Kök Hücre nakli bugün dünyada uygulanan en etkili önemli tedavilerinden biridir. Hani şu anda değil, ama gelecekte her derde deva bir yöntem diyebiliriz. Bugün üzerinde durulan “kordon kanı, kök hücre nakli” çocukluk çağı için giderek önem kazanmaktadır.
1990 yılından beri her yıl üç ay İngiltere’de ciddi eğitim merkezlerine gittim. O zamanlar biz “kemik iliği kök hücre nakli” diyorduk, ama bu kemik iliği naklini anlatamıyorduk. Bize “Nereden çıktı şimdi kemik iliği nakli? Bunlar şovmen” diyorlardı! Bugün ise kemik iliği naklini herkes yapmak istiyor. Yirmi beş senede Türkiye’de yaşanan değişim bu, düşünebiliyor musunuz?!
Çocuklarda kansızlık ne demektir?
Bir çocuğun rengi soluk olduğu zaman aklımıza ilk gelen hastalık, kansızlıktır. Kansızlığın birçok türü var. En sık olarak rastlanılan türü ise, demir eksikliği anemisidir. Demir eksikliği anemisi, beslenme ve demir alımıyla alakalı olsa da, genel olarak en fazla çocuklar da büyümenin hızlı olmasına bağlı tüketimin çok olmasıyla alakalıdır. Ancak, lösemi de karşımıza kansızlıkla gelebilir. Geçmişte demir eksikliği ya da kansızlık diye tedavi edilen, altı ay boyunca demir verilen ama düzelmeyen çocuklara bize geldiğinde lösemi tanısı konduğunu görebiliyoruz. Lösemi de diğer bir bulgu ise eklem ağrısı ve romatizmadır. Amerika’da yapılan bir araştırma, lösemi tanısı konan çocukların %25’inin yanlış yere romatizma tedavisi aldıklarını gözler önüne seriyor! Neden? Lösemi kemik iliğinden kaynaklandığı için, hücreler kemiklerde ağrı yapar ve lösemi bu şekilde ortaya çıkabilir. Löseminin iki ana bulgusu kansızlık ve kemik ağrısıdır.
Lösemiyi biraz daha açarsak, nasıl anlatabilirsiniz?
Lösemi; kemik iliğimizdeki ana hücrelerin-normalde hepimizde bu ana hücreler var. Onlar olmadan alyuvarlar, akyuvarlar ve kan pulcukları olmaz-kontrolsüz çoğalması sonucu ortaya çıkan “Blast” dediğimiz hücrelerin, bütün organları ve dokuları etkileyerek yetersizlikler meydana getiren ve tedavi edilmediği zaman da maalesef ölümle sonuçlanan vahim bir hastalıktır! Her başlangıçtan sonra mutlaka çok hızlı ilerler. Bundan dolayı tüm kanserlerde erken tanı, erken tedavi lafını kullanırız. Bir hücrenin çoğalma hızı lösemide de oldukça yüksektir. Yani; bir, iki, dört, on altı… böyle gidiyor aritmetik şekilde. Dolayısıyla üç günde beş günde tümör iki katına çıkabiliyor. Karaciğere bir tane hücre yerleşti ve tanı koydunuz. Kemoterapiyi verdiniz, o hücreyi öldürdünüz. Tanı koyamazsanız eğer o hücre bir, iki, dört, on altı, her iki üç günde bir iki misli büyüyerek çoğalır ve karaciğeri kaplamaya başladı. Bir ay geciktiğiniz zaman bütün vücudu sarmış olur. Bütün vücudu saran bir marin hastalığın, yani löseminin, tedavi edilmesi de oldukça zordur. Bu yüzden beyaz küre sayısı 100 binin üzerine çıkan bir çocuğun tedavisiyle, beyaz küresi 10 bin-50 bin arasında değişen bir çocuğun tedavisinde risk faktörü olarak farklı diyoruz. 