Lem'alar - page 737

işte bu intisap kuvvetiyle mütekebbir zalimlere galebe
eder; bir küçük çekirdek, bu sırla koca bir ağacı üzerinde
taşır.
Bütün eşyanın bir zat-ı Vahid’e isnadı hâlinde, ibda ve
ihtira tabir edilen hiçten icat etmek, “adem-i mutlaktan
çıkarmak” manasına gelmez. zira, ilm-i muhit-i İlâhînin
harici olmadığından, adem-i mutlak da yoktur. İşte, zat-ı
Vahid’in eşyayı icadı, tıpkı âyinedeki misalî suretin ke-
mal-i sühuletle fotoğraf kâğıdına aksettirilerek ona bir
vücud-i haricî verilmesi, yahut görünmez bir mürekkep-
le yazılan bir yazının gösterici maddeyi sürmekle görün-
mesi gibi, sâniin ilminde plânları ve programları ve ma-
nevî miktarları bulunan eşyayı gayet kolay bir surette
adem-i zahirîden vücud-i haricîye çıkarmasıdır.
eşyanın esbaba ve kesrete havale edilmesi hâlinde ise,
bir şeye vücut vermek için, o şeyi adem-i mutlaktan çı-
karmak gerekir. Bu ise, eğer muhal olmazsa, suubetin en
nihayet mertebesi olur. demek, vahdette vücup derece-
sinde bir sühulet, kesrette ise imtina derecesinde bir suu-
bet vardır.
Vahdette, maddeye ve zamana ihtiyaç olmadan, bir
mevcudu adem-i sırftan ibda ve icat etmek mümkün olur
ki, o mevcudun zerreleri külfetsiz bir şekilde ve hiçbir ka-
rışıklığa meydan vermeden bir ilmî kalıba dökülür. Şirkte
ve kesrette yoktan var etmek ise, bütün ehl-i aklın ittifa-
kıyla, imkân haricidir. Çünkü bir zîhayatın vücudu için,
yeryüzüne yayılmış zerrelerin ve anasırın toplanması
Lem’aLar | 737 |
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
a
son derecesi, tam bir kolaylık.
kesret:
çokluk.
külfet:
sıkıntı, zorluk.
mana:
anlam.
manevî miktar:
maddî olmayan,
ölçülü, sayılı özellik.
mertebe:
derece, basamak.
mevcut:
var olan.
misalî:
misale ait, benzer.
muhal:
imkânsız, olması mümkün
olmayan.
mümkün:
olabilir.
mürekkep:
terkip edilmiş, iki veya
daha çok şeyin karışmasından
meydana gelen, birleşmiş, birle-
şik.
mütekebbir:
kibirlenen, kendini
beğenmiş, büyüklük taslayan, bü-
yüklenen.
nihayet:
son.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak yara-
tan Allah.
sır:
gizli hakikat, esas, doğru.
suret:
biçim, şekil, görüntü.
suubet:
güçlük, zorluk.
sühulet:
kolaylık.
şekil:
biçim, şekil.
şirk:
Allah’a ortak koşma.
tabir:
ifade, söz.
vahdet:
birlik.
vücud-i haricî:
dış âlemde var
olma, sadece ilimde ve zihinde ol-
mayıp, dış dünyada da gerçek-
leşme.
vücup:
şart olma, varlığı gerekli
olma.
vücut:
var olma, var oluş, varlık.
zalim:
haksızlık eden, acımasız ve
haksız davranan.
Zat-ı Vahit:
bir ve tek olan zat,
Allah.
zerre:
maddenin en küçük par-
çası, molekül, atom.
zîhayat:
hayat sahibi, canlı.
adem-i mutlak:
tam bir yok-
luk, tamamen yok oluş.
adem-i sırf:
yokluk, yokluğa
mahkûm.
adem-i zahirî:
görünürde ol-
mama, dışarıdan gözükmeme.
aksetmek:
yansıtmak.
anasır:
elemanlar, unsurlar, kı-
sımlar, parçalar.
âyine:
ayna.
derece:
mertebe, kademe,
ölçü.
ehl-i akıl:
akıllı olanlar, akıl sa-
hipleri.
esbap:
nedenler, sebepler, va-
sıtalar.
galebe:
üstünlük.
hâl:
durum.
haricî:
dışarıya ait, içeriye ait
olmayan, dışla ilgili.
havale etmek:
gönderme, üs-
tüne bırakma.
ibda:
örneksiz olarak, eşsiz şe-
kilde yaratma.
icat etmek:
yoktan var et-
mek, yaratmak.
icat:
yoktan var etme, ya-
ratma.
ihtira:
yeni bir şey bulma,
benzeri görülmemiş bir şey
icat etme, vücuda getirme.
ihtiyaç:
gereklilik.
ilim:
bilme, biliş, bilgi.
ilim-i muhit-i İlâhî:
Allah’ın
bütün varlıkları kuşatıp içine
alan ilmi, her şeyi bilir olması.
ilmî:
ilim ile ilgili, bilgi olarak.
imkân:
mümkün olma, olabi-
lirlik.
imtina:
imkânsızlık, olamayış.
intisap:
bağlanma, bir kim-
seye ait olma, aidiyet.
isnat:
dayanma, dayandırma.
ittifak:
birleşme, birlik.
kemal-i sühulet:
kolaylığın
1...,727,728,729,730,731,732,733,734,735,736 738,739,740,741,742,743,744,745,746,747,...1406
Powered by FlippingBook