Hak ve Adalet Platformu üyelerinden Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu, sessiz bir çoğunluğun olduğunu belirterek, “Halkın vicdanı ‘hayır’ diyor. Tüm mazlumlar ‘hayır’ diyor” ifadelerini kullandı.
‘Hak ve Adalet için Hayır’ paneline katılan Hak ve Adalet Platformu üyelerinden Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu, “Halkın vicdanı ‘hayır’ diyor. Tüm mazlûmlar ‘hayır’ diyor. İşte biz böylesi bir ortamda, gerçek anlamda sessiz çoğunluğun sesi olmak için ve korkan, çekinen büyük bir çoğunluğun sesi olmak için ortaya çıktık ve bir platform kurduk ve inşallah çalışmalarımıza devamda edeceğiz” dedi. Hak ve Adalet Platformu tarafından İstanbul Fatih’te düzenlenen ‘Hak ve Adalet için Hayır’ Paneli 18 Mart Cumartesi günü yapıldı. Panele OHAL kapsamında KHK’larla ihraç edilen Prof. Dr. Cihangir İslam, Hak ve Adalet Platformu üyesi Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu ve eski AKP Genel Başkan Yardımcısı, insan hakları aktivisti ve akademisyen Fatma Bostan Ünsal konuşmacı olarak katıldı. Hak ve Adalet için ‘hayır’ kampanyası başlattıklarını belirten konuşmacılar, yaşanan hukuksuzlukları ve getirilmek istenen ‘Cumhurbaşkanlığı Sisteminin’ sakıncalarını anlattılar.
Böyle söylemler çok yanlış
Panelin açılış konuşmasını yapan Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu, 16 Nisan referandumunun ‘bu toprakların kaderinde önemli bir yeri’ olduğunu, Cumhurbaşkanı ve hükümet üyelerinin bir takım dinî argümanları kullanarak vatandaşa seslendiğini hatırlatarak, “Bunun bir iman küfür, dini dinsiz çatışması olmadığını biliyoruz, ama böyle söylemlere sığınarak çok yanlış bir iş yapılıyor” dedi.
Kutuplaşma çağrısı yapmıyoruz
“Dinin siyasî hayatta istismar edilmesini önlemek için hak ve adalet çerçevesinde” görüşlerini dile getirdiklerini vurgulayan Dr. Gergerlioğlu, “Kutuplaşma istemiyoruz. Böyle bir kutuplaşma zemininde bir referanduma götürülemeyeceğini düşünüyoruz. Hak ve Adalet Platformu olarak bunun herkes için farklı bir seçim olduğunu, ‘evet’ diyenin de, ‘hayır’ diyenin de bu ülkenin vatandaşı olduğunu söyleme ihtiyacı hissettik. Bizim çağrımız bir kutuplaşma çağrısı değildir, insanları din dışı etme ilân çağrısı değildir, insanları vatan haini ilân etme çağrısı değildir” şeklinde konuştu. Türkiye’nin demokrasiye çok ihtiyacı olduğunu belirten Dr. Ömer Gergerlioğlu, “Kürt sorunu, Alevî sorunu, din ve vicdan özgürlüğü sorunu, düşünce özgürlüğü sorunu ve benzeri insan hakları alanında çok sorunlarımız var ve bunlar son yıllarda artmaya başladı. Bir insan hakları alanındaki gelişmeleri desteklerken, son yıllarda insan hakları alanındaki sorunlar artmaya, sorunlar çözümsüz bırakılmaya başlandı” ifadelerini kullandı.
Toplumdan feryatlar yükseliyor
Günümüzde yaşananların 28 Şubat’tan beter olduğunu ifade eden Gergerlioğlu, “OHAL ilân edildi ve OHAL gerçekten son derece kötü Kanun Hükmünde Kararnamelerle yürüdü. 102 bin insan işinden ihraç edildi, 107 bin kişi açığa alındı şu anda atılmayı bekliyorlar, 41 bin kişi şu anda tutuklu, siyasî partiler üzerinde çok büyük baskılar var, düşünce özgürlüğü üzerinde çok baskılar var. Yine 6 bin 500 civarında dernek kapatılmış durumda, 150’den fazla gazeteci şu anda tutuklu, iki bin 500 civarında gazeteci işsiz. İnsanlar konuşmaya korkuyorlar, görüşlerini, fikirlerini belirtmeye korkuyorlar. Bir korku ortamı var. Her geçen gün artan hukuksuzluk hayatımızı zindana çeviriyor, insanları sorgulamadan, yargılamadan mahkûm ederek terörist ilan eden bir KHK cinayetiyle karşı karşıyayız. Toplumun her yerinden iniltiler, feryatlar yükseliyor. Belki bunlar çok böyle sokağa dökülerek gösteriler yapıcı tarzda değil, ama hepimiz artık bunu çok iyi biliyoruz” dedi.
Medya ‘evet’e çalışıyor sokak ‘hayır’ diyor
Korku ortamının hakim olduğu ortamda Türkiye’nin dünyadaki demokrasi, insanî ve hukukî gelişilmişlik endekslerinde sürekli gerileme halinde olduğunu hatırlatan, Gergerlioğlu, yeni anayasa değişikliğindeki sakıncalarını dile getirdikten sonra, “Medya, televizyon, devlet tüm kurumlarıyla, belediyeler hepsi ‘evet’ yönünde orantısız bir çalışma yaparken, sokak ‘hayır’ diyor. Halkın vicdanı ‘hayır’ diyor. Tüm mazlûmlar ‘hayır’ diyor. İşte biz böylesi bir ortamda, gerçek anlamda sessiz çoğunluğun sesi olmak için ve korkan, çekinen büyük bir çoğunluğun sesi olmak için ortaya çıktık ve bir platform kurduk ve inşallah çalışmalarımıza devamda edeceğiz” dedi.
Venedik Komisyonu AKP’yi de korumuştu
Panele konuşmacı olarak katılan Fatma Bostan Ünsal, ülkemizde son yıllarda yaşanan siyasî, sosyal, hukukî gelişmelerle ilgili Venedik Komisyonu’nun hazırladığı rapora dikkat çekerek, Cumhurbaşkanı ve hükümetin bu rapora verdiği tepkinin haksızlığı vurguladı. Ünsal, “Venedik Komisyonu tarafsız duruşuyla bilinen bir komisyon. Gerek Ak Parti’nin kapatılma dâvâsı söz konusu olduğunda kapatılmaması gerektiğini söylemişti. Yine 2010’da anayasa referandumunda HSYK değişikliğiyle ilgili destekleyici tarzda hükümleri olmuştu” dedi.
Özgür bir ortam yok
Referanduma OHAL döneminde gidildiğinin altını çizen Ünsal, “Herkesin özgürce görüşlerin ifade edileceği bir atmosferin olmadığını görüyoruz. Sonuç ne olursa olsun insanın içine sinmeyeceği bir ortam. Her halükârda haklı olarak şikâyet edilebilecek bir zemin söz konusu” dedi. Anayasa değişikliğiyle ilgili temel hususlara çok büyük eksiklik olduğunu görüyoruz” şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı tek başına OHAL ilan edebilir
Anayasa değişikliğiyle ilgili temel hususlarda çok büyük eksikliklerin olduğunu belirten Fatma Bostan Ünsal, “Önerilen sistemde cumhurbaşkanının OHAL ilân etme yetkisi olduğunu biliyoruz. OHAL koşullarında yaşamasak belki bu kadar önemsemeyecektik. OHAL şartlarında yaşamamız ve bazı yetkililerin bundan çok memnun olması, devam ettirmek istemesi aslında alarm zillerinin çalmasına yol açmalı bizim için. Bir tek kişinin reyine bırakmak OHAL’i, Anayasa Mahkemesi’nin son dönemdeki OHAL döneminde çıkartılan kararnamelerle ilgili herhangi bir yetkisinin olmadığı şeklindeki yeni içtihadı, ki eski içtihadını da çiğnemiştir bu anlamda, bu yetkiye özel bir önem vermemiz gerektiğini gösteriyor. Cumhurbaşkanının OHAL döneminde OHAL ilân etmesi ve bu dönemde çıkartacağı kararnamelerin hiçbir yargısal denetime tabi olmayacağını bize göstermektedir” diye konuştu.
İdarecilerin sorumluluğu kaldırıldı
Ünsal, OHAL döneminde çıkartılan kararnameyle, yöneticilerin OHAL döneminde yaptıkları işlemlerle ilgili olarak idarî, malî, cezaî sorumluluğa sahip olmadıklarına dikkat çekerek, “Bu ifade aslında çok tehlikeli. Bunun şöyle bir pratiği de olmuştur; Trabzon’da işkence gördüğü için yargıya başvuru yapmış bir mağdura verilen cevap şudur: ‘OHAL dönemi olduğu için bu kararnamede de belirtildiği için yargısal denetim olamaz’. Yani düşünün insanlığın bütün kazanımları bir OHAL yani bir tek kişinin bir kararıyla sıfırlanabilecek durumdadır” dedi.
Türkiye’yi geriye götürecek
Ünsal son olarak şunları söyledi; “Kısaca başa dönüyorum Venedik Komisyonu’nda ifade ettiği gibi bu hükümler Türkiye’yi geriye götürecek hükümleri barındırmaktadır ve hatta 96 yılı bize 28 Şubat’ı hatırlatır. Türkiye’yi yeniden gözlem altında ülke olmaya götürecek hükümleri barındırdığını düşünüyorum ben de Venedik Komisyonu gibi.”
Başkanın görev süresi belli değil
Anayasa teklifini hiç beğenmediğini belirten Prof. Dr. Cihangir İslam ise, “Bayram değil seyran değil, biz, ne oldu da bugün başkanlık sistemini tartışmaya başladık” diye sordu. Getirilmek istenen sistemde hukukî olarak pek çok boşluk ve bilinmezin olduğunu anlatan İslam, “Hukuk metinleri su sızmaz şekilde, en kötü niyeti de engelleyecek biçimde olmalıdır” dedi.
Sarayın 15 Temmuz’u farklı
15 Temmuz’da, halkın da direnişiyle, Türkiye’nin uçurumun kenarından döndüğünü vurgulayan Prof. Dr. Cihangir İslam şöyle konuştu: “Fakat bunun okunması beni yordu. Bir sarayın minik penceresinden görünen 15 Temmuz var. Bir de sokaktaki 15 Temmuz var. Saraydakini bilmiyorum, hiç adım atmadım. Ama sokaktaki 15 Temmuz ne yaptı? Bu toplum o gece HDPlisiyle, MHPlisiyle, CHPlisiyle, Ak Partilisiyle sokaktaydı. Ve HDP’li ve MHP’li insanlar el ele o gün birlikte bir direndiler. Sokaktaki 15 Temmuz bu toplumda kampların o duvarlarını yıktı. Panik gerçekten bundan sonra başladı. Sabaha karşı 4 partide çıktı mı arkadaşlar? Ak Parti, Cumhuriyet Halk Partisi, HDP ve MHP bu dört partinin mecliste ortak bildirisi. Bir ya da iki gün sonra Yenikapı’ya gittik. Öyle değil mi? Kaç parti gitti Yenikapı’ya? 3! Kimi? HDP’yi yolda bıraktık. Sonra dedik ki anayasayı değiştirelim bir teklif hazırlayalım. Kaç parti katıldı, kaç parti hazırladı bu teklifi? 2! CHP gelmedi. Bu MHP ve Ak Parti koalisyonunun anayasaya bir giydirme teklifidir arkadaşlar. Bir karambol devreye girdi. Oylara göre nolacak? Devlet Bey de, Kemal Bey gibi dışlanacak. Ak Parti yoluna devam edecek. Ve başkanlığa oturduğu gün de artık, tek partiden tek adamlık görevine geçmiş olacak. Neden bunu yapıyor Ak Parti? Çünkü muhtemelen çoğunluğu kaybedeceğini biliyor. 15 Temmuz akşamı, Türkiye’de siyasetin şartları artık değişti. Yani ben bundan sonra kamplaşan partilerin ayakta duracağını zannetmiyorum.”
Haber: Ülker Yılmaz Caba