"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Neden Bediüzzaman Kürsüsü kurulmuyor?

15 Mayıs 2018, Salı 01:59
Gençlerin inançsızlık bataklığından kurtulmalarının reçetesinin Risale-i Nur'lar da olduğunu belirten İlahiyatçı Yazar Süleyman Kösmene, "Ukrayna Pereyaslav Üniversitesi Said Nursî sınıfı açmış ve o sınıfta düzenli olarak risale okumaları başlatılmış. Geçen yıl da bu sınıfa devam edip Müslüman olanlar olmuş… Türk üniversitelerinin Kelam ana bilim dalları neden bir Said Nursî kürsüsü kurmuyorlar?" diyerek yetkililere seslendi.

***

Röportajın önceki bölümünü okumak için tıklayınız:

Deizm, gençlerin imanını sarstı

***

Dünden Devam:

“Bu Deizm akımı ülkemize nasıl ve hangi boşlukla geçti?” 

Hiç kaygılanmasınlar, günümüzde de imam vardır! Günümüzde asrın çirkefliğine oranla daha etkili ve daha kuvvetli bir imam vardır. Yeter ki çalışma azmi olsun, hür teşebbüs olsun, himmet olsun, gayret olsun! Yeter ki, İlahiyatçılarımız o taassup kalesinden, o resmî görüş zırhından başlarını kaldırıp etraflarına bir baksınlar! Göreceklerdir ki, bu zamanda Bediüzzaman Said Nursî gibi bir imam gelmiştir. Bu imam bir dev külliyat bırakmıştır! Bu zat-ı âl-i şanın ciltlerle kitaplarının hepsi piyasada mevcuttur. Bir diz çöküp önüne otursunlar ve bir okusunlar. Ne çözümler bulacaklardır. Bediüzzaman asrımız gençliğinin gerek ateizmden, gerek deizmden kaynaklanan veya gerekse daha başka felsefî cereyanlardan etkilenen sorularına ve sorunlarına Kur’ân’dan ve hadislerden çözümler bulmuş, reçeteler sunmuştur. Allah rızası için bir baksınlar. 

Bakın Ukrayna Pereyaslav Üniversitesi bunu yapmış. Said Nursî sınıfı açmış ve o sınıfta düzenli olarak risale okumaları başlatılmış. Geçtiğimiz yılda bu sınıfa devam edip Müslüman olanlar olmuş… Türk üniversitelerinin Kelam ana bilim dalları neden bir Said Nursî kürsüsü kurmuyorlar? Said Nursî, İmam Maturidi’nin ve İmam Eş’ârinin 3. Yüzyılda yaptığını asrımızda fazlasıyla yapmıştır. İnkârcı fikir cereyanlarının hemen hepsine yetecek ve hemen hepsini susturacak cevaplar vermiştir. Kelam kürsüleri neden ilgilenmiyorlar? Akaid ve Kelam kürsüleri ne iş yaparlar?

ÇÖZÜM BİZİM TOPRAKLARIMIZDA

Bakın çözüm burada! Bizim topraklarımızda çözüm var! Yeter ki Kelam ana bilim dalları ilgilensin! Gençlerimiz kayıp gidince mi böyle kürsüler kuracaklar?   

İlahiyatçı akademisyenlere gelince, popülerizmle iş bitmiyor. Nerede bir aykırılık var, onu görmek ve eleştirmekte ehildirler. Ama bir sosyal meseleye veya inançla ilgili kanayan bir yaraya çare arasan bulamazsın. Onlardan beklenen ve onlara yakışan, sadece ilim çerçevesinde konuşmaları, gençleri zehirleyen deizm, ateizm gibi felsefi cereyanlara ve başka toplum problemlerine karşı sabırla ve çözüm odaklı konuşmalarıdır. Ekrana hoca sıfatıyla çıkıp diğer bir hoca ile kavga yapmak, toplumca genel kabul görmüş değerlere aykırı laf etmek, hiç bir çözüm sunmadan sadece zihinleri bulandırmak onlara yakışmıyor. İlme, irfana ve gençliğin ve toplumun sorunlarına odaklanmalılar. 

BUNUN SORUMLUSU ‘HERKESTİR’

Bu meselede cemaatlere ve tarikatlara da sorumluluk düşüyor. Öncelikle cemaatler ve tarikatlar, temel kuruluş değerlerinden ayrılmamalı, günlük siyasete bulaşmamalı, devleti idare etmeye kalkmamalı, devlet imkânlarını kullanmaktan uzak durmalı, hizmetlerini ve görevlerini kuruluş gayesine göre tanımlamalıdırlar. Tarikat ve cemaatlerin kuruluş değerleri önemlidir: Ne Abdulkadir-i Geylanî, ne Mevlana, ne Şah-ı Nakşıbend, ne İmam-ı Rabbanî, ne Mevlana Halid-i Bağdadi, ne Bediüzzaman Said Nursî… Hiçbirisi kurduğu manevî yolun siyasete, devlet idaresine, günlük politikaya ve menfaate karıştırılmasını istememişlerdir. Onların yolundan ve izinden gidenler karıştırırlarsa onlara bühtan etmiş olurlar. O halde bugün onların izinden gidenler de onlar kadar nezih, onlar kadar safî, onlar kadar dünyanın alengirinden, gıllu gışından uzak olmalıdırlar. İşleri sadece insanları fert fert irşad etmek, dinin hakikatlerini insanlara kendi üsluplarında ulaştırmaktır. Aksi takdirde gençlere ve topluma ulaşamazlar, toplumun ve gençlerin iman, itikat ve ahlâk yönüyle dalalete girmelerinden de sorumlu olurlar. Bir gencin bile ateist olmasından veya deist olmasından irşad ehli bütün cemaatler ve tarikatler kendilerini sorumlu bilmelidirler. Zübeyir Gündüzalp’in şu feveranında olduğu gibi haykırmalıdırlar: “Teessür ve ıztırap karşısında kalbten bir parça kopsa idi, bir genç dinsiz olmuş haberi karşısında o kalbin atom zerratı adedince paramparça olması lâzım gelir.”   

NEFRET ETTİRMEYİN, MÜJDELEYİN

Dini öğretenler, hocalar, vaizler, öğretmenler, anneler, babalar, büyükler, kanaat önderleri şekil ve icbar yerine hikmet ve illet üzerinde yoğunlaşmalı ve gönüllere hitap etmelidir. Peygamber Efendimiz’in (asm) ifadesiyle, zorlaştırmamalı, kolaylaştırmalı. Nefret ettirmemeli, müjdelemelidirler. İman esasları ezber usulüyle değil; öğrenci seviyesine göre tahkiki bir şekilde, delil ve burhanla yoğurarak, karşı tezlerin tenkidi yapılarak verilmelidir. Öğrenci günün birinde bir karşı tezle karşılaştığında verecek ve ikna edecek cevabı hazır olmalıdır. İbadetler kabuk ve şekil olarak değil; sebep ve hikmetleriyle, feyiz ve faziletleriyle, delil ve burhanlarıyla, insan ahlâkını yapılandıran pozitif gücü fark ettirerek verilmeli, ibadetleri icbar esası ile değil, hür bir irade ile yapmaya yönlendirilmeli, ibadet yapmakta Allah rızasının esas alınmasını kavratıcı bir müfredat uygulanmalıdır. Kur’ân ve Peygamber Efendimiz’in (asm) hayatı gibi temel konular kuru tarihçilikten ve kabuk bilgilerden uzak, ahlâkî kazanımlar ön plâna alınarak, sevdirerek, Allah’ın kitap ve peygamber göndermesinin hikmetleri üzerinde duran bir müfredatla verilmelidir. 

Deizm gibi batıl fikirler konuyla alakalı bütün kesimlerin duyarlı çözümleriyle söner, kaybolur. Yoksa sönmezse–maazallah–gençlerimizi elimizden alıp gider. 

“Deizm akımının İslam gençliğine verdiği zararlar nelerdir?”

Dinini öğrenmeyen ve doğru rol model edinmeyen gençlik üzerinde, doğru inanca ulaşması açısından yıkıcı etkisi olabilir. Araştırmaya ve tahkik etmeye sebep olması yönünü düşündüğümüzde ise, kimi gençlerin dinini daha iyi öğrenmesine vesile de olur. Şahinin tasallutunun serçe kuşuna kendini savunma taktikleri öğrettiği gibi. 

Allah’ın varlığına inanmakla beraber, dinin, peygamberin ve kitabın olmadığı gibi bir söylem bir genci sefahete ve kötü alışkanlıklara sürükleme özelliği de taşır. Çünkü Allah’a inandığını varsaymakla kendini kurtardığını düşünür. Dinin olmadığını düşünmekle de kendini sorumsuz hisseder ve her türlü yanlışlığı bu perde altında işlemeye devam eder.

Fakat bu yıkıcılıkta ve bu kötü neticede kusur dinimize ait değil; dinimizi temsil eden ve yukarıda saymaya çalıştığımız kurum, kuruluş ve STK gibi mercilere aittir. Başlarını elleri arasına alıp düşünmelidirler. Bunda bizim payımız ve görevimiz nedir diye. Yoksa yarın mahşerde bu konuda çetin bir sorunun gelmesi kaçınılmazdır. Efendim ben kendimi emin bir gemide güvenceye aldım demekle kurtulamayacaklardır. “Gençlere neden ulaşmadın?” sorusu önce Rabbimiz tarafından, sonra söz konusu sivil kuruluşların kanaat önderi imamlar tarafından sorulacaktır. Dolayısıyla yarın orada mahcup olmamak için, bu gün burada fabrika ayarlarına dönmek ve hizmet üretmek gerekir. 

BU ASIR DELİL ASRIDIR

Gelinen bu noktada vahim bir tablo ile karşı karşıyayız. İslamî ilimleri ağırlıklı olarak ehil kişilerden öğrenen İmam Hatip öğrencileri bu halde ise diğer gençler ne haldedir hocam? Bu tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslında bu yalnızca İmam-Hatip öğrencisinin değil, genel gençliğimizin karşı karşıya kaldığı bir tehlikedir. Bir gencin aklını, kalbini, muhakemesini dinin hikmetleriyle doldurmadığınızda, ruhunu dinin burhanlarıyla işba etmediğinizde bu asırda başa gelecek skandallardan birisidir deizm. Çünkü bu asır taklit zincirini kırmıştır. İnanan genç delil ve tahkik istiyor ve delil ve tahkik onun hakkıdır. Dini eğitim yapan kurumlarda da taklit yolunu kırmak, tahkik çağını açmak gerekiyor.

Çünkü bu asır delil asrıdır, tahkik çağıdır. Taklid bilgiler ise gerçek bir iman için asrımızda yetersiz kalır, hücum eden zındıka fırtınalarına karşı dayanamaz.  Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin, “Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!..”  diye feveran ettiği mesele işte bu meseledir. 

SİYASîLER DİNİ MALZEME ETMEMELİ

Gençlerin akıllarına takılan bazı soruların kaynağında ise dini yanlış temsil eden siyasîlerin ve devlet büyüklerinin tutumları var. Buradan dini temsil eden yetkililere seslenecek olursak neler söylemek istersiniz?

Siyaset yapanlar dinin sorumluluk, hak, hukuk, adalet ve ahlâkla ilgili emirlerini dinlemeli; Dinin değerlerini siyaset için araç, ikbali için malzeme haline getirmekten sakınmalıdır. Bu durum gençleri ve toplumu dinden soğutan, dine karşı ön yargı oluşmasına sebep olan dehşetli bir faciadır. Bakın; 2014 yılı Mayıs’ında Soma’da kömür ocaklarında bir kaza yaşandı. Yerin altında metan gazının tutuşmasıyla yangın meydana geldi ve yaşam ünitesi elverişsiz olması nedeniyle işçiler kendilerini koruyamadılar. 300’den fazla işçimiz öldü; hatırlarsınız.

Facianın yaşandığının ertesi günü kendim şahit olduğum bir olay: Liseli genç, “Hocam ben kadere inanmıyorum” diyor. “Neden” diye sorduğumda, “Yerin altında 300’den fazla kişi ölüyor. Sorumluluk mevkiinde olanlar, sorumsuzca ‘bu işin kaderi böyle fıtratı böyle’ diye açıklama yapıyorlar. Din onlara hiç mi sorumluluk vermiyor? Ya da kader inancı böylesine insanı sorumsuzlaştırıyor mu? Böyle kader inancına inanmıyorum.” diyor. Bir saat boyunca o öğrenciye siyasilerin yanlış beyanları ile dinin kutsal değerlerini tartmamızın bizi doğru sonuca götürmeyeceğini anlatmaya çalıştım. 

