Mektubat - page 584

altıncısı ve en mühimmi:
rüya-i sadıka benim için
hakkalyakîn derecesine gelmiş ve pek çok tecrübatımla
kader-i ‹lâhînin her şeye muhit olduğuna bir hüccet-i kà-
tı hükmüne geçmiştir. evet, bu rüyalar, benim için, hu-
susan bu birkaç sene zarfında o dereceye gelmiştir ki,
meselâ yarın başıma gelecek en küçük hâdisat ve en
ehemmiyetsiz muamelât ve hatta en adî muhaverat yazı-
lı olduğunu ve daha gelmeden muayyen olduğunu ve ge-
cede onları görmekle, dilim ile değil, gözüm ile okudu-
ğum bana kat’î olmuştur. Bir değil, yüz değil, belki bin
defa, gecede, hiç düşünmediğim hâlde, gördüğüm bazı
adamlar veyahut söylediğim meseleler, o gecenin gün-
düzünde, az bir tabir ile aynen çıkıyor. demek, en cüz’î
hâdisat, vukua gelmeden evvel hem mukayyettir, hem
yazılmıştır. demek tesadüf yok; hâdisat başıboş gelmi-
yor, intizamsız değillerdir.
Yedincisi:
senin müjdeli, mübarek ve güzel rüyanın
tabiri, kur’ân için ve bizim için çok güzeldir. Hem za-
man tabir etti ve ediyor, tabirimize ihtiyaç bırakmıyor.
Hem kısmen tabiri güzel olarak çıkmış. sen dikkat etsen
anlarsın. Yalnız bir iki noktasına işaret ederiz. Yani bir
hakikat beyan ederiz; senin hakikat-i rüya nev’inden
olan vakıalar, o hakikatin temessülâtıdır. Şöyle ki:
o vâsi meydanlık, âlem-i ‹slâmiyettir. Meydanlığın ni-
hayetindeki mescit, Isparta vilâyetidir. etrafı bulanık, ça-
murlu su, hâl ve zamanın sefahat ve atalet ve bid’atlar
bataklığıdır. sen selâmetle, bulaşmadan, sür’atle mescide
adî:
sıradan, basit.
âlem-i ‹slâmiyet:
İslâm dünyası.
atalet:
tembellik, hareketsizlik.
beyan:
açıklama, izah.
bid’at:
dinin aslında olmayıp son-
radan icat edilen şeyler, yeni
âdet.
cüz’î:
küçük.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
hâdisat:
hâdiseler, olaylar.
hakikat:
gerçek, bir şeyin aslı ve
esası.
hakikat-i rüya:
rüyanın anlamı,
gerçeği; rüyada görülen hakikat-
ler, gerçekler.
hakkalyakîn:
yaşayarak bilme,
bilginin en kesin hâli.
hususan:
özellikle.
hüccet-i kàtı’:
kesin, şüphe-
siz delil.
hükmüne:
değerine, yerine.
intizam:
düzen, tertip.
kader-i ‹lâhî:
‹lâhî kader; Al-
lah’ın meydana gelecek hâdi-
seleri olmadan önce takdir
etmesi, plânlaması.
kat’î:
kesin.
kısmen:
bazı bakımdan, bazı
yönden.
mescit:
namaz kılınacak yer.
meselâ:
örnek olarak.
mesele:
konu.
meydan:
düz yer, alan.
muamelât:
davranışlar, işler.
muayyen:
belli, belirli.
muhaverat:
karşılıklı konuş-
malar.
muhit:
kuşatan, saran.
mukayyet:
kaydedilmiş, ya-
zılmış.
mübarek:
bereketli, hayırlı.
mühim:
önemli.
müjde:
sevindirici haber, iyi
haber.
nevi:
cins, tür.
nihayet:
son, uç, bitim.
rüya-i sadıka:
doğru olan rü-
ya.
sefahat:
zevk, eğlence ve ya-
sak şeylere düşkünlük, sefih-
lik.
tabir:
yorum, yorumlama.
tecrübat:
tecrübeler, dene-
yimler.
temessülât:
belirmeler, gö-
rünmeler.
tesadüf:
rastgelme, rastlantı.
vakıa:
hâdise; olay.
vâsi:
geniş.
vilâyet:
il.
vuku:
meydana gelme, ger-
çekleşme.
zarfında:
içinde.
Y
irmi
S
ekizinci
m
ekTup
| 584 | Mektubat
1...,574,575,576,577,578,579,580,581,582,583 585,586,587,588,589,590,591,592,593,594,...1086
Powered by FlippingBook