Mektubat - page 586

‹kinci Mesele olan ‹kinci Risale
Hazret-iMûsaAleyhisselâm,Hazret-iAzrailAleyhisselâ-
mıngözünetokatvurmuş
(1)
ilâahir mealindeki hadise dair
ehemmiyetli bir münakaşayı kaldırmak ve halletmek için ya-
zılmıştır.
eğirdir’de bir münakaşa-i ilmiye işittim. o münakaşa,
hususan şu zamanda yanlıştır. Hatta münakaşayı bilmi-
yordum; benden de sual edildi. Muteber bir kitapta, Ha-
dis-i Şeyheynin ittifakına alâmet olan
¥
işaretiyle bir ha-
dis bana gösterildi; “Hadis midir, değil midir?” sual edildi.
Ben dedim: Böyle muteber bir kitapta, Şeyheyn Ha-
disinin ittifakına hükmeden bir zata itimat etmek lâzım.
demek hadistir. Fakat hadisin, kur’ân gibi bazı müteşa-
bihatı var; ancak havas onların manalarını bulabilir. Şu
hadisin zahiri dahi, müşkülât-ı hadisin müteşabihat kıs-
mından olmak ihtimali var” dedim. eğer bilseydim me-
dar-ı münakaşa olmuş; öyle kısa değil, belki böyle cevap
verecektim:
Ev vel â
: Bu çeşit mesaili münakaşa etmenin birinci
şartı, insafla, hakkı bulmak niyetiyle, inatsız bir surette,
ehil olanların mabeyninde, suitelâkkiye sebep olmadan
müzakeresi caiz olabilir. o müzakere hak için olduğuna
delil şudur ki:
eğer hak, muarızın elinde zahir olsa, müteessir olma-
sın, belki memnun olsun. Çünkü bilmediği şeyi öğrendi.
eğer kendi elinde zahir olsa, fazla bir şey öğrenmedi;
belki gurura düşmek ihtimali var.
alâmet:
belirti, işaret.
caiz:
mümkün, sakıncasız.
dair:
alâkalı, ait, ilgili.
delil:
bir davayı, meseleyi ispata
yarayan şey.
ehemmiyet:
önem.
ehil:
lâyık.
evvelâ:
birinci olarak, ilk önce.
hadis:
Hz. Muhammed’e ait söz,
emir, fiil veya onayladığı başkası-
na ait söz, iş veya davranış.
hadis-i Şeyheyn:
en muteber ve
büyük hadis âlimlerinden ‹mam-ı
Buharî ve ‹mam-ı Müslim’den ri-
vayet edilen hadis-i şerif.
hak:
doğru, gerçek.
halletmek:
problem olmaktan çı-
karmak, çözmek.
havas:
okumuşlar, bilginler, âlim-
ler.
hususan:
özellikle.
ihtimal:
olabilirlik.
ilâahir:
sonuna kadar.
insaf:
gerçekleri ve doğruları ka-
bul edebilme vasfı.
itimat:
güvenme.
ittifak:
fikir birliği, söz birliği.
lâzım:
gerek, gerekli.
mabeyn:
arası.
mana:
anlam; iç yüz.
meal:
anlam, mana.
medar-ı münakaşa:
müna-
kaşaya, tartışmaya sebep
olan.
mesail:
meseleler.
muarız:
muhalif, karşı taraf.
muteber:
itibar edilen, geçer-
li.
münakaşa:
tartışma, karşılıklı
sözle çekişme.
münakaşa-i ilmiye:
ilmî tar-
tışma.
müşkülât-ı hadis:
hadis ilmi-
ne ait anlama güçlükleri, zor-
lukları.
müteessir olma:
üzülme.
müteşabihat:
Kur’ân-ı Ke-
rîm’in manası açık olmayan
ayetleri, mecazî manaya el-
verişli ayetler.
müzakere:
karşılıklı fikir söy-
leme, görüşme.
niyet:
maksat, amaç.
risale:
belli bir konuda yazıl-
mış küçük kitap.
sual:
soru.
suitelâkki:
yanlış anlayış,
yanlış düşünce.
suret:
biçim, tarz, şekil.
Şeyheyn:
iki şeyh, Buharî ve
Müslim için kullanılan isim.
zahir olma:
görünme, ortaya
çıkma.
zahirî:
görünen, görünürdeki,
görünüşteki.
zat:
şahıs, kişi.
1.
Buharî, 2:113, 4:191; Müslim, 4:1843; Neseî, Cenaiz: 121; Müsned, 2:269, 315, 351.
Y
irmi
S
ekizinci
m
ekTup
| 586 | Mektubat
1...,576,577,578,579,580,581,582,583,584,585 587,588,589,590,591,592,593,594,595,596,...1086
Powered by FlippingBook