“Seyahat, dostlukların artmasını sağlayarak, dünya barışına da katkı sağlar” diyen Prof. Dr. Ali Akpınar ile seyahatin ve yolculuğun tarihimizde, kültürümüzde, inancımızdaki yerini ve “Seyahat eden sıhhat bulur” hakikatini konuştuk.
RÖPORTAJ: KEVSER DEMİREZ
İnancımızda, kültürümüzde seyahatin, yolculuğun mahiyeti nedir?
Bir görüşe göre insan kelime anlamı olarak hareket eden, kımıldayan bir varlıktır. Bütün insanlar aslında sürekli hareket halindedir. Çünkü harekette bereket vardır. Seyahat de bu hareketin parçalarından biridir. Bu konuda İmam-ı Şafi (ra) diyor ki; “Akıl sahipleri için bir yerde oturup kalmakta rahat yoktur. O halde odunu ocağını bırak da gurbete çık. Yolculuk et, ayrıldığın bazı şeylere karşılık yeni ve güzel şeyler bulursun. Yorul, çünkü hayatın tadı çekilen yorgunluktadır. Ben durgun suların bozulduğunu bilirim. Ama su akarsa temiz ve güzel olur. Aslan bile inini terk ederse avlanır. Ok yayından ayrılmadan hedefini bulabilir mi hiç? Güneş hareketsiz dursaydı yörüngesinde, insanlar bıkardı ondan! Yerinde, yatağında duran altın topraktan farksızdır. Ûd yerinde kalsaydı bir çeşit odun olarak kalırdı. Yurdundan yuvandan ayrılırsan, işte o zaman muradına erer altın gibi aziz olursun.” Dolayısıyla harekette bereket vardır ve insanın bu anlamda seyahat etmesi de önemlidir. Mucemu’l-Buldân (Ülkeler Ansiklopedisi) adlı meşhur eserin sahibi Yakût el- Hamevî, kıymetli eserine; yeri döşek gibi yayan, dağları yerin denge unsuru kılan, tümsek, çukur, tepe, ova, çöl ve vadilerle yeri bezeyen, bunların arasından nehirler akıtıp denizler yaratan... Kullarına orada yerleşmeyi, evler-binalar yapmayı, dağlardan kaleler oymayı, kuyular kazmayı müyesser kılan... Allah Teâlâ’ya hamd ederek başlar ve bu hacimli eseri yazmak için yeryüzünde uzun yolculuklara çıkmaya kendisini sevk eden en büyük âmilin Kur’ân’daki “Yeryüzünde gezip dolaşmazlar mı?” âyetinin olduğunu söyler. Yani yeryüzünde gezin dolaşın, sizden öncekilerin halleri nice oldu bir bakın. Allah’ın âyetlerinin azametinin büyüklüğüne bir bakın. İşte seyahat bu emri yerine getirme noktasında önemli bir vasıtadır.
İnsanlık tarihinde seyahat anlayışı nasıl gelişti?
İnsan doğuştan hareketli ve gezgindir. Allah Teâlâ gökler ve yeri, insanın emrine sunmuş, insanı da merak sâiki ile dopdolu yaratmıştır. İnsan bu akıl almaz güzellikteki evrende merakını gidermek için sürekli gezmiş ve dolaşmıştır. İnsanlığın atası Hz. Adem (as) ile eşi Hz. Havva’nın Cennetten yeryüzüne inmesi/yürümesi ile başlayan bu gezip dolaşma hiç yavaşlamadan devam etmiştir. Âlim yolcuları yeni şeyler öğrenebilmek ve öğrendiklerini başkalarına aktarabilmek için, kâşifler ünlerine ün katan yeni buluşlar için, seyyahlar görüş ufuklarını açan yeni yerler görebilmek için, şâir ve edebiyatçılar kâinat kitabının değişik sayfalarından güçlü ilhamlar derebilmek için, lügatçiler hacimli eserlerini tamamlayabilmek için, gazeteciler / muhabirler, haberleri yerinde ve doğru bir şekilde alabilmek için, sûfîler, mürşitlerinden feyiz alıp nefislerini eğitmek ve derledikleri güzellikleri başkalarıyla paylaşmak için, aşıklar muratlarına ermek için, hastalar, şifa, dertliler devâ bulmak için, tâcirler helâl ve bereketli kazançlar elde etmek için, sosyal, siyasî ve ekonomik yönden önleri tıkanan pek çok insan yeni çıkış yolları bulabilmek için hep seyahat etmişlerdir.