Siyasîlerin hoyratça kullandıkları dinî değerler, toplumun dine olan saygısını ve güvenini yitirmesine sebep oluyor. Belki büyükler bu tehlikeyi siyasilerin hatalarına verip atlatabiliyorlar. Ancak gençler atlatamıyorlar ve Allah muhafaza deizm gibi dinin değerlerini inkâra götüren batıl söylemlere teslim oluyorlar. Bediüzzaman hazretleri bu sebeple terbiye-i İslamiye’nin bozulduğu bu zamanda siyaset ehlinin din adına siyaset yapmalarının bizzat Peygamber Efendimiz (asm) tarafından yasaklandığını bildiriyor.   

ELEŞTİREL OKUMALAR YAPIN

Akılları karışık olan ve soruların doğru cevaplarını bulamamış gençleri nereye yönlendirirsiniz ?

Doğrusu, her bilgiyi okusunlar, ama teslim olmasınlar. Eleştirel okusunlar. Karşı fikirleri de okusunlar. Mihenge vurarak okusunlar. Doğruyu bulmak için mihenge vurmak ve eleştirel okumak gerekir. 

Bu zamanda inançla, imanla ilgili yaraların merhemi, soruların cevabı, tahkikin anahtarı Risale-i Nur’dadır. Ateizmin ve Deizmin her türlü sorularına cevaplar ikna edici bir hikmet üslubuyla Risale-i Nur’dadır. Gençlerimiz şüpheden, tereddütten, sormaktan, araştırmaktan, okumaktan, düşünmekten korkmasınlar. Bunlar günah değildir. İslamiyet’te ne kadar dine aykırı düşünürseniz düşünün; düşünce günah değildir. Aykırı düşünceler fiil haline gelirse günahtır. Düşünmeden, sormadan, araştırmadan, okumadan doğruyu bulamazlar. Ferasetle, cesaretle, sorularına cevap bulma azmiyle ve şevkiyle Risale-i Nur’u okuyup müzakere etsinler. İnançta ehl-i sünnet çizgisine, doğru değerlere, fabrika ayarlarına döndüklerini göreceklerdir. 

YASAKÇI OLMAYIN

Evlatlarının İslamî eğitimi noktasında kıskaçta kalmış ve ne yapacağını şaşırmış ailelerin sayısı bir hayli fazla. Aileler bu konuda evlatlarına nasıl yaklaşmalı?

Öncelikle yasakçı olmamalı. Bırakın gençler deizmi de okusunlar, ateizmi de okusunlar. Araştırsınlar, soruştursunlar. Düşünmekten zarar gelmez. Ama siz de aile büyükleri olarak dininizi iyi öğretin. Aileler dinî eğitim dendiğinde genelde baskı, kınama gibi negatif unsurları anlarlar. Bu değildir. Çocuğun okuma, düşünme, araştırma hürriyetini kısıtlamasınlar. Ama kendileri de okumayı ihmal etmesinler, batıl fikirlerin eleştirisini bilgiyle ve hikmetle yapsınlar ve gençlere yardımcı olsunlar, rehber olsunlar.   

Sizin söz konusu 100 soruya 100 cevap hazırlığında olduğunuzu biliyoruz. Çalışmanız nasıl gidiyor? Ve neden böylesi bir yükün altına girdiniz?

Bizim sırtımızda hep yük vardır, olmalıdır. Üstad Said Nursî Hazretlerinin, “Ben kendi elemlerime tahammül ettim; fakat ehl-i İslâm’ın eleminden gelen teellümat beni ezdi. Âlem-i İslâm’a indirilen darbelerin en evvel kalbime indiğini hissediyorum. Onun için bu kadar ezildim.”  sızlanışı kulaklarımızda küpe olmalıdır. Fakat bizimkisi çam sakızı çoban armağanı meseleye bir merhem olabilir miyiz çabasıdır. Dualarınızı beklerim. 

RÖPORTAJ: NURDAN TOPRAK - İSTANBUL

[email protected]

Okunma Sayısı: 3128
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı