Hem görüyorsun ki; o zat, her günde o kıymettar tezyinatın çoğunu tahrip eder, yeni gelecek misafirlere yeni tezyinatı icad eder.
Bunu gördükten sonra, hiç şüphen kalır mı ki, bu yolda bu hanı yapan zatın daimî, pek âlî menzilleri, hem tükenmez pek kıymetli hazineleri, hem müstemir pek büyük bir sehaveti vardır. Şu handa gösterdiği ikram ile, misafirlerinin, kendi yanında bulunan şeylere iştihalarını açıyor ve onlara hazırladığı hediyelere rağbetlerini uyandırıyor.
Aynen onun gibi, şu misafirhane-i dünyadaki vaziyeti sarhoş olmadan dikkat etsen, şu dokuz esası anlarsın:
• Birinci Esas: Anlarsın ki, o han gibi bu dünya dahi kendi için değil; kendi kendine de bu sureti alması muhaldir. Belki kafile-i mahlûkatın gelip konmak ve göçmek için dolup boşanan, hikmetle yapılmış bir misafirhanesidir.
• İkinci Esas: Hem anlarsın ki, şu hanın içinde oturanlar, misafirlerdir; onların Rabb-i Kerîm’i, onları dârüsselâma davet eder.
• Üçüncü Esas: Hem anlarsın ki, şu dünyadaki tezyinat, yalnız telezzüz veya tenezzüh için değil. Çünkü bir zaman lezzet verse, firakıyla birçok zaman elem verir. Sana tattırır, iştihanı açar, fakat doyurmaz. Çünkü ya onun ömrü kısa, ya senin ömrün kısadır; doymaya kâfi değil. Demek, kıymeti yüksek, müddeti kısa olan şu tezyinat ibret içindir, (HÂŞİYE) şükür içindir, usûl-ü daimîsine teşvik içindir, başka gayet ulvî gayeler içindir.
HÂŞİYE: Evet, madem her şeyin kıymeti ve dekàik-ı sanatı gayet yüksek ve güzel olduğu hâlde, müddeti kısa, ömrü azdır. Demek, o şeyler numunelerdir, başka şeylerin suretleri hükmündedirler. Ve madem müşterilerin nazarlarını asıllarına çeviriyorlar gibi bir vaziyet vardır; öyle ise, elbette “Şu dünyadaki o çeşit tezyinat, bir Rahman-ı Rahîm’in, rahmetiyle, sevdiği ibadına hazırladığı niam-ı Cennetin numuneleridir” denilebilir ve denilir ve öyledir.
Sözler, s. 94-95
LÛGATÇE:
dârüsselâm: selâm yurdu, büyük kurtuluş yeri, Cennet.
dekàik-ı sanat: sanatın incelikleri.
firak: ayrılık, ayrılma.
ibad: kullar.
müstemir: sürekli, kesintisiz.
niam-ı Cennet: Cennet nimetleri.
sehavet: cömertlik.
telezzüz: lezzet, tat alma.
tezyinat: süsler, süslemeler.
usûl-ü daimî: sürekli olan asıllar.