam karışmıştı ama bu yazınız bende azimete devam fikrine tabi olmamı ''zaten böyle yapıyordum'' çağrıştırdı. madem konu açıldı ferşadoğlu, kösmene ve çakır ağabeyler bir meşveret mi yapsalar bizde rahatlasak.

  • Said Emre Dağ

    16.8.2024 10:18:00

    Ali Ferşatoğlu ağabey seferilik üzerine çok güzel yazılar yazdı. Siz o yazıları okuduktan sonra böyle bir değerlendirme yapsaydınız keşke. Bediüzzaman'ın kendi mezhebine ittiba ederek yaptığı bir şeyi mezhepler üstü bir içtihat gibi yorumlamak ne kadar doğru? İki farklı şey aralarında hiç bağ yokken karıltırılıyor ve bu yanlış bir sonuca bizi götürüyor.

  • HÇeşitcioğlu

    16.8.2024 10:17:36

    Allah razı olsun; açık net basit...

  • A. Yılmaz

    16.8.2024 10:11:12

    Seferde namazları kısaltarak kılmak Allah'ın size ihsanıdır der Peygamber efendimiz. Bu ihsanı geri çevirmemek gerekiyor. Üstadımızın mensup olduğu şafii mezhebinde bu hadisin değeri farklı olabilir. Ama hanefi ulema bu hadisi dikkate almış ve seferde kısaltarak kılmaya azimet olarak bakmıştır. Üstadımızın hanefilerdeki bu genel görüşü değiştirdiğine dair bir karine yok ortada. Dolayısıyla sonuç değerlendirmeniz havada kalıyor hocam.

  • Mustafa Said Kara

    16.8.2024 10:07:54

    Sadece o günkü durumu tespit etmek içindir. Nitekim şu rivayet de bunu açıkça göstermektedir. Ya’la b. Ümeyye bu konunun fıkhi yönünü Hz. Ömer ile müzakere ederken ‘‘Yüce Allah ‘‘şayet korkarsanız’ buyurdu. Şimdi ise insanlar güven içindedir, yine yolculukta namazları kısaltarak kılıyoruz’’ diye sorunca, Hz. Ömer bunu şöyle cevaplandırmıştı: Senin şaşırdığın bu konuya zamanında ben de şaşırmıştım da Rasulullah’a (sav) sormuştum. O da cevap olarak ‘‘Bu Allah’ın size ihsan ettiği bir sadakadır. Allah’ın sadakasını kabul ediniz.’’ buyurmuştu.

  • Mustafa Said Kara

    16.8.2024 10:07:20

    Öğle, ikindi ve yatsı namazlarının farzlarının dört rekât olduğunu Hz. Peygamber’in uygulamasından alıyoruz. Yolculuk sebebiyle bu namazlar iki rekât kılınabilmektedir. Bu uygulamaya kasr-ı salat adı verilmektedir. Buna delil gösterilen ayet-i kerimede bu uygulama korku şartına bağlanmış gözükmektedir. ‘Yeryüzünde yolculuğa çıktığınız vakit, kâfirlerin size saldırmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızdan ötürü size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.’’ Ancak bu şart kayd-ı ihtirâzî değildir. Yani bu şart varken hükmün var olduğu, şart bulunmadığı durumlarda hükmün de ortadan kalkacağı tarzda bir kayıt değildir.

  • Mustafa Said Kara

    16.8.2024 10:04:54

    Sanırım siz bu değerlendirmeyi yaparken aradaki şu farkı kaçırıyorsunuz: Bediüzzaman'ın Şâfiî mezhebinden olduğunu düşündüğümüz zaman tabiki bu duruma ruhsat olarak bakabilir. Ama Hanefî genel kabul azîmettir. Bu konuda gazetemizde Ali Ferşatoğlu abinin güzel değerlendirmeleri oldu.

  • Mustafa Said Kara

    16.8.2024 10:01:56

    Yolculukta öğle, ikindi ve yatsı namazlarının farzlarının iki rekât kılınmasının ruhsat olup olmadığı, ya da ruhsat oluşu kabul edildiğinde bunun bir serbestlik mi yoksa alınması zorunlu bir ruhsat mı olduğu Hanefi fakihler arasında tartışılmıştır. Hanefi fakihlerden bir kısmı özellikle yukarıda aktarılan hadisten yola çıkarak yolculukta bu namazların kısaltılarak kılınmasının azimet olduğu görüşündedirler. Bir kısmı da bu uygulamaya ruhsat adı vermekle birlikte, bununla azimet niteliğinde olan ıskat ruhsatını kastetmişlerdir.53 Yolcu bu namazları dört rekât kılamaz. İkinci rekâttaki oturuşu yapmak şartıyla dört rekât kılarsa, selamı geciktirdiği için mekruh olmakla beraber namaz sahihtir. Maliki, Şafii ve Hanbeli mezheplerine göre ise yolculukta namazları kısaltmak ruhsattır. Yolcu dilerse iki rekât kılar, dilerse dört rekât kılar.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı