"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Geleneksel sanatlar Türk milletinin imzasıdır

05 Ekim 2014, Pazar
İznik Çini sanatının günümüzdeki önemli temsilcilerinden Nursen ve Güvenç Güven,devletin çini sanatına sahip çıkması gerektiğini vurgulayarak, “Gerçek şu ki geleneksel sanatlar Türk milletinin imzasıdır! Bu sanatların mutlaka devam etmesi gerekmektedir. Bu milli sanatımızın ülkemizde tekrar canlanmasını ve yükselmesini istiyoruz” diyor.

Nursen ve Güvenç Güven’in yol arkadaşlıkları bir mimarî dehası olan Selimiye Camii’nin restorasyon çalışmaları esnasında başlıyor... Önce birbirlerine, sonra da geleneksel Türk sanatlarına ve çiniye gönül veriyorlar. Rahmetli Faik Kırımlı Hocadan sonra İznik çini sanatının kaybolmaması, canlanıp yeniden hayat bulması adına bir olup canhıraş bir mücadele veriyorlar. Bu uzun ve zahmetli, lâkin özünde oldukça hikmetli yolculuğu kendi lisanlarından dinlemek adına sözü çini sanatkârı Nursen ve Güvenç Güven Hocama bırakıyoruz!  

Çini sanatından bahsedeceğiz, ama öncesinde bu sanata nasıl adım attığınızı ve tanışma hikâyenizi öğrenebilir miyiz?
Güvenç Güven:
İkimizin de başlangıcı kalemişi iledir. 1980’li yıllarda ben serbest piyasada bazı dostların yönlendirmeleri ile bu işin içerisine girdim. Bu sanatlara lâyık olabilme çabamızdan dolayı da kader beni Osmanlı mimarîsinin en muhteşem eseri olan Selimiye Camii’ne yöneltti. O dönemlerde Vakıflar Genel Müdürlüğü çok ciddi bir restorasyon şirketi kurmuştu. Yönetim Kurulu kararı ile oraya giren tek kişi bendim. Birkaç ay sonra da Selimiye Camii’ne Nursen Hanım geldi. O tarihlerde bayan nakkaş yoktu. Biz Türk İslâm sanatlarını zihnimize kazımıştık. Biz orada Mimar Sinan’ı, o dönemdeki sanatkârları ve ustaları tanıma, anlama yolculuğuna çıkmıştık.  

Nursen Güven:  Vakti zamanında hep babadan oğla geçmiş kalemişi sanatı. İskele filan olduğu için biraz erkek işi gözü ile bakılmış. İç mimarlık endüstri tasarımı bölümünü bitirmiştim. Geleneksel sanatlar ise ikinci branşımdı benim. Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver Hoca ile tanışınca o daha ağır bastı. İkinci branş olduğu için mezun olacağım sıralarda hem çalışıp, hem iş yapmak adına arayışa girdim. Derken kalemkâr aranıyor ilanını gördüm ve hemen müracaat ettim. İlk şartları ise, iskeleye çıkıp çıkamayacağımdı. Çıkış o çıkış... Cami ortamını ve sanatı çok sevdim. “Ben akademi mezunuyum, her şey önüme gelsin” de diyebilirdim, ama benim için bizzat o olayı yaşamak çok önemliydi. Güvenç Bey ile tanışmamız da böylelikle Selimiye Camiin de gerçekleşmiş oldu. Üç sene sonra da evlendik.