Yeryüzünde peygamberlerin hemen hepsinin doğdukları yerde kalmadıklarını, dinlerini daha iyi yaşayacakları, daha geniş kesimlere kitlelere ulaşacakları yerlere göç veya hicret ettiklerini biliyoruz. Bugün de ulaşım ve iletişim imkânları insanları daha hızlı bir şekilde seyahatlere hazırlamak için geliştirilmiştir. Burada önemli olan, Kur’ân’ın ifadesi ile bu gezilerin, seyahatlerin “fisebilillah” yani Allah için, Allah yolunda olmasıdır. Bunun için de dinimiz, haramlardan, günahlardan uzak yolculukları tavsiye etmiştir, emretmiştir.
Dinimizin çok önemli ibadetlerinden birisi olan Hac başta olmak üzere özellikle kutsal mekânların gezilip görüldüğü din motifli seyahatler, tevhid dininin gönüllerdeki heyecan ve tesirini arttırır. İnsanlığın atasının, yaratılış amacının, dünya sonrası gidecekleri yerin birliği inancını görsel olarak pekiştirir. Bunun dışında Peygamberimiz (asm) Kâbe-i Muazzama, Mescid-i Nebevi, Mescid-i Aksa’yı ziyaret etmek için, insanlar ne yapsalar, ne kadar sıkıntı çekseler, ne kadar masraf etseler yeridir, binekler ancak bu mescitleri ziyaret etmek için koşturulur şeklinde tavsiyeleri vardır. Sahabe-i Kiram’a baktığımız zaman ise sayıları yüz bini aştığını, ama on bin kadarının Medine ve Mekke mezarlığında yatmakta olduğunu görürüz. Çünkü sahabelerin dünyanın dört bir yanına hicret, göç ve seyahat sebebiyle gittiklerini, oralarda yaşayıp, vefat ettiklerini biliyoruz. Bugün Afrika’da, Çin’de, Asya’nın, Anadolu’nun dört bir yanında sahabe mezarlarını görmekteyiz. Buradan seyahatin, hem ibadet, hem de insanî boyutuyla kaçınılmaz, önemli bir husus olduğunu söyleyebiliriz. Peygamberimiz (asm) yine bir hadislerinde, kötülüklere bulaşmış olan kimseye, bulunduğu yeri terk etmesini, başka yere, temiz ve iyi yerlere bu anlamda da insanın dinini daha iyi öğreneceği, yaşayacağı yerlere göç etmesini tavsiye etmesi, seyahati tetikleyen, teşvik eden bir unsur olmuştur.
Tarihimizde hadis öğrenme, ilim öğrenme uğruna yolculuklar yapılmış ve bu yolculuklarla ilgili eserler, seyahatnameler yazılmıştır. Seyahatlerde çok önemli yeri olan husus da, seyahat edenlere yardımcı olmaktır. Bunun için de zaten zekât, infak verilenlerden biri de yolculardır. Onlara özellikle de yolda kalmışlara yardım edilir. Bizim kültürümüzde yolcular tanrı misafiri olarak görülür ve o yolcuların rahat bir şekilde yolculuklarını yapabilmeleri, ihtiyaç duyduklarında mola verip dinlenebilmeleri için hanlar, kervansaraylar, hamamlar yapılmıştır. Hatta öyle ki bir yolcu kervansaraya, hana uğradığı zaman hayvanı ile beraber üç gün ücret ödemeden ağırlanırdı, hasta olursa iyi oluncaya kadar orada misafir edilirdi.
