tezyin Allah’a şahit; tevzin ise Allah’a delildir.
İtkan
(HaşİYe 1)
Allah’a şahit; cûd ise Allah’a delildir.
Halk Allah’a şahit; icad-ı daimî ise Allah’a delildir.
Hüküm Allah’a şahit; emir ise Allah’a delildir.
Mehasin Allah’a şahit; letaif
(HaşİYe 2)
ise Allah’a delil-
dir.
Mehâmid
(HaşİYe 3)
Allah’a şahit; medâih ise Allah’a de-
lildir.
İbadat Allah’a şahit; kemalât
(HaşİYe 4)
ise Allah’a delil-
dir.
tahiyyat
(HaşİYe 5)
Allah’a şahit; berekât ise Allah’a de-
lildir.
Lem’aLar | 797 |
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
’
a
mek, yazışmak.
murad-ı ilâhi:
Allah’ın dileği, emri.
murat:
istek, irade.
müstakbel:
gelecek.
Sâni-i Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi olan ve her şeyi sanatla ya-
ratan Allah.
sena:
övgü.
sevk etmek:
ulaştırmak.
silsile:
silsile, dizin, seri.
suret:
biçim, tarz; nüsha, kopya.
tahiyyat:
tahiyyeler, hediyeler, se-
lâmlar; canlıların, varlıkların sanat-
kârlarına hayat hediyelerini sun-
maları, ağacın meyve, koyunun
süt, güneşin ışık vermesi onların
tahiyyesi, hediyesi, armağanıdır.
tevzin:
ölçülü hâle koyma.
tezahür etme:
ortaya çıkma, be-
lirme, görünme.
tezyin:
süsleme.
zeval:
sona erme, kaybolma,
batma.
zîhayat:
hayatlı, canlı.
HaşİYe 1:
el-itkan
, ehemmiyetli ve sanatlı yapılmasıdır.
HaşİYe 2:
el-letaifü:
görünen mehasinin zevaliyle manevî ve misalî su-
retlerine “letaif” irade edilmiştir. Veyahut o gelip geçen silsilenin me-
hasini murattır.
HaşİYe 3:
mehâmid
, hazır hamdleri murat edip; medâih, daimî ve sabit
senalardır ki, güya hazır hamdlerin mazi ve müstakbeli ihata eden silsi-
le-i emsalinden tezahür eden senalardır.
HaşİYe 4:
kemalât
: ma’budiyeti iktiza eden kemalât demektir; yani, âbid-
ler ibadetleriyle gitse de, ma’budiyeti istilzam eden kemalât bâkîdirler
ve bütün gelen silsilelerin geçenler yerine ibadete sevk eder.
HaşİYe 5:
ve’t-tahiyyatü
: Yani, bütün zîhayatların, âsâr-ı hayatlarını
muntazaman murad-ı İlâhî dairesinde gösterdikleri cihetle sâni-i zülce-
lâl’lerinin sanatını alkışlıyorlar. nasıl ki, bir zat harika bir makine yapsa,
o makinenin başında bir fonograf, bir fotoğraf gibi ayrı ayrı, kendi ken-
dine işler, konuşur, yazar, muhabere eder cihazat bulunsa, o adamın is-
tediği tarzda işlese, neticelerini güzelce verse, o makineye bakan nasıl ki
âbid:
ibadet ve kulluk eden.
âsâr-ı hayat:
hayat belirtileri,
işaretleri.
berekât:
bolluklar, bereketler.
cihet:
yön, taraf.
cûd:
cömertlik, el açıklığı.
daimî:
sürekli, devamlı.
delil:
doğru yolu gösteren, iz,
kanıt.
fonograf:
ses kayıt cihazı, gra-
mofon.
halk:
yaratma, yaratış.
hamd:
övme, yüceltme, met-
hetme.
haşiye:
dipnot, açıklayıcı yazı.
hüküm:
karar, emir, kumanda,
kuvvet, kudret.
ibadat:
ibadetler.
icad-ı daimî:
devamlı olarak
vücuda getirmek, yoktan var
etmek.
ihata:
kapsama, kuşatma, bir
şeyin etrafını sarma.
iktiza:
lâzım gelme, gerekme.
irade:
istek, buyruk; güç.
istilzam:
gerektirme, gerekli
görme.
itkan:
pürüzsüz ve sağlam
yapma.
kemalât:
kemaller, olgunluk-
lar, mükemmellikler.
letaif:
lâtifeler, manevî duy-
gular hoş ve güzel hisler.
manevî:
madde dışı olan, ruhî,
manaya, içe ait olan.
mazi:
geçmiş.
medaih:
methetmeler, övme-
ler.
mehamid:
şükür ve hamdler,
medihler, sebeb-i şükür ve
hamd olan hâller.
mehasin:
güzellikler.
misalî:
numuneye ait, örnek-
lik.
muhabere etmek:
haberleş-