Çini sanatına geçişiniz nasıl gerçekleşti ve bu geçişin oluşması noktasında sizi neler etkiledi?
Güvenç Güven: Elli-altmış kadar camiinin kalemişi restorasyon çalışmasında bulunduktan sonra-bunların içinde Sultan Ahmet Camii,  Keçecizade Fuad Paşa Camii’de var-şirketten ayrıldık. Serbest çalıştığımız dönemde İstanbul’da Rüstem Paşa Camii’nin ve Amerika’da Suudi Arabistan kralının yaptırdığı caminin kalemişi restorasyon çalışmalarını yaptık. Amerika’da ilk kez yapılan bir çalışmaydı bu. Yeni yapılan camilerde sanatsal anlamda çalışan tek kişiler bizdik maalesef ki… Çalışma alanımızda şartlar gitgide zorlaşmaya başlamıştı. Bu zorluklar nedeni ile çini sanatına yönelme kararı aldık. Yıllarca camilerde çalışma yaptığımız için hayranlıkla çinileri seyrediyor, inceliyorduk. İçimizde ukde olmuştu. Ama bir gün yapacağımızı hiç düşünmemiştik açıkçası. Eşim, Faik Kırımlı ile tanışmıştı. 1992’li yıllarda Kütahya’ya gittik ve oradaki kişiler ile görüştük. Bu kararımıza çok sevindiler ve destek olacaklarını ifade ettiler. O dönem bir türlü başlayamadık. Ben İstanbul dışında çalışmalar yaparken, eşim Faik Kırımlı Hoca ile görüşmüş. Hoca “Bu iş bayan işi değil, eşiniz ile gelin!” demiş. Bir müddet sonra ziyaretine gittik. Daha sonra onun atölyesinde altyapı malzemeleri ile çalışmaya başladık. Boyama kısmını da beraber çalıştık ve iki tane çini yaptık. Biri eşimin çizmiş olduğu özgün bir desendi, diğeri ise Rüstem Paşa Camii’nin desenlerindendi. Bu çiniler oldukça güzel çıktı. Faik Kırımlı Hocam da “Siz bu işi yapacaksınız!” dedi. Biz çini sanatına başladığımız zaman beyin olarak, kalp olarak, sanat olarak yolun yarısından fazlasını almıştık zaten. 1995 yılında da kesin olarak İznik çinisinin icrasına başlamış olduk.

Nursen Hocam bildiğimiz kadarıyla çini sanatı da diğer sanatlar gibi epey bir süre ötelendi ve ilgilenilmedi. Çini sanatını tekrar canlandırmak için Faik Kırımlı Hocanın çok büyük emekleri var diye biliyoruz. Günümüzde çini sanatının yaşıyor olmasını Faik Kırımlı Hocanın bu çabalarına borçluyuz diyebilir miyiz?
Nursen Güven: Türk sanatına yapmış olduğu hizmetten dolayı Faik Kırımlı Hoca’nın hakkı ödenemez!.. 1978’li yıllarda tanımak anlamında ona daha yakın olan arkadaşlara kendisini sorduğumda bana; “Aman mecnunun biri. Dağ, dere, tepe dolaşıp toprak arıyor!” demişlerdi. Hakikaten mecnun gibi çalışıp servetini, zamanını, hayatını, sağlığını çini sanatı uğruna harcamış çok değerli bir insandır. Onun, zamanında mecnun gibi davranması, bugün Türk sanatlarında İznik çinisinin hâlâ yaşıyor olmasına vesile olmuştur...

İznik çinisinin yaşamasına vesile olan değer olması anlamında günümüzde yeteri kadar yâd ediliyor mu Faik Kırımlı Hoca?
Güvenç Güven: Faik Hoca İznik çinisini kendi kişisel gayreti ile yaklaşık üç yüz elli-dört yüz yıl sonra yeniden canlandıran kişidir. 2000 yılından sonra sergilerimiz, röportajlarımız, tv programlarımız yoğunlaştı. Biz bu sergilerimizde sürekli Faik Kırımlı Hoca’nın ismini zikrettik ve duyurmaya gayret ettik. Orijinal İznik çinisi çok zor olduğundan dolayı Faik Hoca’nın ismini silmeye gayret ediyorlardı. İznik çinisinin yüzlerce çeşidi vardır. Günümüzde sadece para kazanmak amacı ile bir iki şeyi öğrenip adına İznik çinisi diyorlar. Biz bununla çok mücadele ettik. O dönemlerde Kütahya çinisi biliniyordu. Bunun farklılığı vurgulamak için özellikle “16. yüzyıl” diye vurguladığımız İznik çinisini icra etmeye başladık. Sanat eserini, ancak sanatçı olanlar icra eder! Biz çiniyi sanat eseri olarak icra ettik... Bunu Faik Kırımlı Hocadan aldık ve yaygınlaşmasına vesile olduk. Çiniyi Geleneksel Türk sanatları arasına yeniden sokan bizim mücadelemiz, anlatımlarımız, kavgalarımızdır. Faik Hoca bunların çoğunu duymadı. Şahsına münhasır bir insandı o. Değerli bir İznik çinisini yüksek bir ruhun yansıması olarak görüyoruz biz. Mükemmele yakın bir eserin ortaya çıkabilmesi için onu icra eden elin de ruh olarak o değere ulaşabilmesi lâzım. Bir ara televizyon reklâmlarında “İçinizdeki sanatçıyı çıkarın. Siz de sanatçı olabilirsiniz!” gibi ifadeler vardı. Bu iş o kadar basit değil. Günümüzde sanatla zanaat karıştırılıyor. Kaldı ki sanatkâr olan insanların dahi yaptıkları işlerin inceliklerine, estetik değerlerine göre bir diğerinden daha ayrı tutulması gerektiğine inanıyorum ben.

Bu inceliği belirleyen etkenler nelerdir, neye dikkat edilmeli ki sanat ve zanaat kısmı biraz daha ayrılsın? Bu ayrımı yakalayabilmek için günümüzde neler yapılabilir?
Güvenç Güven: Maalesef ki günümüzde yapılabilecek şey çok azaldı. Çünkü bu sadece Türkiye’nin sorunu değil, dünyanın sorunu! Son yıllarda çağdaş sanatlar diye bir akım var. Elbette ki hepsine de kötü demiyoruz. Asla!.. Muhakkak içlerinde çok değerli şeyler de var. Fakat gelenekleri ve kuralları olan sanat dalları ile uğraşan insanlar çok daha dürüst ve ahlâklı olurlar, olmalılar! Bu sanatları ve sanatkârları herkes istediği gibi kullanamayacağı için, bu sefer de ya sanatları ya da sanatkârı çıta olarak aşağı çekme çabasına giriyorlar. Bizim gibi hizmet etme gayretinden olan kişiler de kelaynak kuşu gibi nesli tükenmiş olarak kalıyor. Son yıllarda özel üniversiteler ve bu üniversitelerde bölümler açılıyor. Başlarına getirilen kişileri de tanıyoruz. Onların yaptıklarını görünce daha fazla üzülüyoruz. Otuz üç yıldır bu sanatların içerisindeyiz. Diğer sanatlarda ismi olan kişiler bizim verdiğimiz mücadelenin yüzde birini veya beşini yapmış olsalardı, bu sanatlar bu şekilde kalmaz çok daha yüksek yerlerde olurdu. Otuz yıldır kırk yıldır hocalık yapıp da hiç kimseyi yetiştiremeyen insanları biliyoruz. Gerekli yeterliliğe sahip olmayan insanlar iki yüz-üç yüz senelik kopukluktan sonra-hat sanatı hariç-farklı olanaklarla kendilerine yer edinip bu sanatları kullanmışlar. Oysa ki sanat adına hiçbir yeterlilikleri yok! Maalesef ki son yıllarda üniversitelerde de böyle oldu. Bu durum bizi çok üzüyor.

“Üniversitelerde teorik olarak eğitim veriliyor, ama pratik anlamda yeteri kadar bu sanatlar icra edilmiyor” diye serzenişler duyuyoruz. Sizce de bu iddia doğru mudur?
Nursen Güven:  Çini sanatında desen ve tasarım ağırlıklı eğitim veriliyor. Bu anlamda oldukça güçlü yetişiyorlar. Fakat uygulamada sadece Kütahya çinisini uygulayabiliyorlar. Çünkü İznik çinisi bambaşka bir olaydır. İznik çinisini devlet desteğiyle bir fakülte, enstitü şeklinde özel olarak vermek gerekiyor bence. Benim ve eşimin idealidir bu. Çünkü bu sanatlar vakti zamanında da padişahlar ve devlet desteği ile yapılmıştır. Saray İstanbul’da olduğu için nakkaşhane de buradaymış. Bu nedenden dolayı İstanbul çiniciliği çok gelişmiş. O dönemlerde dahi diğer yerlerden çok daha farklı ve üst düzeyde icra edilmiş. Günümüzde de İstanbul’da hele ki Haliç kenarında -eskiden çinicilerin olduğu yer- üst düzey bir sanat olarak tekrar canlanması için yıllarca mücadelemizi verdik. Hâlâ da o umut içindeyiz.

