Müzik sanatının kendilerine aileden geldiğini anlatan Kabakçı, ‘Müzik işi bir ruh işidir. İnsanın içinde dürülü bir potansiyeldir. O potansiyeli işleyen ve onun üzerinde çalışan elbette ondan ekmek yiyor. Müziğin insan ruhunu eğiten bir tarafı vardır. Müzik bir eğitim aracıdır. Kullanabilen için müzik, oldukça güçlü bir silâhtır.’ dedi.

Emeklilik öncesi iş hayatı devam ederken de müzikle bağının kopmadığını ifade eden Halil Kabakçı cümlelerini şöyle sürdürdü: ‘Müzik aslında hayatın içinde bir unsurdur. İnsan kendi işiyle ilgili çalışırken de müzik onun yanıbaşındadır. Doğru müzik insanın içini, duygularını disiplinize ediyor. Notaların insanı uygun hale getiren, düzenleyen, uçlardan alıkoyan bir tarafı var.’

‘Yanlış ellerde yanlışa hizmet eden müzik, doğru ellerde doğru sonuçlar verir.’  diyen Ud yapımcısı ve kullanıcısı Halil Kabakçı, ‘Gençlerin mutlaka ellerinde bir sanat bulunmalıdır. Asıl tehlike hiçbir meşguliyeti olmayan, bir enstrüman dahi kullanamayan insanın içinde olduğu boşluk halidir. Bugün gençlerin en büyük problemi sanattan yoksun olmaktır. Haberler, uyuşturucu batağındaki, bonzai batağındaki gençlere dikkatleri çekiyor. O genç bir sanat sahibi olsaydı böyle bir batağa düşmezdi. Eğitim müfredatında ilkokuldan itibaren sanat faaliyetlerine yer verilmelidir.’ dedi.

Sanat mekânına gelen müzik severlerden, aynı zamanda müzisyen eğitimci Mustafa Duran da, müziğin evrensel diline temas ederek, kendi hayatından örnekler verdi. ‘Meselâ ben kendim Mardin’de görev yaptım. Benim Mardinle ve Mardinlilerle buluşmamı müzik sağladı. Mardin’deki müzik eserlerini inceledim ve icralar yaptım. Müzik bir buluşma atmosferi oluyor. Müzikte kabul etmek vardır. Yer etmek vardır. Ben bir yere gittiğimde önce o yörenin müziğine bakarım. Çünkü bir yerin müziği o mekânın kimliği gibidir. Hatta o yerle ilgili pek çok bilgileri insan müziğinden alabilir’ dedi.

Bulunduğu mekânın sanat severler için, müzik severler için bir uğrak yeri olduğunu ifade eden Kabakçı, ‘Buraya doğru insanlar geliyor. Bizde şuralı buralı insan yok, şu ırktan bu ırktan insan yok, bizde doğru insan yanlış insan vardır. Bizde kahve alışkanlığı yok. Dolayısıyla bu mekânda arkadaşlığımızı, dostluğumuzu pekiştiriyor, emekliliğin tadını çıkarıyoruz.’ dedi.

Bir sanat dalında mahir olan insanın gençlik yılları düzenli olduğu gibi gençlik sonrası, orta yaş ve emeklilik yıllarının da daha düzenli olacağına dikkatleri çeken Udi Kabakçı, ‘Bir toplumu ancak sanat ayağa kaldırır. Sanatı olmayan bir toplumun geleceği yoktur. Çocuklarımızı mutlaka bir sanat dalı ile buluşturmalıyız. Yanlış işlerin içindeki insanlar ekseriyetle sağlıklı bir sanat meşguliyeti olmayanlardır’ dedi.

Ülkemizin hemen her şehrinde bir kahvehane kültürü olduğunu belirten Kabakçı, ‘Kahvehanelerde ciddî bir beyin israfı var. İnsanların uğrak yerlerine mutlaka kitaplar, dergiler, gazeteler bırakılmalıdır. Hatta oralarda sanat etkinlikleri olmalıdır. İnsanlar boş zamanlarını buralarda değerlendirmelidirler.’ diyerek kendisinin dinlediği bir hatırayı anlattı: ‘Alman turist Yalvaç’a geldiğinde burada büyük bir kavak ağacının gölgesinde üç dört tane kahvehane işletmesini görür ve yüzlerce insan bu mekânda akşamlara kadar zaman tüketmektedirler. Alman biraz da alaycı bir dille, ilgili ilçenin kaymakamına, ‘Ben olsam bu ağacı derhal kökünden kestiririm. Çünkü bu ağacın gölgesinde insanlar çok ciddî bir zaman israfı yapmaktadırlar.”

Yeni Asya Gazetesi’ni de inceleyen Halil Kabakçı, gazetemize yayın hayatında başarılar dilerken ve sanata ve sanatçıya olan ilgisinden dolayı da gazetemizin yayın politikasını tebrik etti.

RÖPORTAJ: SEBAHATTİN YAŞAR