eriştiğin, herkesten evvel envar-ı kur’âniyeye sahip çı-
kıp, kalbini bozmadan sağlam kaldığına işarettir. Mescit-
teki küçük cemaat ise, Hakkı, Hulûsî, sabri, süleyman,
rüştü, Bekir, Mustafa, Ali, zühtü, lütfi, Hüsrev, re’fet
gibi, sözlerin hameleleridir. Ufak kürsü ise, Barla gibi
küçük bir köydür. Yüksek ses ise, sözlerdeki kuvvet ve
sür’at-i intişarlarına işarettir. Birinci safta sana tahsis edi-
len makam ise, Abdurrahman’dan sana münhal kalan
yerdir. o cemaat, telsiz aletlerin ahizeleri hükmünde, bü-
tün dünyaya ders işittirmek istemek işareti ve hakikati
ise, inşaallah, tamamıyla sonra çıkacak. Şimdi efradı bi-
rer küçük çekirdek iseler de, ileride tevfik-i ‹lâhî ile birer
şecere-i âliye hükmüne geçerler ve birer telsiz telgrafın
merkezi olurlar. sarıklı, küçük, genç bir zat ise, Hulû-
sî‘ye omuz omuza verecek, belki geçecek birisi, naşirler
ve talebeler içine girmeye namzettir. Bazılarını zannede-
rim, fakat kat’î hükmedemem. o genç, kuvve-i velâyet-
le meydana atılacak bir zattır. sair noktaları sen benim
bedelime tabir et.
senin gibi dostlarla uzun konuşmak hem tatlı, hem
makbul olduğundan, şu kısa meselede uzun konuştum,
belki de israf ettim. Fakat nevme ait olan ayat-ı kur’âni-
yenin bir nevi tefsirine işaret etmek niyetiyle başladığım-
dan, inşaallah o israf affolur veya israf olmaz.
im
tahsis:
bir kimse veya şey için
ayırmak.
talebe:
öğrenciler.
tefsir:
açıklama, izah, yorum.
tevfik-i ‹lâhî:
Allah’ın yardımı,
başarılı kılması.
zan:
sanma, kesin olarak bilmek-
sizin kuvvetli ihtimalle hükmet-
me.
zat:
kişi, şahıs, fert.
ahize:
alıcı, nakledici alet.
ayat-ı kur’âniye:
Kur’ân’ın
ayetleri.
bedelime:
yerime.
cemaat:
topluluk.
efrat:
fertler, bireyler.
envar-ı kur’âniye:
Kur’ân
nurları.
hakikat:
gerçek, bir şeyin aslı
ve esası.
hamele:
taşıyıcı, hizmetkâr.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
hükmüne:
değerine, yerine.
hükmetmek:
karar vermek.
inşaallah:
Allah izin verirse.
israf etmek:
gereksiz harca-
ma, ihtiyaçtan fazlası.
kat’î:
kesin.
kuvve-i velâyet:
evliyalık
kuvveti.
makam:
manevî mevki, yer.
makbul:
kabul edilmiş, isteni-
len, arzu edilen.
mescit:
namaz kılınacak yer.
mesele:
sorulup karşılığı iste-
nilen şey, cevabı istenen so-
ru.
münhal:
boş, açılan.
namzet:
aday.
naşir:
yayan, neşreden.
nevi:
çeşit, tür.
nevm:
uyku.
niyet:
bir işi yapmayı önce-
den düşünme, yapılacağını
bilmesi.
saf:
sıra.
sair:
diğer, öteki.
sarık:
kavuk, fes gibi bazı
başlıkların üzerine sarılan tül-
bent.
sür’at-i intişar:
hızlı yayılma.
şecere-i âliye:
büyük ağaç,
yüce ağaç.
tabir:
yorum, yorumlama.
Mektubat | 585 |
Y
irmi
S
ekizinci
m
ekTup