Risale-i Nur okumalarını, anlamalarını ve bunlarla Kur’ân, İman hizmetini esas alan; Bediüzzaman'a ve Risale-i Nur’a iman hizmeti konusunda sadâkati ve bağlılığı olanlara Risale-i Nur cemaati vakfı diyebiliriz.
Risale-i Nur hizmetlerinde de vakıflar vardır. Fıtratı, arzusu, kabiliyeti, iyi niyeti ve ihlası olmayan bir kişiyi sadece bir iki ayda Risale-i Nur bilgilerini tekâmül kanunlarına mugayir olarak yüklemekle ve tayinle, atamayla çalışan müessese olamaz. Ama bir kişi kendisi vakıf olabilir. shab-ı Suffe'nin hayatlarını gözümüzün önüne getirelim... Hem gönül ehli, hem ilim ehli, hem ahvâl ehli, hem de Resulullah’ın (asm) gözdeleri...
“Vakıf nedir?” dersek maddî olarak Allah için, Allah yolunda, Allah'ın rıza-ı bârîsine emanet edilen, verilen, bırakılan ve istihdam edilen diyebiliriz. Manevî olarak da; Allah için öğrenen, öğreten, koşan, coşan, Allah'tan başka kimseden bir şey beklemeyen ve sırf Allah'ın rızası için bu yolda olan şahıstır...
Bu zamanda Kur'ân, iman konularında hizmeti esas alan ve varlığını sadece bu olarak bildiğimiz Risale-i Nur cemaatinde ve hizmet vesileleri olan Risale-i Nur’la alâkalı vakıflık ve vakıflar vardır. Yukardaki soru ve cevaplarımızın bir kısmını yeniden yazarsak; Risale-i Nur okumalarını, anlamalarını ve bunlarla Kur’ân, İman hizmetini esas alan; Bediüzzaman'a ve Risale-i Nur’a iman hizmeti konusunda sadâkati ve bağlılığı olanlara Risale-i Nur cemaati vakfı diyebiliriz.
Vakıf olmak herkese mahsus mudur? Elbette değildir. Vakıf olmak ve vakıf kalarak hizmet etmek dünyanın en ağır, en mesuliyeti, azamî ihlâs, sadâkat ve fedakârlık gerektiren bir mesleği olduğu için bunu umuma teşmil etmek zordur... İlla ki hayalen, niyeten, özenerek, ‘desinler'le vakıf olunabilir veya işim yoktur, iş olsun diye... Bunlar bizim konumuzun haricinde mevzuları teşkil eder...
Öyle ya, madem konuyu bilmecburiye girdik; vakıf nasıl olunur? Bunun oluşu, kıstası, tasviri ve tarifi evvela Bediüzzaman'ın yanında vakıflık yapan saff-ı evvel ağabeylerdir. Daha sonra onların yetiştirdikleri vakıf ağabeylerdir, şimdilerde ise Risale-i Nur Cemaatlerinin takdir ve intihap edip istihdam ettiği ağabeyler ve kardeşlerdir... “Nasıl olunur?” sorusunun cevapları bu üç sınıf vakıfların yaşantıları incelenirse görülecek ve anlaşılacaktır. Yalnız şunu ifade edelim ki genel anlamda cemaatlerin Risale-i Nur okuma ve anlama faaliyetleri, dahili ve harici hizmet faaliyetleri ve kendi bünyelerinde vakıfların yetişmesi için takip ettikleri tarz, şekil ve eğitim yolları onların yetişmelerinde tesirli olan etkenleri ifade edebilir...
Haklı olarak evvela vakfın kendisine has mesuliyeti, sorumluluğu var mıdır? Yüzde yüz vardır. Çünkü meselenin başı ve sonu insanın kendi mesuliyetini bilmesiyle başlar devam eder veya biter... Vakıflığın gizli saklı bir yanı olmadığına göre, herkes iyice tartmalı, ölçmeli, biçmeli ve bu ağır mesuliyete aday olmalı veya olmamalıdır...
Bir kimsenin tek başına “Ben vakıfım" diyerek vakıflığını ilan etmesi mümkündür. Lakin cemaat içerisinde, iman, Kur’ân hizmetlerinde vakıf olmak bir mesuliyeti ve cemaatî bir kabullenmeyi gerektirir. Bu konuda en önemli ayrıntı; herhangi bir meta, taşınır taşınmazı birileri “Vakfettim" der, vakıf malı veya vakıf olur. Ama bir şahsın kendisi veya başkalarının telkini ve zorlamalarıyla “vakıflığını" ilan etmesi veya vakıflığı kabul etmesi demek, vakıflığın getireceği bütün mesuliyetlere, sorumluluklara, hizmetlere, kendi rızası ve isteği ile imza atması ve kabul etmesi demektir... Cemaatin bu intihabda ve seçimde mesuliyeti düşünülemez...
Dünya hayatının gailesi ve yüklediği mesuliyetleri; insanın kendi nefsi başta olmak üzere bir yer, bir merciye, bir amire, bir müdüre, bir idareciye, bir yöneticiye, bir yönlendiriciye, bir yükleniciye, bir özenileceğe ve bir takip edilecek rehbere ihtiyaç hissettirmektedir. Uhrevî âlemin ulu, kudsi, mübarek, muazzez ve muallâ, müntehap hizmetleri de daha ciddi bir şekilde daha fazla bir bağlılığı, sadakati istemeli ve hissettirmelidir. On beş asır evvel Ashab-ı Kiram efendilerimizle birlikte, hususan Suffe Ashabıyla iki dünyalarını da Kur'an, İslamiyet ve İman hizmetlerine vakfeden Resul-i Ekrem (asm) Efendimize ve asrımızda bir Asr-ı Saadet Müslümanı ünvanını "iki" hayatını da Nur hizmetlerinde vakfederek kazanan Bediüzzaman ve Bediüzzaman'ın hizmet hayatına bir vakfın bağlılığı; elbette vakıfım diyecek adamın ilk işi olmalıdır. Vakfın mazi kıtasındaki temelleri, bağları ve rehberleri vakıflar için muhteşem ayinelerdir. Kur'an hizmetinde, imanî meselelerin neşir ve ilanında, yaşanmasında takip edilen çizgi ve yol Efendimizin yolu, Ashab-ı Suffanın yolu, Mehdilerin, müceddidlerin yolu, asrımızda Bediüzzaman'ın iman hizmeti yoludur. Bu bakımdan Risale-i Nur Cemaatinin İman, Kur'an, İslamiyet hizmetlerinde ki gidecekleri yol; vakıflar için bu zamanda Bediüzzaman'ın takip ettiği iman hizmeti yoludur. Bu ise bir sadakati, rehber bağlılığını iktiza eder.