• kâinatın heyet-i mecmuasında tezahür eden haş-
met-i rububiyet, vahdaniyet-i İlâhiyeyi ispat edip göster-
diği gibi, zîhayatların cüz’iyatlarına mukannen erzakları-
nı veren nimet-i rabbaniye dahi ehadiyet-i İlâhiyeyi ispat
edip gösterir.
• sâni-i zülcelâl, âlem-i ekberin heyet-i mecmuasında
bir sikke-i kübrası olduğu gibi, bütün eczasında ve enva-
ında dahi birer sikke-i vahdet koymuştur. Âlem-i asgar
olan insanın cisminde ve yüzünde birer hatem-i vahdani-
yet bastığı gibi, her bir azasında dahi birer mühr-i vahde-
ti vardır.
Şimdi o sâni-i zülcelâl’in muntazam dizilmiş âsâr-ı sa-
natına bak ki: nasıl gün gibi aşikâr bir surette, ruhsat-ı
mutlaka ile hadsiz mahlûkatın istifadesine arz edilmiş ola-
rak, nihayet derecede kıymettarlıkla beraber bir mebzuli-
yet-i mutlakı, o kıymettarlık ile mebzuliyet içinde ihtilât-ı
mutlaka ile beraber bir imtiyaz-ı mutlakı, o ihtilât ile imti-
yaz içinde bu’d-i mutlaka ile beraber bir ittifak-ı mutlakı,
o bu’diyet ile ittifak içinde vüs’ati mutlaka ile beraber bir
hüsn-i sanat-ı mutlakı, o vüs’at ile hüsn-i sanat içinde sü-
hulet-i mutlaka ile beraber bir itkan-ı mutlakı, o sühulet
ile itkan içinde sür’ati mutlaka ile beraber bir ittizan-ı mut-
lakı ve o sür’at ile ittizan içinde sahavet-i mutlaka ile be-
raber bir intizam-ı mutlakı göreceksin.
İşte bu müşahede olunan keyfiyet, ehl-i tahkikin aklına
bir şahit olduğu gibi, ahmak bir münafığı dahi bütün bun-
ların Alîm-i Mutlak olan kudret-i mutlaka sahibi bir Va-
hid’in eser-i sanatı olduğunu kabule icbar eder.
Lem’aLar | 733 |
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
’
a
zam, her şeyi kuşatmış düzen, ter-
tip.
ispat:
kanıtlama.
istifade:
faydalanma, yararlanma.
itkan:
sağlamlaşma, sağlam ve
pürüzsüz yapma.
itkan-ı mutlak:
üstün sağlam ve
pürüzsüz yapılış.
ittifak-ı mutlak:
tam bir birliktelik,
birlik hâli.
ittizan:
vezinli, ölçülü, tartılı olma.
ittizan-ı mutlak:
üstün ölçülü ve
tartılı olma.
keyfiyet:
bir şeyin nasıl olduğu,
hâl, durum, vaziyet, husus, özellik,
nitelik, kalite, iç yüz.
kudret-i mutlak:
sonsuz kudret,
sınırsız kuvvet.
mebzuliyet:
ucuzluk, bolluk, çok-
luk.
mebzuliyet-i mutlak:
sınırsız, ke-
sin, kayıtsız ve şartsız çokluk, bol-
luk, ucuzluk.
mukannen:
belirli, şaşmaz, za-
manı veya niteliği belli.
mühr-i vahdet:
Allah’ın birliğini
gösteren mühür ve işaretler.
münafık:
inanmadığı halde inan-
dığını söyleyen.
müşahede:
görülen, şahit olunan.
nimet-i rabbaniye:
bütün mah-
lûkatı idare ve terbiye eden Al-
lah’ın nimeti.
ruhsat-ı mutlaka:
kesin izin, mü-
saade, kolaylık.
sahavet-i mutlak:
tam bir cö-
mertlik; sonsuz, kayıtsız, şartsız
cömertlik.
Sâni-i Zülcelâl:
sonsuz büyüklük
sahibi, her şeyi sanatla yaratan Al-
lah.
sikke-i kübra:
en büyük sikkesi,
işareti.
sikke-i vahdet:
vahdet mührü, Al-
lah’ın birliğini gösteren kendi za-
tına has alâmet ve işaret.
suret:
biçim, şekil.
sühulet:
kolaylık.
sühulet-i mutlaka:
sonsuz ve tam
kolaylık.
sür’at-i mutlaka:
mutlak bir
sür’atlilik, hızlılık.
tezahür:
ortaya çıkma, meydana
çıkma, belirme, görünme.
vahdaniyet-i İlâhîye:
İlâhî birlik,
Allah’ın bir, tek olması.
Vahid:
bir, tek, dengi ve ortağı ol-
mayan, eşi ve benzeri olmayan
Allah.
vüs’at:
genişlik.
vüs’at-i mutlaka:
sonsuz ve sınır-
sız genişlik.
zîhayat:
hayat sahibi, canlı.
âlem-i asgar:
en küçük âlem.
âlem-i ekber:
en büyük âlem.
alîm-i mutlak:
sonsuz ve sı-
nırsız ilim sahibi Allah.
arz etme:
sunma, gösterme.
asar-ı sanat:
sanat eserleri
aza:
organlar, üyeler, uzuvlar.
bu’diyet:
uzaklık.
bu’d-i mutlak:
mutlak uzak-
lık.
cüz’iyat:
parçalar, ayrıntılar,
bireyler, ufak tefek şeyler.
ecza:
parçalar, kısımlar.
ehadiyet-i İlâhîye:
Cenab-ı Al-
lah’ın her bir şeyde birliğinin
görünmesi.
ehl-i tahkik:
gerçeği araştıran-
lar, gerçeğin peşinden giden-
ler.
enva:
türler, neviler.
eser-i sanat:
sanat eseri, sanat
değeri olan eser.
haşmet-i rububiyet:
rablığın,
idare ve terbiye ediciliğin haş-
meti, görkemli oluşu.
hatem-i vahdaniyet:
Cenab-ı
Allah’ın birlik ve benzersizlik
mührü.
heyet-i mecmua:
bir şeyin te-
ferruatına ve parçalarına ba-
kılmaksızın bütününün göster-
diği hâl ve manzara.
hüsn-i sanat:
sanat güzelliği.
hüsn-i sanat-ı mutlak:
mü-
kemmel sanat güzelliği.
icbar etmek:
zorlamak.
ihtilât:
karışma, karışıklık.
ihtilât-ı mutlaka:
tam bir ka-
rışıklık, iç içelik.
imtiyaz:
fark, ayrıcalık, üstün-
lük.
imtiyaz-ı mutlak:
mutlak üs-
tünlük, eksiksiz, tam ayrıcalık,
farklılık.
intizam-ı mutlak:
tam inti-