Sözler - page 13

Bediüzzaman, Eskişehir Hapishanesinde Yirmi Yedinci, Yirmi Sekizinci, Yirmi Dokuzuncu ve Otuzuncu Lem’alar
ile Birinci ve İkinci Şua risalelerini yazarak Risale-i Nur’un telifine devam etti. Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi, 19
Ağustos 1935 tarihinde verdiği kararla, Said Nursî’ye, hukukî bir suç isnat edilememesine rağmen, Tesettür Risalesi
bahanesiyle, ancak “kanaat-i vicdaniye”ye dayanarak, 11 ay hapisle birlikte Kastamonu’da “mecburî ikamet” cezası
verdi. On beş talebesini ise altışar ay hapis ile cezalandırdı.
Tahliye edildiğinde serbest bırakılmayarak, polis gözetimi altında mecburî ikamet için Kastamonu’ya gönderildi.
Üçüncü Şua olan Münacat risalesi, Dördüncü Şua olan Hasbiye Risalesi, Altıncı Şua ve Yedinci Şua olan Ayetü’l-Kübra
risaleleri burada yazıldı.
Bediüzzaman, 20 Eylül 1943’de Isparta Savcısından gelen talimat üzerine yeniden tutuklanıp, 3 Ekim 1943
tarihinde Isparta’ya gönderildi. Önce askerî konvoy eşliğinde kara yoluyla Çankırı üzerinden Ankara’ya, sonra
Isparta’ya getirildi. Risale-i Nur ile ilgili davaların birleştirilmesi kararı alındığı için, Isparta, Kastamonu ve Denizli’deki
Nur Talebeleriyle beraber 25 Ekim 1943’te Denizli’ye sevk edildi.
Tecrit altında başlayan Denizli hapsinde On Birinci Şua, On İkinci ve On Üçüncü Şuaları yazdı. 15 Haziran 1944
günü Denizli Ağır Ceza Mahkemesinden beraat ve tahliye kararı çıkmasına rağmen serbest bırakılmadı. Bakanlar
Kurulu kararıyla Emirdağ’da zorunlu ikamete tâbi tutuldu. Burada, camie gitmesine bile müsaade edilmeyecek
kadar ağır takip ve tarassuda uğruyordu. Bediüzzaman, hayatı boyunca yirmi üç defa denenecek zehirleme
teşebbüslerinin ilk üçünü Emirdağ’da yaşadı.
Bu arada Yargıtay Birinci Ceza Dairesi, 30 Aralık 1944 tarihinde verdiği kararla, savcı tarafından temyiz edilen
Denizli Ağır Ceza Mahkemesinin beraat kararını onayladı. 1946 yılından itibaren Isparta ve İnebolu’da Risale-i Nur’lar
teksir edilmeye başlanmış ve 1947 yılında, haccın sınırlı da olsa serbest bırakılmasıyla, Nurların İslâm âlemine
yayılması sağlanmıştı. Yeni yazı ile teksir edilen Asa-yı Mûsa ve baskısı yapılan Gençlik Rehberi gibi risaleler Hristiyan
misyonerlere verilmiş ve Risale-i Nurlar Amerika’ya kadar gönderilmişti.
Bu tür gelişmelerden duyulan rahatsızlıkla, 17 Ocak 1948 günü Said Nursî ve Risale-i Nur Talebeleri Afyon Ağır
Ceza Mahkemesine sevk edildi. Denizli Mahkemesinde gizli cemiyet kurma, rejim aleyhinde olma, inkılâpları kabul
etmeme, Mustafa Kemal’i tahkir, v.b. gibi iddialarla yargılanıp beraat kararı almalarına rağmen, Afyon Ağır Ceza
Mahkemesinde de aynı iddialarla yargılandılar. Said Nursî, Afyon Cezaevinin bütün ağır ve zor şartlarına rağmen,
On Dördüncü ve On Beşinci Şuaları burada yazarak Risale-i Nurların telifini tamamladı.
Mahkeme, 6 Aralık 1948 tarihinde Said Nursî hakkında 20 ay ağır hapis cezasına hükmetti. Temyiz edilen kararı
Yargıtay, Bediüzzaman’ın lehine bozdu. Ancak, Afyon Ağır Ceza Mahkemesi yargılamayı uzatarak, 20 aylık sürenin
cezaevinde geçmesini sağlayıp 20 Eylül 1949’da serbest bıraktı. 72 gün Afyon’da polis kontrolünde iskâna tâbi
tutulup, ancak 28 Aralık 1949 tarihinde mecburî ikamet yeri Emirdağ’a dönebildi.
Bediüzzaman, 14 Mayıs 1950’de başlayan çok partili dönemi, 23 Ağustos 1953’e kadar kaldığı Emirdağ’da
karşılamıştı. Türkiye’de 27 yıl aradan sonra yeniden başlayan demokratikleşme dönemini büyük bir sevinç ve ümitle
karşılayan Bediüzzaman, talebeleriyle birlikte Demokratlara çok önemli bir destek sağladı. Toplumun iç
dinamiklerine ve bünyesine uygun değişiklikleri teşvik eden Bediüzzaman, hayatının sonuna kadar Demokratlardan
ve demokrasiden yana olan tavrını korudu. 1952 yılında İstanbul’da, Gençlik Rehberi adlı kitabı hakkında Bediüz-
zaman’a bir dava daha açıldı. 5 Mart 1952’de yapılan son duruşmada, dava konusu kitabın 1944 yılında Denizli
Mahkemesinden beraat kararı aldığı ve bu kararın da Yargıtayca onaylanmış olduğu anlaşıldığından, men-i
muhakeme kararı verilerek dava sonuca bağlandı. Ardından, Said Nursî Emirdağ’a döndü.
Daha sonra 1953 yılı başlarında İstanbul’a gelen Bediüzzaman, Fener Rum Patrikhanesini de ziyaret etti. Patrik
Athenagoras ile görüşmesinde Hz. Muhammed’in (
ASM
) peygamberliğini, Kur’ân-ı Kerîm’in de Allah’ın kitabı olduğunu
kabul etmeleri hâlinde, Hrıstiyanları kastederek, ehl-i necat olacaklarını bildirdi.
23 Ağustos 1953’te yerleşmek üzere geldiği Isparta’da açılan bir davanın daha sorgu hâkimliğinde iken
reddedilmesi ile Bediüzzaman’la ilgili mahkemeler devri kapandı.
Bu arada biyografisi talebeleri tarafından kaleme alındı; Bediüzzaman tarafından düzeltmeler yapılarak Tarihçe-
i Hayat ismi ile Risale-i Nur Külliyatına dâhil edildi.
Bediüzzaman, bundan sonraki hayatını ziyaretle geçiriyor, gittiği yerlerde talebelerine dersler yapıyordu.
Takvimler 21 Mart 1960 tarihini gösterirken, ağır hasta bir vaziyette, yanındaki talebeleriyle Urfa’ya gitti. Seksen iki
yıllık ömrünü 23 Mart 1960 günü İpek Palas Oteli 27 numaralı odada sabaha karşı tamamladı.
Ömrü boyunca verdiği iman ve hürriyet mücadelesi yüzünden baskı altında kalan Bediüzzaman, 27 Mayıs
1960’daki hükümet darbesinden sonra kabrinde de rahat bırakılmadı. Halilürrahman Dergâhına defnedilen naaşı,
12 Temmuz 1960 gecesi kabrinden alınarak Isparta-Afyon civarında kimsenin bilmediği bir mezara defnedildi.
Dayanılması güç baskılara maruz bırakılmasına rağmen, hayat tarzıyla bir destan yazan Bediüzzaman, arkasında
miras olarak Kur’ân’ın çağa dersi ve mesajı olan Risale-i Nur Külliyatı ile milyonlarca Nur Talebesini bıraktı.
¦
SÖZLER | 13 |
B
İYOGRAFİ
1...,3,4,5,6,7,8,9,10,11,12 14,15,16,17,18,19,20,21,22,23,...1482
Powered by FlippingBook