Yolcunun duâsının kabule daha yakın olduğuna dair rivâyetler de var öyle değil mi?
Evet, bu da çok önemli bir husus. Yola çıkarken nafile namaz kılmak, yolculuk duâsını okuyarak çıkmak, yolculuk esnasında İslâmî kurallara uymak, yoldan döndükten sonra da sıhhat, afiyet, donanım ve birikimle döndüğümüzden dolayı şükür için yine bir iki rekât namaz kılmak, duâ etmek tavsiye edilmiştir. Yolcunun duâsının da makbul olduğu söylenmiştir. Bu da bize istikametten sapmadan, günah sebebi haline dönüştürmeden yolculuk, seyahat etmenin önemini öğretiyor. Yine yolcuların duâsının makbul oluşu da yolculara iyi davranma, yardımcı olmayı beraberinde getiriyor. Meselâ yol, adres bilmeyen birisine yol tarif etmenin bir sadaka olduğu ya da yol üzerindeki insanlara eziyet veren şeylerin kaldırılmasının imanın bir parçası olduğu, bunu günümüze uyarlayacak olursak, yanlış yere parktan, trafik kurallarına aykırı davranmaktan tutunuz da insanların rahat yolculuk etmelerine mani olan engelleri kaldırmak da ibadetin bir parçası sayılmıştır.
Dinimiz ne kadar ince ölçülerle dolu. Ama maalesef günümüzün tatil kültürü bahsettiğimiz noktalardan biraz uzaklaştı gibi. Beş yıldızlı otellerde açık büfe kahvaltılar, yemekler, burada yapılan israflar vs. bunun örneği olabilir.
Müslümanların şu iki ilkeyi unutmamaları gerekir. Birisi âyet-i kerimede buyuruyor ki Rabbimiz; “Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah, bütün yaptıklarınızı hakkıyla görendir.” Yani yolculukta da, beş yıldızlı otelde de, havuz ya da deniz kenarında da, kaplıca şehrinde de, en yalnız olduğunuz anlarda da O sizinle beraberdir. Bunu düşünüp de helâl-haram sınırını korumak gerekir. Peygamberimiz (asm) hadislerinde “Nerede bulunursan bulun, hangi konumda olursan ol, Allah’ı hesaba katarak yaşa, O’ndan sakın, O’na karşı sorumluluklarını yerine getir.” demiştir. Bu ilkeleri kendimize düstur edinmemiz gerekir ve o zaman yolculuğumuz, amellerimiz, helâl rızk peşinde olmak kaydıyla ibadete dönüşür.
Seyahat eden nasıl sıhhat bulur, tebdili mekânda nasıl bir ferahlık vardır?
Nefsin olgunlaşmasında seyahatin büyük etkisi vardır. Çünkü seyahat, sıkıntılara katlanmayı, azıksız kalındığında sabırla Allah’a tevekkül etmeyi öğretir. Seyahat eden kişi, gördükleri kimseler içerisinde kendinden üst seviyede bulunanlardan ve daha aşağı seviyede olanlardan büyük ölçüde yararlanır, bilgi ve görgü alış verişinde bulunur. Ticaret, bilgi ve ahlâkî donanımını arttırır. Kısaca söylemek gerekirse, her yolculuk, kendi bereketi ile gelir ve kendi bereketini getirir. İmam-ı Şafii yolculukta şu beş faydanın olduğunu söyler: “Kişi, ufunetini dağıtır/stres atar. Maişet kazanır. İlmini arttırır. Edeb ve görgü seviyesini yükseltir. Ahlâklı iyi kişilerle arkadaşlık yapma ve yeni dostlar kazanma imkânı elde etmiş olur.”
