*Mesaj sahibinin kimlik bilgileri bizde mahfuzdur.
Size bu mektubu defaatle yazdım, yırttım, tekrar yazdım. İlk mektubu kardeşimi aldıkları gün yazdım. Kapıyı iki yaşındaki yeğenim açmış. Ben gittim karşımda üç erkek bir bayan. Kardeşimi soruyorlardı. Evde hiç erkek yok. Eşime darbe sonrası 52 kişi ile birlikte gözaltı sonrası hapis. 18 gün süren gözaltı süreci. Bir okulun spor salonunda 200 küsûr kişi. Arada paravanlarla bölme, 1-2 tuvalet aktif, banyo yok. Kıyafet veremiyoruz. 10 gün nerede olduklarını dahi bilemiyoruz. 10 günden sonra Türk-Eğitim-Sen başkanından haber alabildim eşimin spor salonunda olduğunu. Avukatlar dâvâya bakmak istemiyor. Bazı avukatlar en az 30-40 bin TL istiyor. Mal varlıklarımıza el konulmuş. Gayrimenkul olarak zaten ödemeli TOKİ daire, kredili araba. Eşim Ankilozen Spondolit hastası. Günaşırı iğne yapıyor kendisine. İğnesi ve ilâcı verilmiyor. 1 Eylül, 52 kişi adliyedeki mahkemede 46’sı birden tutuklanıyor. Gerekçe, darbeye teşebbüs ve terör örgütüne üye olmak. İftiracı ise rektör ve danışmanlar. Suç aleti olarak evde fotoğraflanan 2 adet Yeni Asya Neşriyat’ın Risale-i Nur’u. Eşim Türk-Eğitim-Sen’e üye. Bank Asya’nın DİT kartını İstanbul Üniversitesi vermiş.
Ama Türkçe olimpiyatlarına katılmış. Hiç gitmediği İzmir’in sesli militanıymışmış. Gelelim kardeşime. Kardeşim de ev hanımı. 3 çocuğu var. Eşim içeride olunca eşi de kolejde öğretmen olduğu için çalışmıyor. Bana maddî manevî destek için gelmişlerdi. Enişte çocukları bıraktı memlekete gitti. Benim 2, kardeşimin 3; 5 çocuk 2 bayan. Polisler kapıda. ‘Komşulardan çağırır mısınız?’ diyorlar. Apartmanımız ünv. apartmanı. Hepsini de çok yakından tanıyorum. Risale-i Nur cemaatinden çoğu. Geçen Ramazanı birlikte geçirdik damda iftar, teravih, sohbet. Çocukları gönderdim ‘bir erkek gelebilir mi?’ diye. Kapı duvar. Pencerelerin arkasından bakıyorlar. Kız kardeşimi de meçhule götürdüler. Avukat dahi görüşemiyor.
Mersin’e götürüldüğünü yanından çıkan bir bayandan öğreniyoruz. Polisler kardeşimi alınca komşulara gittim. ‘Benim terörist olmadığıma şahit de mi olamadınız. Hani uhuvvet, hani muhabbet?’ Komşuma geçenlerde telefon dolandırıcıları gelmişti de seni Akçakale’ye götüreceğiz dediklerinde benimle gitmeyi düşünmüş. Diğer bir komşuma ‘’Hocam’’ dedim ‘’Eşimin en yakın arkadaşı değil misiniz? Komşu değil miyiz? Aynı kitabı okumuyor muyuz? Hani birler, hani tesanüd? Sadece aşağıda neler oluyor diye bakmak da mı zor?’’ Cevap ‘’Korkuyoruz, siz de bizi anlayın.’’ Bir başka komşuma gittim ‘’Hocam isimleri verdiğiniz söyleniyor, doğru mu?’’ ‘’Kesinlikle hayır, ben öyle yapar mıyım?’’ Bunu söyleyen kişi de bir cemaatten hem seyyit.
Sonradan ismini mahkemede maalesef ki okuyoruz. Ve eşimin diğer bir arkadaşı bölümden. Kendisinin ifadesiyle Süleyman Efendi’nin talebesi. Onunla da görüşüyorum, tutanaktan bahsetmeden. Hem de üniversiteden hocam. ‘’Hocam’’ diyorum ‘’Eşim, ben hem öğrenciniziz; hem eşim mesai arkadaşınız. Yıllardır bizi tanıyorsunuz.’’ Yüzüme karşı methiyeler dizdi.
Kardeşim de gitti, 5 çocuk tek başımayım. Komşular selâm dahi vermiyor. En yakın arkadaşlarım ne arıyor ne soruyor. Erkek kardeşimi de kolejde müdür yardımcısı diye alıyorlar. Ailem bir Avrupa ülkesinde din görevlisi. Ben üniversite mezunuyum, fakat hiçbir işe giremiyorum. Maddî gelirim yok. Sosyal Yardımlaşma Vakfı FETÖ’cülere yardım etmiyor. Ailemden gelen para ve benim gibi mağdur insanlarla paylaşıyoruz ekmeğimizi. Lojmanlardan atılanlar, işine son verilenler. Çocuklarımıza okullarda ‘teröristin oğlu’ diye hakaretler ediliyor. Suçlamalar aynı, ama hiçbirimizde terörist olduğumuza dair ne bir delil, ne bir kayıt. Erkek kardeşimden götürülen suç aleti atlama ipi ve Kur’ân-ı Kerîm’den çıkan takvim yaprağı. Arkasında Osmanlı’da ihtilâller yazıyormuş. Oysa takvim yaprağı gelinimizin ölüm tarihine ait. Bunları dahi ispatladık. Kız kardeşimin suçu mu? Kur’ân öğretmek, sohbet yapmak, öğrenci evine erzak götürmek. 24 Eylül’de tutuklandı. 9 ay iddianame hazır değil. Neyle suçlandığını dahi bilemeden 9 ay. Sonrası suçlama bu. Bir iftiracı olmuş ve bunları söylemiş. Çocuğu 2 yaşındaydı. Şimdi 3 yaşında. Kardeşimin bebeği var diye ağlarken By-lock’tan içeride 7 günlük bebeğiyle bir bayan. Şimdi bebek 1.5 yaşında. Annesini ememeden geçen 1,5 yıl. İddianamesini okudum bayanın. Yazışmalar var. Ben felan şuradayım, bu duâyı okur musun falan. Yurt müdürü imiş. Eşimin koğuşundan birini KOM’a geri getiriyorlar. Hapishanede sular akmıyor. 10 kişilik koğuşta 60 kişi, sonra 50, sonra 35. Hem de aylarca. En son yapılan zulüm ise bayanları dâvâya kelepçeli götürüyorlar. Kelepçeler sabah 8’den akşam 8’e kadar hiç çıkmıyor.
Namazı dahi o şekilde kılıyorlar. Geçen hafta da gelinimiz için geldiler. Önce dayımı gözaltına aldılar By-Lock’tan sonra yazışma gelinin çıkınca onu bıraktılar. Gelin kaçtı. Emniyet çocukların okuluna baskın yaptı annelerini aramak için. Çocuk müdürün odasına çağırılıyor ve sorguya çekiliyor. Yaş 11. Diğer çocuk okula bizsiz gidemiyor üç aydır. Kapıda bekliyoruz yavrucağı, yaş 9. Kızlarımız, oğlanlarımız hepsi travma geçiriyor. Eşim hapisten çıktı. Lâkin arkadaşlarının yaptıklarını hazmedemedi ve cinnet geçirdi. Şu an ayrı yaşıyoruz. Başka bir dayım (62 yaşında) kardeşi içeri alınınca kanser oldu. Doktor üzüntüden diyor. Allah’ım dayanamıyorum. Hapislere değil bu yapılanlara.
Polislerin tahkirleri. Kimsenin bir açıklama yapmaması. Müslüman kardeşlerimizin sessizliği. Biliyor musunuz 12 Eylül’de dayım (Ali A. [Zübeyir Abinin arkadaşı]) işinden olmuş hapse atılmıştı. 28 Şubat’ta bizler okullarımızdan, işlerimizden olmuştuk. Hapisteki kardeşim İHL mezunu diye sınava girerken dezavantajlı girmişti.
Üniversiteden de başörtülü diye atılmıştı. Mersin’de MY akrabamız onun gelini de avukat 9 ay içerideydi. Şimdi ise ev hapsinde. Suçu kurumların avukatı olmak. Kurumu açan eski bakanlardan biri. Bir zamanlar zulmü yapanlar solculardı. Şimdi namaz kılan, alnı seccadeli insanlar.