100 binin üzerindeyse eğer, “yüksek” diyoruz ve onu daha ağır, yoğun bir kemoterapiye sokabiliyoruz. Lösemi “Ateş” gibi başka klinik bulgularla da karşımıza gelebilir. Beynimizde Hipotelaspus da ateş merkezi vardır. Bu merkez normal seyrinde etkilenmezken vücudumuza bir enfeksiyon girdiğinde ya da yabancı maddeler dolaştığında onu hemen hisseder ve ateş ortaya çıkar. Ya da stokin dediğimiz bu bakterilerden ortaya çıkan, lösemide de bu çoğalan Blastlar bir yandan da parçalanıp ölürler ve ölen hücrelerden açığa çıkan o protein maddeleri kanda dolaşırken ateş merkezini etkileyerek ateş ortaya çıkarır. Bu yüzden “çocukta bir haftadan daha fazla süren bir ateş varsa, mutlaka Marin hastalığı ekarte edin” deriz. Tabiî ki Salmoralla Tifo dediğimiz ya da Brusella Malta Humması dediğimiz hastalıklarda da ateş bir haftadan fazla uzayabilir. Ama onların da testlerini yaptıracaksınız ve ekarte edeceksiniz. Bu yüzden böyle bir durumda en önemlisi hastanın periferik yaymasına bakılarak lösemi mi, değil mi diye anlamanız gerekiyor. Diğer yandan inatçı, antibiyotikle düzelmeyen bir akciğer enfeksiyonu da löseminin bir bulgusu olarak karşımıza çıkabilir. İkinci olarak trombositler dediğimiz kan pulcukları, bunlar normal de yapılamayacaktır. Çimlerin içinde ayrık otu ortaya çıktığı zaman ne olur? Normal çimleri yok eder. Lösemide de aynen böyle düşünün. Kemik iliğindeki bu üç ana seriyi de yok edecek şekilde baskılarlar. Şimdi ikinci seride pulcuklar da yok olunca ne olacak? Filmlere konu olan burun kanamaları ortaya çıkacak! Bazen kusmayla kanamalar, bazen büyük abdestle kanamalar beşinci altıncı önemli bulgularımızdır. En korktuğumuz şey de beyine kanamalarıdır. Lösemide bir trombosit ya da beyine kanama olduğu zaman tabii ki hayati tehlike arz eder. Üçüncü bulgumuz neydi anemiydi onu zaten en başta konuştuk. Bu hücreler çoğalıyor, organları etkiliyor ve organlar zamanla büyüyor. Mesela en sık gelen hastalıklar boynunda bezesi olan çocuklar. İlk verimli bulgulardan biridir bu. O halde boyunda, koltuk altlarında beze, karın şişliği, karaciğer, dalak büyüklüğüne bağlı bulgular daha delilli vakalar.
LÖSEMİ TANISI KOYMAK BAZEN ÇOK ZORDUR
Ülkemizde lösemiye dair tanıyı hızlı bir şekilde koyabiliyor muyuz? Hastalar bu kadar detaylı araştırmaya tabi tutuluyor mu?
Benim için elbette ki kolay, ama rutinde zor! Biliyorsunuz Amerika’daki doktorlar hafife alınması gereken insanlar değil. Aynı adamlar yüz tane löseminin yirmi beşini romatizma diye takip etmişler! Bizde de oldu, ben de görüyorum. Buraya gelen hastalar da, Amerika’da da “Anemi” diye takip ediliyor. Neden? Çünkü lösemi tanısını koymak bazen çok zordur. Kemik iliği yapana kadar iş uzayabilir. Neden? Hastanın beyaz küresi düşer, üç bindir, bir viral enfeksiyon geçirir ve aynı tabloyu meydana getirebilir. Bu günlerde-Morning enfeksiyon salgın diyoruz-viral enfeksiyon salgını var, çok sık görüyoruz. Lösemiye benzer hücreler, pedifenik yayma da yapabilir. Normalde kansızlıktan şüphelendiniz ve hemogram istediniz, ama yayma istemediğiniz sürece lösemi tanısı koyamazsınız. Pratikte en büyük sıkıntı pediferik yayma yapılmaması şu anda. Ücretli, rutin değil ama şüpheli durumlarda mutlaka yapılması lazım. Bana göre her hastada pediferik yayma, bir fizik muayenesi kadar önemli bir konu.
Lösemide tanı konduktan sonra nasıl bir tedavi süreci uygulanıyor? İlik naklini gerektiren durumlarda neler yapılıyor?
Şimdi klinik bulguları anlattık, fizik Bare bulguları anlattık, tedaviye giden pediferik yaymanın öneminden bahsettik. Beyaz küre yüksek olabilir, düşük olabilir, kansızlık olabilir, trombosit düşük olabilir... Bunlardan şüphelendik ve baktık Blastları gördük ya da başka bir çocuk hekimi gördü diyelim. Hemen bize Hematoloğa ya da Onkoloğa göndermesi lazım. Biz geldik baktık, şüphe doğruysa hemen hastaya kemik iliği yapacağım. Kemik iliğinde biyopsi ve askreasyonda bütün tablosunu göreceğim. Ayrık otu gibi o bomblastların yayıldığını takip edeceğiz. Sonrasında bu ne tür bir blasttır; akut blastik lösemi mi, akut biyonik lösemi mi, kronik lösemi mi buna bakacağız. Bunların tanımını morfolojik dediğimiz gözle mikroskopla yaparken özel boyalarla da onları ayırt etmeye çalışıyoruz. Ama bugün bu bile yetmediği için flow laboratuvarda ya da biz burada özel cd dediğimiz özel markurlarla hangi tip hücrenin hangi kökenden aldığını tespit edebiliyoruz artık. Genetik kromozomal çalışmalara kadar burada yapabiliyoruz. Özel Gaziosmanpaşa Hastanesinde löseminin her türüne en ufacık detayına kadar tahlil edecek her türlü sistemi kurmuş bulunmaktayız. Laboratuvarımızda hem genetik monoantikorlar, hem monoantikorlar, boyalar olsun hepsi mevcut. Tanıyı koyduktan sonra tedaviye hemen geçiyoruz. Tedavi löseminin tipine göre değişiyor. ALL’de daha farklı AML’de daha farklı tedaviler kullanılıyor. Bunları da risk gruplarına göre ALL’de “Düşük, orta, yüksek risk” üçe ayırıyoruz. Bu AML’de de böyle. Normalde düşük riskli bir ALL’nin kemik iliği nakline ihtiyacı yoktur, %90 tedavi ederiz. Yani geçici iyileştirme değil, köklü iyileştirme sağlıyor ve sizin gibi sağlıklı hale getiriyoruz. Hastayı iki yılda tamamen iyileştirebiliyoruz. Ama 2 ve 3’üncü dereceler yani orta ve yüksek risk ve de AML’de hastalığın tekrarlama şansı daha fazla. Bunlarda %50, %60 civarında tam kür sağlanırken yüzde %40, %50 civarında da relapse şansı var. Her relapsta hastalığında ciddi olması söz konusu. O zaman hastalığın bir ilave tedaviye ihtiyacı var. İşte burada harika bir tedavi sahneye çıkıyor; “Kemik İliği Kök Hücre Nakli”. Kök Hücre nakli bugün dünyada uygulanan en etkili önemli tedavilerinden biridir. Hani şu anda değil, ama gelecekte her derde deva bir yöntem diyebiliriz. Çünkü kök hücre naklinin giderek altına girdiğimiz noktalar da var. Kemik iliğinden aldığımız kök hücre nakli, kordondan aldığımız kök hücre nakli veya pediferik kandan aldığımız gibi... Farklı özelliklere göre tedaviler de yapabilmekteyiz. Bugün üzerinde durulan “kordon kanı, kök hücre nakli” -benim de ilgi saham- çocukluk çağı için giderek önem kazanmaktadır.