Hz. Ömer de (ra) yolculuğu, kişileri tanıma fırsatı olarak görür ve birini tanıyabilmek için onunla yolculuk yapılmasını tavsiye eder. Seyahat, kişinin ahlâkî değerleri ile, şeytânî yönlerinin ortaya çıkmasını sağlayan bir ruh testidir. Bu testi oluşturan sorular, insanın ikamet halinde alışkın olmadığı zorluklar ve sıkıntılardan oluşur. Seyahat ile kişi, çok yönlü ve çok sayıda uyarıcılarla karşılaşır. Kişinin bunlara karşı gösterdiği tepkilerle ahlâkî olgunluk seviyesi ortaya çıkar. Aynı zamanda bir ruh ve beden antrenmanıdır. Ruhlar donukluktan, bedenler hantallıktan kurtulur. Bu yüzden “seyahat edin ki sıhhat bulasınız” buyrulmuştur. Dilimizde “işleyen demir ışıldar”, “Tebdil-i mekânda hayır vardır”, “Harekette bereket vardır” sözleri de bu gerçeği ifade eder. Seyahat esnasında görülen yeni yerler, medeniyet merkezleri ve arkadaşlık yapılan değişik seviyedeki insanlar arasında küçümsenemeyecek bir bilgi akışı olur. Bu bağlamda seyahat, dostlukların artmasını sağlayarak, dünya barışına da katkı sağlar.
Tatillerde mutlaka yapılması gerekenlerden biri de akraba ziyaretleri. Dinimizin de vurguladığı bir hakikat sıla-i rahim. Bu konuda neler söylersiniz?
Sıla-ı rahim, Allah’ın birleştirilmeyi emretmiş olduğu, ama insanların ve şeytanın da kesmek, koparmak için uğraştığı bir husus. Burada şunu da söylememiz gerekiyor. Sıla-i rahmi, Allah’ın bir emri olarak görürsek bunu gerçekleştirmek için çaba ve gayret içerisine girersek, bu konudaki yapılan masraflar, harcanan emekler boşa gitmeyecektir. Bugün teknolojinin bize armağanı olan kısa mesajların, görüntülü konuşmaların asla sıla-ı rahmin yerine geçmeyeceğini bilmemiz gerek. Biz bugün kendi zevkimiz ve eğlencemiz için kilometrelerce yol kat ederken, sıla-ı rahim gibi bir ibadeti eğer telefon mesajları ile geçiştirirsek bu da bizim handikabımız olur. Ulaşamayacağımız ya da ulaşma imkânı bulamadığımız kimselerle belki teknolojik imkânları kullanarak görüşebiliriz. Ama asıl olan bizatihi gitmektir, göz temasıdır, tokalaşmaktır, kucaklaşmaktır, yüz yüze gelmektir, onların dertleri ile dertlenmektir, hal hatırlarını sormaktır, ihtiyaçlarını karşılamak konusunda, onlara yardımcı olmaktır. Sıla-i rahimdeki hedef budur. Sıla-ı rahim İslâmî seyahat kalemlerinden önemli bir kalemdir ve bunun için pek çok hadisler var.
“Melek soruyor uzun bir yolculuktan gelene ‘Sen buraya ne için geldin?’ ‘Benim burada çok sevdiğim bir arkadaşım var. Onu ziyaret için geldim.’ ‘Peki ondan ticarî bir beklentin, menfaatin mi var?’ ‘Hayır. Ben onu Allah için seviyorum. Allah için ziyaretine geldim.’ ‘ Bir borcun, alacağın var mı, onun için mi geldin? ’ ‘Hayır, böyle bir beklenti olmadan sadece ziyaret için geldim.’” Bunun üzerine Allah’ın o kimseyi, sırf bu amelinden dolayı bağışladığı müjdesini veriyor melek. İnsanlar kalabalık şehir hayatında, metropollerde yalnız yaşıyor artık. Kalabalıklarda yalnızlaşan insanlarla dolu bir dünyadayız maalesef. Bu anlamda bugün sıla-ı rahmi yaşatmamız gerekiyor.
(Bizim Aile dergisi, Temmuz 2018 sayısından alınmıştır.)