"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

OHAL’imin adı Hayriye

29 Mart 2020, Pazar 00:22
Herkese merhabalar arkadaşlar!

Nasıl gidiyor? Herkes kendi OHAL’ini ilan etti değil mi? Onun bi son günü olabilir, kaçırmayın sakın, ilan edip bildirin E-Devlet’ten. Ben kendiminkini ilan ettim, çevreme de duyurdum çünkü sadece E-Devlet’e bildirince kabul olmuyor, zaten bunun olayı ilan etmek. Tabii şahit işleri falan da önemli normalde, ben ailemle yaşadığım için onlar bana ben onlara şahitlik ettik ama tek yaşıyorsanız şahit şartı ortadan kalkıyor. Öyle biz de aile arasında ufak bir merasim yaptık. Zaten biliyorsunuz her yer her yerdeydi badana boya durumlarından dolayı. Çok ani oldu bizim için de, pek hazırlık yapamadık o yüzden. Aman ne bileyim ya insan heyecanlanıyor yine de. Çünkü hani yirmi küsür senedir yaşıyorum, gerek Dünya’da gerek ülkemizde çeşitli OHAL’lere tanık olduk ama insanın kendi OHAL’i olunca farklı oluyor tabi. Bakalım, dediğim gibi şimdilik her şey çok yeni. Bu yeni düzene alışmaya çalışıyoruz. Virüs olayları falan bitince artık bir tören yaparız diye düşünüyorum ben. O zaman badana falan da bitmiş olur, evde bir yemek verilir. Eş dost akraba davet edilir, güzel bir şeyler yaparız inşallah. Ben kendi OHAL’imin adını Hayriye koydum; hayırlara vesile olsun diye. Ama siz kendi cilt alt tonunuza göre farklı seçimler yapabilirsiniz tabii. 

SIYIRDIM!..

“Ne diyor bu kız, kafayı mı sıyırdı?” diye düşünüyor olabilirsiniz. Evet arkadaşlar, vatana millete hayırlı olsun, sıyırdım. El birliğiyle bu millet beni bu raddeye getirdi. Geçen hafta yaşlıların hala sokağa çıkmasından yakınmıştım, sağolsun devlet büyüklerimiz sesimi duymuş, daha yazım yayınlanmadan 65 yaş üstüne sokağa çıkma yasağı ilan edildi, düşünün. Ama iş burda bitmedi tabi ki. Yasağa rağmen sokağa çıkan yaşlılarımız oldu. İnsan ne diyeceğini bilemiyor vallahi ne yapayım çıkın ya hepiniz sokağa çıkın. Yasak da ilan edilmedi OHAL de ilan edilmedi, insanları nasıl evde durmaya ikna edeceğiz ki daha adam virüsün varlığına inanmıyor. Hadi ben kendi kendime bilinçlenip tedbir alıyorum da, benim bir devletim var değil mi? Kimse tarafından keşfedilmemiş ada kabilesi değiliz ki kendi başımızın çaresine bakalım. Bunlar iyi günlerimiz ama kötüleri de gelebilir diye yıllardır devlete her türlü vergimizi ödemişiz, sorumluluğumuzu yerine getirmişiz. Şimdi kötü günler gelmiş, ödediğimiz vergilerin karşılığını alamıyoruz. 

KUMBARAM

Bu aynı benim küçükken kumbarayla tanışmama benziyor. İhtiyacın olana kadar iyi günlerinde paranın bir kısmını kumbaraya atıyorsun. Aylar sonra lazım oluyor, açayım bakayım ne kadar olmuş diyorsun, bir de bakıyorsun ki kumbara boş. Çünkü annem benim kumbaraya attığım paralarla her gün bana ekmek aldırmış. Ben zaten gün gelip de ihtiyaç duyarım diye birikimimi yapmışım ama ihtiyaç vakti gelince birikimimi bıraktığım yerde bulamıyorum. Hal böyle olunca devletten bir güvence alamayan insanlar da “Aman ya OHAL ilan ettim ben, gitmiyorum işe mişe” diyemiyor çünkü geçinmek zorundasın. İnsanlara kuru kuru “Evden çıkmayın” demek yerine bunu kanun haline getirip onları geçim derdinden kurtarmak devletin elinde. Çünkü maalesef ki bazılarımız için hayat eve sığamıyor. İnsanlara ihtiyaç duyduğu desteği sağlayalım da, sonrasında bu virüsü kim nerede üretmiş, hangi komplolar kurulmuş, hangi kanallarla bize bulaşmış bunları daha sonra konuşuruz. 

Çok ısrarcıyız

Hangi kanallarla bulaştığını sonra konuşuruz da şimdi konuşmamız gereken bir kanal var; Kanal İstanbul. 8 Milyar bütçe ayrılan ve doğaya zararları saymakla bitmeyen projenin ihaleleri, tüm dünyanın gündemi Covid-19’ken yapılıverdi. Dünya ülkeleri bir bir büyüme rakamlarını eksiye revize ederken, ekonominin çökmemesi için tedbirler düşünürken bizim bu projeyi hayata geçirmeye çalışmaktaki ısrarımızı anlayamıyorum maalesef. En azından böyle bir zamanda, insanları hayatları pahasına çalışmaya teşvik etmek yerine, maliyeti maddi manevi bu kadar külfetli olacak bir projeden vazgeçilebilirdi. Çünkü eninde sonunda insan hayatı, devletlerin politikalarından daha üstündür. Önümüzü görmek şu günlerde hepimiz için çok zor.Belki siz de benim gibi “Ne olacak, ne olacak?” diye fazla telaşlanıp hayatı kendinize zindan ediyorsunuzdur. O zaman önce kendime sonra sizlere hatırlatayım, Bediüzzaman’ın da 17. Lem’a’da yazdığı gibi “Evet, insanın elindeki cüz-ü ihtiyarî ile işledikleri ef’allerinde, Cenâb-ı Hakka ait netâici düşünmemek gerektir.(…) Öyleyse, işte ey kardeşlerim! Siz de, size ait olmayan vazifeye harekâtınızı bina etmekle karışmayınız ve Hâlıkınıza karşı tecrübe vaziyetini almayınız.” Musibetin dinimize ve ibadetlerimize de dokunduğu bu günlerde, üstelik mübarek üç aylarda, evlerimize dönmeyi çokça dua, tövbe ve şükür etmek için fırsat bilip kendi vazifemizi yapmalıyız. “Demek dua, bir sırr-ı ubudiyettir. Ubudiyet ise hâlisen livechillah olmalı. Yalnız aczini izhar edip dua ile ona iltica etmeli. Rububiyetine karışmamalı. Tedbiri ona bırakmalı. Hikmetine itimat etmeli. Rahmetini ittiham etmemeli.” Ölmez, hayatta kalırsak haftaya görüşmek üzere; esen kalın!

Okunma Sayısı: 13305
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı