25 yıl boyunca Yeni Asya Balıkesir Temsilciliği yapan Enver Tezer, hatıralarını paylaştı. Emirdağ’da ikamet ettiği yıllarda Bediüzzaman’ı da ziyaret eden Enver Tezer, Üstadın kendilerine “Her daim Risale-i Nurları okumayı” tavsiye ettiğini söyledi.
(7 Mart 2024 tarihinde vefat eden Balıkesir eski temsilcimiz Enver Tezer ağabey, daha önce hatıralarını anlatmış ve bu röportaj 24 Kasım 2015, Salı günü Yeni Asya'da yayınlanmıştı. Röportajın kısa bir özetini, rahmete vesile olması niyetiyle yeniden yayınlıyoruz.)
Risale-i Nur eserlerini nasıl tanıdınız?
Sene 1955. Askerden yeni gelmiştim. Bu dünyaya gelişimizin gayesi nedir? Nereden geliyor, nereye gidiyoruz, vazifelerimiz nedir diye bir arayış içerisindeyim. O zamanlar Balıkesir’deki İbrahim Simav Kitap ve Kırtasiye dükkânına gittim. Onunla biraz sohbet ettim. Bana “Bizim evde dinî sohbet yapıyoruz, istersen akşam sen de gel” dedi.
Çocukluk yıllarınızdan bahseder misiniz?
Ben 1933 yılı Balıkesir doğumluyum. O devirde dinî eserler serbest değil. (...) Mahalle hocalarına gizli gizli gidip Kur’ân okumayı ve namaz sûrelerini ancak öğrenebildik. Hocaları da jandarmalar alıp karakollara götürürdü.
İşte, sonraki yıllarda bu dâvet üzerine İbrahim Simav’ın evine gittim. Öğretmen Hacı Reşat Ağabey vardı, o Risale okuyor ve anlatıyordu. (...) Risale-i Nur hizmeti onlar sayesinde duyuldu. Balıkesir’de görev yapan astsubaylar vardı. Meselâ Muzaffer Erden, Hilmi Çelik, İsmet Özdikililer, Necdet Fırat gibi. Tayinler oluyor ve gidenler gelenler oluyordu. Risale-i Nur’dan haberdar olunca ben de Üstad’ı ziyaret etmek istedim. Öncesinde rüyamda Üstad bana 99’luk bir tesbih vermişti.
Bir defasında da rüyamda 3 kişi olarak gördüm. Yorum yapanlar çeşitli şeyler söylediler. İçime bir ateş düştü. O zamanlar askerî işyerinde şoför olarak çalışıyordum. Hatta, küçük Risalelerden, cep boy kitaplarda öğle paydosunda sergi açıyordum. Bazısı geliyor “Bu kitaplar yasak” diyor. Bazısı “Bunlar güzel, bana birer tane ayır” diyordu. Çalıştığımız askerî işyerinde, (Balıkesir, Ana Bakım) bir de camimiz vardı. Cuma günü namaz kıldırmak için dışarıdan hoca geliyordu. Bir Cuma günü hoca hastaymış, gelmedi. Cami cemaatle doldu. Cemaatte emekli subaylar da vardı. Kime teklif ettiysek Cuma namazı kıldırmak isteyen çıkmadı. Neticede ben cübbeyi giydim Fatiha ve İhlas Sûrelerini okudum. Risalelerde vecizelerden okuyarak ve farz namazını kıldırarak görevi yaptım. Bu 2 sefer tekrar etti. Cemaate katılanlardan, “Bu haftaki Cuma namazı değişik oldu, farklı oldu, iyi oldu” diyenler oldu. Memnuniyetlerini ifade ettiler. (...)
Merhum Av. Bekir Berk’le de hatıralarınız vardır her halde?
Rahmetli Avukat Bekir Berk Balıkesir’e geldiğinde bizde kalırdı. Bir akşam Balıkesir’e geldiğinde, arkadaşlara, Risale-i Nur okuyalım diye haber ettik. O gece (1962’de) bulunduğumuz eve polis ve asker baskın yaptı. 31 kişi askerî araçlar ile karakola götürüldük ve ifadelerimiz alındı. Ben de astsubaylar ile Askerî Garnizona götürüldük.
Askerî Mahkemenin zabit kâtibi rahmetli Mustafa Polat idi. Mustafa Polat, askerliğini orada yapıyordu. İfadelerimiz alınıyordu. (...)
O günlerde gençler sokaklarda yürüyüş yapıyordu. Bu yüzden kurmay başkanı, ‘komünistlere alet oluyorsunuz’ diye itham ediyordu. Ve Yeni Asya’nın Genel Yayın Müdürü iken trafik kazasında vefat eden muhterem Mustafa Polat’ı örnek gösterip, “O da namaz kılıyor. Ama o sizler gibi değil” diyordu. Halbuki Mustafa Polat da bir Nur Talebesi idi. Komutan, Mustafa Polat’ı tanıdığı için ona güveniyor, bizi tanımadığı için de bize kızıyordu.
Neticede, ifadeler alındı, mahkeme olundu. Mahkeme bizi serbest bırakarak duruşmayı başka güne atadı. (...)
Üstad Bediüzzaman’ı ziyaretinizi anlatır mısınız?
Risale-i Nur’u tanıyınca Üstad’ı da merak ediyorduk. Bu vesile ile Üstad’ı ziyaret niyetiyle Eskişehir’e gittim. Orada saatçi Şükrü Ağabey vardı. “Kardeşim, Üstad geldi. Yıldız Otelinde görüştük. Ama Emirdağı’na gitti” dedi. Ben, Eskişehir’den Mehmet Ali Ağabey ve Diyarbakır’dan Yılmaz astsubay ile birlikte Emirdağı’na gitmeye karar verdik. Şükrü Ağabey, “Üstad 10 adet Ankara Üniversitesinde verilen Zübeyir Ağabeyin ‘Konferans’ından istedi. Bunu da götürür müsünüz” dedi. 10 adet konferans kitapçığını bana verdi, Üstada götürün dedi. Emirdağ otobüsüne bindik. Eskişehirli Mehmet Ali Ağabey şoföre, “Kaptan yolda çikolata rengi taksiye rastlarsan orada dur, biz ineceğiz” dedi. Üstad bazen yollarda tefekkür için mola verirmiş. Sonra şoförler yarı yolda mola verdi ve öğle namazını kılıp devam ettik. Emirdağ’da Çalışkanlar’ın dükkânına geldik. Üstad’ı ziyaret için geldiğimizi söyledik. “Haber gönderelim kabul ederse gidersiniz” dediler. Biraz sonra Bayram Ağabey geldi. Gelsinler deyince çok sevinmiştim. Evin kapısından girdik, bahçe ve ev. İç kapıda bizi karşılayan Zübeyir Ağabey, “Kardeşlerim hoş geldiniz. Siz Risale-i Nur okuyor musunuz?” diye sordu.
Biz de “Evet, okuyoruz” deyince sevindi ve devamla, “Üstad ne diyor: Ben bir kuru çubuk hükmündeyim üzümün hasiyesi kuru çubuğunda aranılmaz. Beni ziyaretten ziyade Risale-i Nurları okursanız daha çok istifade edersiniz diyor” dedi.
Sonra, “Buyurun” dedi ve bizi Üstad’ın odasına götürdü. Üstadın odasına girdiğimizde dünyada emsalini görmediğimiz nuranî bir sima ile karşılaştık. Başında sarığı, cübbesi. Elini öpüp diz çöktük ve oturduk. Nereli olduğumuzu sordu. Kendimizi tanıttık. Risale-i Nurları okuduğumuzu söylediğimizde çok memnun oldu. Başka ziyaretçilere de söylediğini bildiğimiz şekilde bize de “Bu nurlar her yerde okunacak. Bütün dünyada okunacak. Bu Nurlar parlayacak. Evleriniz birer dersane olsun. Bu hizmeti imaniye ve Kur’ânîyede muvaffak eylesin. Risale-i Nurları okuyun” dedi.
Fazla rahatsız etmemek için müsaade aldık. Ayrıldığımız zaman, normalde ertesi gün gidecek olan otobüsün bizi beklediğini gördük ve hemen otobüse binerek Eskişehir’e geldik.
Röportaj: Faruk Çakır
[email protected]