Ülkemize biri İstanbul’da bir diğeri de Ankara’da olmak üzere iki tane “İlik Bankası” var. Lösemi için bunun yeterli olduğunu düşünüyor musunuz?
Aslında iyi organize olursa yeterli olabilir. Sağlık Bakanlığı’nın Kızılay ile beraber üzerinde durduğu “Türk Kök” var. Onu biran evvel hayata geçirmesi gerekiyor. Bu çok iyi bir projedir. Ben burada kordon kanı bankası kurmak istiyorum mesela. Biz Türkiye olarak fakir bir ülke değiliz, ama paraları iyi kullanamıyoruz. Öyle yerlere paralar gidiyor ki, bir türlü faaliyete geçemiyor!.. Şöyle düşünün, önemini anlayacaksınız! Şimdi on tane lösemili çocuğun ancak üçüne ilik nakli yapabiliyoruz biz. İhtiyacı olan lösemili geri kalan yedi tane çocuğa donör bulamıyoruz! Önce İlik Bankasına müracaat ediyoruz, yoksa dünyaya... Bir Kordon Kanı Bankası olursa ya da çok geniş çaplı bir ilik fabrikası olursa, biz bunu çok kolayca oradan bulabiliriz. Bulamadığımız için o yedi hastayı kaybediyoruz! Dikkat! Türkiye’de şu anda üç binden fazla transplant yapılıyor. Demek ki bir üç bin daha yapılması gerekecek. Yapılamadan kaybedilen hasta sayısı ise iki-üç bin.... Şimdi; hayır, bilim, bilgi, birikim, hepsini bir araya koyalım. Bundan iyi hayır ve sevap bundan iyi bilim, bundan iyi tedavi olabilir mi?! İşte bunun mutlaka acil olarak işleve dökülmesi lazım.
KORDON KANI ÇÖPE ATILIYOR
“Kordon Kanı Kök Hücre Nakli” konusunda bizi biraz daha bilgilendirebilir misiniz lütfen?
Kordon kanı kök hücre, “Plesanta” yani çocuk eşi demek... Bu plesantanın içindeki kana kordon kanı diyoruz. Normalde çöpe atılıyor. Düşünebiliyor musunuz, atılan bu dokuda ne kadar büyük ganimetler, neler neler var! Hâlâ tam bilmiyoruz. Oradaki kök hücrelere çok ilgi duyuyorum. Laboratuvarlar kuruldukça bu konudaki araştırmalarımızı daha iyi hale getireceğiz. Orada ne hayatlar kurtulacak, göreceksiniz! Şu an çalışılıyor ama biz daha içine gireceğiz. Burada o laboratuvarları kuruyoruz. Şu an klinikteki kök hücre bölümünü bitirdim, bu çok önemli. “GNP” dediğimiz özel şartları olan özel laboratuvar bunlar. “GNP” laboratuvarlarda uzay astronotu gibi nonsteril sahada hücrelerle uğraşıp üretimler yapıyorsunuz. İnşaallah altı aya kadar bunu hayata geçireceğiz. Orada Kök Hücrenin her şeyini gayet güzel inceleyeceğiz. Benim saham olan “kordon kanıyla” ilgili orada epey çalışma yapacağız diye düşünüyorum.
Size bu konuda kolaylıklar ve başarılar diliyoruz. Ülkemizdeki İlik nakillerinde başarı oranı nedir? “Yüzde yüz başarıyoruz” gibi bir kesin kanı, düşünce var mıdır?
Değil! Bizim kliniği gezdiniz mi bilmiyorum? Pediatri’de Türkiye’nin en iyi kliniğidir. Gerçekten çok özel bir kliniktir. Bundan yirmi sene önce dünyada ve Türkiye’de ilik nakli çok bilinmiyordu, çok az yerde yapılıyordu. Ben, yirmi dört yıldır bu iş ile uğraşıyorum. Düşünün, 1990 yılından beri her yıl üç ay İngiltere’de ciddî eğitim merkezlerine gittim. O zamanlar biz “kemik iliği kök hücre nakli” diyorduk, ama bu kemik iliği naklini anlatamıyorduk. Bize “Nereden çıktı şimdi kemik iliği nakli? Bunlar şovmen” diyorlardı! Bugün ise herkes kemik iliği naklini yapmak istiyor. Yirmi beş senede Türkiye’de yaşanan değişim bu, düşünebiliyor musunuz?! Peki % 100 tedavi midir? Hayır! Ama % 90’a kadar çıkıyor. Az mı? % 100 ölecek diye bakılan bir hastada, % 90 bir sonuç almak büyük bir şey.
SAĞLIK BAKANLIĞI “ÖRNEK TEŞKİL EDECEK” YER REFERANSI VERDİ
Kemik iliği nakli yapılan bir hasta nakil sürecinde ve sonrasında nelere çok dikkat etmeli?
Beslenme, ruh sağlığı, temizlik; bunlar çok önemli. Beslenmede -sterenotropik diyet diyoruz- hastanın yemeği tamamen kapalı kaplarda pişirilecek ve önünde açılacak. Yani dışarıdan hiç bulaş istemiyoruz. Hazır gıdalar, dışarıdan lahmacun, yeşillik, çiğ sebzeler ve meyveler ilk dönemde yasak! Hasta bir odada izole vaziyette bir ay kalıyor. İçeriye girerken pilot vaziyetindeyiz. Bizim sistemimizde dışarıdan mikrop giremediği için bizonu kaldırdık, sadece elimizi yıkayıp, maske takıp içeriye giriyoruz. Ama eskiden üzerimizdeki her şeyi değiştirebiliyorduk. Merkezimiz Türkiye için de çok kazanç. Böyle bir merkez başka bir yerde yok. Sağlık Bakanlığı gezip ruhsat verdiğinde, burası içinde “örnek teşkil edecek” şekilde referans göstereceğini belirtmişti.
İSTANBUL’DA 5 ÇOCUK HASTANESİ VAR
İlik nakli operasyonları neden devlet hastanelerinde değil de özel hastanelerde yapılıyor? Maddî durumu yeterli olmayan aileler için herhangi bir destek veriliyor mu?
Bu konuda içiniz rahat olsun. Biz kliniğimize ciddî anlamda maddî yatırım yaptık. Devlet şu anda bu parayı bir üniversite hastanesine ayıramıyor. Sekiz-on milyon dolara mâl oldu bizim çocuk ve erişkin kliniğimiz. Bunun karşılığında özel kliniğin de tabiî ki bir beklentisi oluyor. Paket programları var. Devlet, özel hastanelere bunun iznini verdi ve yolunu açtı. Özel hastaneler de bunun yatırımını yaptılar ve hâlâ da yapıyorlar. Devlet hastanelerinde de bunu yapabilirsiniz, ama çoğuna yapıp da özel hastanelerin önünü kesersen, bu kadar yatırım boşa gider. Yazık değil mi? Burada bir denge kurmak lazım. Dengeli olmak kaydı ile, devlet hastanelerinde de bu işlemlerin yapılması desteklenmelidir. Fakat özel hastanelerin yatırımlarını da öldürecek kadar olmamalı. O zaman, neden müsaade edildi, neden ruhsat verildi diye sorulur doğal olarak! Bize de yazık. Buraya 1,5 sene emek verdik, sistem değiştirdik. Bunlar da önemli şeyler. Yedi bölgede yedi büyük “transplat merkezi” olsun üniversitelerde diye yıllar önce tavsiye etmiştik. O zamanlar özel hastanelerin lafı bile edilmiyordu. Şimdi çocuk branşında dört tane Avrupa yakasında var, bir tane de karşı yakada. Beş tane sadece İstanbul da var. İki tane de devlet kurmaya çalışıyor, etti yedi. Eskiden hastalar kuyruktaydı şimdi ise hasta arıyoruz.
Röportaj: Melek Şafak
[email protected]
Haber Merkezi