Güvenç Güven: Atölyemizin arka tarafı çömlekçiler caddesi. İstanbul’un fethinden sonra saraydaki nakışhane kurulunca İznik çinisi çok daha gelişiyor. Biz üç yüz elli-dört yüz yıl sonra İznik çiniciliğini Haliç kenarında yeniden canlandırdık. Dört yüz senedir yapılamayan çiniyi yaptık ve yapmaya devam edeceğiz. Amerika’ya, Arap ülkelerine-oralarda uluslar arası birinciliklerimiz var-gittiğimizde orda kalmamız için çok ciddi teklifler aldık. Villalar, arabalar, üniversitelerde kürsüler... Ama bizler bu değerli Türk sanatının devamlılığı adına ülkemizde kalmayı ve bu sanata hizmet etmeyi her zaman için tercih ettik. Diğer sanatlarda da bizim gibi bu sanatlar için canhıraş mücadele eden tek tük kişiler var. Devlet bu sanatlar için artık ciddi adımlar atmalı. 17-18 senedir anlatmaktan yorulduk. Artık birileri bu sanatı yaşatmak adına bize bir şeyleri sorsunlar ve biz de bu yolda hizmete devam edelim.   

İznik çinisini diğer çini örneklerinden bu kadar farklı kılan özellik nedir?
Güvenç Güven: İznik çinisinde yüzyıllarca bozulmadan duracak kadar kaliteli malzemelerin kullanılması gerekiyor. Osmanlı’nın son dönemlerinde icra eden sanatkârlar karşılığını alamadıkları için basit malzeme kullanımına gitmiş, böylece bu sanatta da bozulmalar başlamış, hatta çini sanatı bitiş dönemine geçmiş. Alt yapı, sır, astar dediğimiz her malzemenin kaliteli olması gerekiyor. Kullanılan boyaların da tamamen maden oksitlerinden, hiçbir sentetik karışımı olmayan, baktığınız zaman adeta bir mücevher hissi uyandıran renklerin olması gerekiyor. İznik çinisi bir sanat eseridir. Üzerine yapılan desen veya hat yazılarının da sanatsal değerlerinin mutlaka olması gerekiyor. Hat yazılı çinileri de biz çoğalttık. Bunu düzgün bir şekilde uygulayabilmek için uzun yıllar hat eğitimi almış olmak gerekiyor. Yaptığımız çiniler güzel bir şekilde çıktığı zaman kendimiz bile hayran hayran izliyoruz. Bize bir mükâfat gibi oluyor. Bazen de çok uğraşmamıza rağmen bozuk ve çatlak çıkabiliyor...  

Çini sanatı maneviyat anlamında kişiye ne kazandırır?
Nursen Güven:  Ben dervişlere benzetirim. Çiniyi bugünkü hale ve durumuna getirme çabamız esnasında yaşadıklarımız çok yıpratıcıydı. İnsanlara bunu anlatmak ise maalesef ki mümkün değildi. Çile illa dört duvar arasında çekilmiyor, günümüzde çok farklı şekillerde yaşıyoruz o çileleri. Hâlâ hem çilesini çekiyoruz, hem de fedakârlığımızı devam ettirmeye gayret ediyoruz. Ama sadece sanatçının çabası ile bitmiyor maalesef ki. Olanaklarımız sınırlı en nihayetinde. Bunun üstün bir şekilde olması, kollara ayrılması, tekniklerinin derinleşmesi için mutlaka devlet-politika, siyaset dışı-desteği gerekmektedir.  Biz atölyemizde bu yola baş koyacak kişiler ile hemdem olup daha güzel şeyler üretmek istiyoruz. İdealimiz ve amacımız budur. Çağdaş sanatlar da devam etsin, ama gerçek şu ki geleneksel sanatlar Türk milletinin imzasıdır! Bu sanatların mutlaka devam etmesi gerekmektedir. Bir Japonya’ya gittiğiniz zaman klasik sanatlarını, eski kültürlerini devam ettirdikleri özel yerleri görürsünüz. Bu koca İstanbul’da çini sanatının devam edeceği bir köşe yok mudur? Güzel bir atölye ortamı düşünülüp projelendirmek bu şartlardaki bir millet için çok da zor olmasa gerek. Bu milli sanatımızın ülkemizde tekrar canlanmasını ve yükselmesini istiyoruz. Çünkü gerçek anlamda hiçbir yerde İznik çinisini icra eden yok aslında!..


GÜVENÇ GÜVEN— İznik çinisinde yüzyıllarca bozulmadan duracak kadar kaliteli malzemelerin kullanılması gerekiyor. Osmanlı’nın son dönemlerinde icra eden sanatkârlar karşılığını alamadıkları için basit malzeme kullanımına gitmiş, böylece bu sanatta da bozulmalar başlamış, hatta çini sanatı bitiş dönemine geçmiş.


Melek Şafak
[email protected]

Etiketler: melek şafak
Okunma Sayısı: 3668
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı