Lem'alar - page 791

DördüncüBabınİkinciFaslı
Ekser aktabın ve bilhassa Gavs-ı Geylânî’nin her sabah
virtlerinin fatihası hükmünde beş altı satır-ı temcit ve ta-
zim, benim için uzun bir silsile-i tefekkürün çekirdeği hük-
müne geçip, doksan dokuz mertebe-i marifet ve tevhide
işaret nev’inden bir sümbül-i manevî vermiş. O doksan
dokuz mertebesinden yetmiş dokuz mertebesi burada zik-
redildi. O işaratın her bir fıkrasında iki cihetle Zat-ı Ak-
des’e bakar:
Biri, “Hazır, meşhut vaziyetiyle şahadet eder” mana-
sıyla, “lillâhi şehîdün” tabiriyle ifade ediliyor. Ve emsalle-
rinin birbiri arkasından gelip geçmesinden tezahür eden
silsilenin işaretine, “Alâllahi delîlün diye delâlet eder” ma-
nasında ifade edilmiştir.
W
Asbahnâ.
(HaşİYe)
sabahın mülkü Allah’a şahit; kibriya ise Allah’a delildir.
Azamet Allah’a şahit; heybet ise Allah’a delildir.
Lem’aLar | 791 |
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
a
lerin meydana getirdiği sıra.
silsile-i tefekkür:
tefekkür daire-
leri, düşünce halkaları.
suret:
şekil, görünüm, biçim.
sümbül-i manevî:
manevî sümbül
çiçeği.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
şahit:
tanık.
tabir:
ifade, söz.
tazim:
hürmet, saygı.
tebeddül:
değişme, bir şeyi bedel
olarak verip başka şey alarak de-
ğişiklik yapılması.
teceddüt:
yenilenme, yenilik.
tevhit:
birlemek, Allah’ın bir oldu-
ğuna ve Ondan başka İlâh olma-
dığına inanmak.
tezahür:
ortaya çıkma, meydana
çıkma, görünme.
vahdaniyet:
birlik; Allah’ın bir
oluşu hakikati.
vahdet:
birlik.
vaziyet:
durum, hâl.
virt:
zikir; belli zamanlarda, belli
sayıda, belli duaların zikir olarak
belli biçimde ve düzenli şekilde
okunması.
Zat-ı akdes:
her türlü kusur ve
noksandan uzak ve pak olan zat;
Allah.
zikir:
anma, hatırlama.
HaşİYe:
asbahnâ
: Biz sabaha girdik. Bu sabahın mülkü de Allah’a
şahittir.
Bu babda iki nükte var.
Birinci Nükte
şudur ki: Her şey, hâl-i hazır vücuduyla Cenab-ı Hakkın
vücuduna ve vahdetine şahadet ettikleri gibi, muntazaman tebeddül edip
arkasında emsallerine yer vermek için gitmesiyle bir teceddüt sureti
altında azîm bir silsileyi göstermekle, Cenab-ı Hakkın vücut ve vahdani-
yetine delil demektir.
Â
aktap:
kutuplar; belli bir yerde
ve memleketteki evliyaların
başı olan Allah dostları; büyük
zatlar.
alellahi delil:
Allah’a delildir.
asbahnâ:
biz sabaha girdik.
azamet:
büyüklük.
azîm:
büyük.
bab:
kısım, bölüm, bahis.
bilhassa:
özellikle, mahsus.
Cenab-ı Hak:
hakkın ta ken-
disi, büyüklük ve yücelik sa-
hibi olan Allah.
cihet:
yan, yön, taraf.
delâlet:
delil olma, gösterme.
delil:
doğru yolu gösteren, iz,
kanıt.
ekser:
en çok, daha ziyade.
elhasıl:
özetle, hulâsa olarak.
emsal:
eşler, benzerler, misal-
ler.
fasıl:
bölüm.
fatiha:
başlangıç, giriş.
fıkra:
bölüm, paragraf, nükte,
anekdot.
hâl-i hazır:
şu hal, şimdiki du-
rum.
haşiye:
dipnot, açıklayıcı.
heybet:
yücelik, haşmet, gör-
kemlilik.
hükmünde:
yerinde, değe-
rinde.
ifade:
anlatma, açıklama.
işaret:
gösterme, bildirme.
kibriya:
azamet, büyüklük.
lillâhi şahidûn:
Allah için şa-
hittir.
mertebe:
derece, basamak.
meşhut:
görünen, şahadet
edilen.
muntazaman:
düzenli olarak.
nevi:
çeşit, tür.
satır-ı temcit:
Cenab-ı Hakkı
öven, sena eden cümle, satır.
silsile:
birbirini takip eden şey-
1...,781,782,783,784,785,786,787,788,789,790 792,793,794,795,796,797,798,799,800,801,...1406
Powered by FlippingBook