Bu yeryüzü bahçelerinde meyvelerin ziynetiyle gülen
çiçeklerin tebessümü, seher yeliyle şakıyan kuşların
sec’aları, çiçeklerin yaprakçıklarındaki damlaların şıpıltısı
ve validelerin küçük yavrulara olan terahhumu cin ve in-
sana ve hayvanat ve ruhaniyat ve melâikeye bir Vedûd’un
kendisini tanıttırması, bir rahman’ın kendini sevdirmesi,
bir Hannan’ın terahhumu, bir Mennan’ın en lâtif rahmet
cilvelerini izhar etmesidir.
Bütün meyve ve tohumlar, birer mu’cizat-ı hikmet,
birer havarik-ı sanat, birer hedâyâ-i rahmet, birer bera-
hin-i vahdet, dâr-ı ahiretteki eltaf-ı İlâhînin birer şahididir.
onlar birer şahid-i sadık olarak ilân ederler ki, kendileri-
nin Hallâk’ı her şeye kadîr ve her şeye alîmdir. onun rah-
meti ve ilmi ve halk ve tedbiri ve sun’ ve tasviri her şeyi
ihata etmiştir. onun halk ve tedbirine ve sun’ ve tasviri-
ne nispetle güneş bir tohumcuk gibi, yıldız bir çiçek gibi,
arz bir habbe gibidir; hiçbir şey ona ağır gelmez.
Meyve ve tohumlar, âlem-i kesretin aktârında vahde-
tin âyineleri, kaderin işaretleri, kudretin remizleridir ki,
bu kesretli mevcudatın menbalarının vahdetini gösterir-
ler. onlar, bir menbadan sudûrları sırasında Fâtır’larının
sun’ ve tedbirdeki vahdetine şahadet ettikleri gibi, tekrar
vahdette nihayet bulmalarıyla da sâni’lerinin halk ve ted-
birindeki hikmetini zikrederler.
Lem’aLar | 745 |
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
’
a
cak bütün şeylerin varlık ve yok-
luğunu, geçmiş ve geleceğini bil-
mesi.
kadîr:
kudret sahibi olan ve her
şeye gücü yeten.
kesret:
çokluk.
kudret:
güç, kuvvet.
lâtif:
yumuşak, hoş, güzel, nazik,
narin.
melâike:
melekler, nurdan yara-
tılmış, yaratılışları temiz, makam-
ları sabit olan, Allah’ın emirlerine
tam itaat eden varlıklar.
menba:
kaynak.
mennan:
ihsanı bol, çok çok ihsan
eden, en çok nimet veren, (Allah).
mevcudat:
yaratılmış, var olan her
şey.
mu’cizat-ı hikmet:
hikmet mu’ci-
zeleri, maksattaki harikalıklar.
nihayet:
son, uç, bitim, en so-
nunda.
nispet:
oran, ölçü.
rahman:
ister mü’min, ister kâfir;
ister iyi isterse kötü olsun; rahmeti
bütün herkese yayılan ve bütün
yaratılmışların rızıklarını ve geçim
şekillerini içine alan rahmetin sa-
hibi Allah.
rahmet:
acıma, merhamet etme,
esirgeme, bağışlama.
remiz:
işaret, belirti.
ruhaniyat:
madde âleminden
başka bir âlemde, ruhlar âleminde
yaşayan varlıklar, cinler ve melek-
ler.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
sec’a:
kumru, güvercin gibi kuşla-
rın nağmelerini tekrarlamak sure-
tiyle ötmeleri.
sudûr:
meydana çıkma, çıkma,
olma.
sun’:
yapış, yapma, iş, etki, sanat
eseri.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
şahid-i sadık:
doğru sözlü şahit.
şakıyan:
öten.
tasvir:
resmini yapma, biçimlen-
dirme.
tebessüm:
gülümseme, gülümse-
yiş.
tedbir:
önlem.
terahhum:
merhamet etme,
acıma.
vahdet:
birlik.
valide:
ana, anne.
Vedûd:
çok şefkatli olan ve çok
sevgi beslenen, seven ve sevilen
Allah.
zikretme:
bildirme, anma.
ziynet:
süs.
aktâr:
her taraf, her yer.
âlem-i kesret:
çokluk âlemi.
alîm:
çok bilen, en çok bilen.
âyine:
ayna.
berahin-i vahdet:
birlik delil-
leri.
cilve:
İlâhî kudret eserlerinin
belirip görünmesi.
cin:
gözle görünmeyen ruhanî
varlık, lâtif cisimlerden ibaret
zeki yaratıklardır. Nefis sahibi
olup imtihana tâbidirler, Müs-
lümanları da vardır, kâfirleri
de. Peygamberimiz onların da
peygamberidir.
dâr-ı ahiret:
ahiret yurdu.
eltaf-ı İlâhî:
İlâhî lütuflar, ba-
ğışlar.
Fâtır:
yaratıcı, Hâlık, benzersiz
ve harika şeyleri yaratan, her
şeyi farklı fıtratlarda yaratan
Allah.
habbe:
tane, çekirdek.
halk:
yaratma, yaratış.
Hallâk:
sürekli olarak yaratan,
her şeyi halk eden, Allah.
Hannan:
çok merhametli olan,
kullarına pek çok acıyan, Al-
lah.
havarik-ı sanat:
sanat harika-
ları.
hayvanat:
hayvanlar.
hedâyâ-i rahmet:
rahmet he-
diyeleri.
hikmet:
kâinattaki ve yaratı-
lıştaki İlâhî gaye, maksat, ilim.
ihata etmek:
etrafını çevir-
mek, sarmak, kuşatmak.
ilân:
açıklamak, ilân etmek,
herkese duyurmak.
ilim:
bilim, biliş, bilgi.
izhar:
açığa vurma, meydana
çıkarma.
kader:
Cenab-ı Hakkın ezelî
ilmi ile, kâinatta olmuş ve ola-