onun şeriki olmadığı gibi, muini ve veziri de yoktur.
esbap ise, kudret-i ezeliyenin tasarrufuna ince bir perde-
den ibarettir, hakikatte tesir-i icadî sahibi değildir. zira,
esbap içinde en eşref ve ihtiyârı en geniş olan insan ol-
duğu hâlde, yemek ve içmek ve düşünmek gibi en zahir
ef’al-i ihtiyâriyesinden onun elinde bulunan, ancak yüz
cüzden bir meşkûk cüzdür. en eşref ve en geniş ihtiyâr
sahibi sebebin eli, böyle gördüğün gibi tasarruf-ı hakikî-
den bağlanmış olursa, sair hayvanat ve cemadat, Hâlık-ı
Arz ve semavat’a icat ve rububiyette nasıl şerik olabilir-
ler? nasıl ki bir padişahın içine hediyesini koyduğu zarf
yahut hediyesini sardığı mendil yahut hediyesini eline ve-
rip sana gönderdiği nefer o padişahın saltanatına şerik
olamaz; öyle de, elleriyle bize nimetlerin gönderildiği se-
bepler ve bizim için iddihar edilen nimetlerin sandukçala-
rından ibaret olan zarflar ve bize hediye gönderilmiş atâ-
yâ-i İlâhiyenin sarıldığı esbap, şerik veya muin veya mü-
essir birer vasıta olamazlar.
İKİNCİ merteBe
Celâli yüce olan Allah, ilmi ve kudretiyle her şeyden
nihayet derecede büyüktür. zira o öyle bir Hallâk-ı Alîm
ve sâni-i Hakîm ve rahmanü’r-rahîm’dir ki, kâinat
bostanındaki şu mevcudat-ı arziye ve ecram-ı ulviye, bil-
bedahe, o Hallâk-ı Alîm’in mu’cizat-ı kudretidir. Ve şu
yeryüzü bağında serilmiş rengârenk müzeyyen nebatat ve
açılıp saçılmış ve yayılmış mütenevvi hayvanat, bizzaru-
re, o sâni-i Hakîm’in havarik-ı sanatıdır. Ve bu bağın
bahçelerindeki şu mütebessim çiçekler ve mütezeyyin
Lem’aLar | 741 |
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
’
a
kudret-i ezelîye:
başı sonu olma-
yan sonsuz İlâhî kudret, kuvvet.
mertebe:
derece, basamak.
meşkûk:
şüpheli, şüphe edilen.
mevcudat-ı arziye:
dünyadaki
varlıklar.
mu’cizat-ı kudret:
kudretin yani
Allah’ın sonsuz gücünün varlık-
larda görünen mu’cizeleri.
muin:
yardımcı, muavin.
müessir:
tesir eden, etkileyen.
mütebessim:
tebessüm eden, gü-
lümseyen, güleç.
mütenevvi:
türlü, çeşitli, nevileri
olan.
mütezeyyin:
süslenen, bezenen.
müzeyyen:
süslü, bezenmiş, do-
nanmış.
nebatat:
bitkiler.
nefer:
rütbesiz asker, er.
nihayet:
son, son derece.
nimet:
iyilik, lütuf, ihsan, bağış.
rahmanürrahîm:
hem bütün var-
lıklara ayırım yapmaksızın merha-
met eden Rahman, hem de âciz-
lere eli ermez gücü yetmezlere,
yavrulara ve cenneti kazanan
mü’minlere özel olarak merhamet
eden Rahîm, Allah.
rububiyet:
Cenab-ı Allah’ın her za-
man, her yerde, her mahlûka
muhtaç olduğu şeyleri vermesi,
onları idare edip terbiye etmesi,
beslemesi durumu, özelliği.
sair:
diğer, başka, gayri, öteki.
saltanat:
sultanlık, padişahlık, hü-
kümdarlık.
sandukça:
küçük sandık.
Sâni-i Hakîm:
her şeyi sanatla ve
hikmetle yaratan Allah.
şerik:
ortak.
tasarruf:
güzel idare etme, yö-
netme.
tasarruf-i hakikî:
hakikî tasarruf,
gerçek etkileme, kullanma, yö-
netme, söz sahibi olup istediğini
yapma.
tesir-i icadî:
icat etme kabiliyeti,
yaratmakla ilgili etki.
vasıta:
alet, araç.
vezir:
padişah yardımcısı, padişah-
lık zamanında bakan gibi görevli
yüksek rütbeli memur.
zahir:
görünen, görünücü, açık,
belli, meydanda.
zarf:
kap, kılıf.
atâyâ-i İlâhîye:
İlâhî bağışlar,
lütuflar, hediyeler.
bilbedahe:
apaçık, aşikâr ola-
rak.
bizzarure:
zarurî olarak, ister
istemez, mecburen.
bostan:
bahçe, sebze bahçesi,
yeşil alan.
celâl:
nihayet derecede bü-
yüklük, azamet, ululuk.
cemadat:
cansızlar, cansız ya-
ratıklar, katı cisimler.
cüz:
kısım, parça, bölük.
ecram-ı ulviye:
yüksekteki ci-
rimler, kütleler, yıldızlar ve ge-
zegenler.
ef’al-i ihtiyâriye:
kişinin kendi
istek ve tercihi ile yaptığı işleri,
fiilleri.
esbap:
nedenler, sebepler, va-
sıtalar.
eşref:
en şerefli, en iyi, en gü-
zel.
hakikat:
gerçek, asıl, esas.
Hâlık-ı arz ve Semavat:
gök-
lerin ve yeryüzünün yaratıcısı
olan, Allah.
Hallâk-ı alîm:
her şeyi bilen,
sonsuz ilim sahibi yaratıcı, Al-
lah.
havarik-ı sanat:
sanat harika-
ları.
hayvanat:
hayvanlar.
ibaret:
meydana gelen, olu-
şan.
icat:
yoktan var etme, ya-
ratma.
iddihar edilen:
biriktirilen,
toplanan, depolanan.
ihtiyâr:
seçme, tercih, istek.
ilim:
bilme, biliş, bilgi.
kâinat:
yaratılmış olan şeyle-
rin tamamı, bütün âlemler,
varlıklar, evren.
kudret:
güç, kuvvet.