“Yakın Tarihin Saklanan Gerçekleri” seminerinde konuşan Tarihçi Araştırmacı-Yazar Latif Salihoğlu, tarihi gerçeklerin gizli kalmayacağını söyledi.
Demokrat Eğitimciler Derneği’nin, Yeni Asya Vakfı’nda organize ettiği “Yakın Tarihin Saklanan Gerçekleri” seminerinde konuşan Tarihçi Araştırmacı - Yazar Latif Salihoğlu, Yakın tarih ile ilgili orijinal belgeler ve bilgilerin elinde olduğunu söyleyerek tarihi gerçeklerin gizli kalmayacağı vurgusunu yaptı. Yoğun katılımın olduğu seminerde, Risale-i Nur’un sadeleştirilmesi, Bediüzzaman Hazretleri’nin Latin alfabesine bakış açısı, Fevzi Çakmak ve gerçekler, Demokrat Parti’nin üzerine oynanan oyunlar gibi konular işlendi.
Bediüzzaman Latinceye izin vermiştir
Nur Talebelerinin Kur’ân harflerine karşı olmadığına belgelerle yorum getiren Salihoğlu şunları söyledi: “Elimde 2 tane belge var. Bir tarafı Osmanlıca bir tarafı Latince. Bir de böyle bir deneme yapıldı. Bediüzzaman Hazretleri aslını bozmamak kaydıyla Latinceye izin vermiştir. Bazı talebeler kesinlikle Latince olmaz dedi. Bu sıkıntı tam 50 sene devam etti. Sonra herkes bir tarafı Latince, bir tarafı Osmanlıca telif etmeye başladı. Hiçbir Nur Talebesi Kur’ân harflerine karşı değildir. Zaten Kur’ân harfleri Latince baskılarda da vardır. Yeni Asya olarak karar aldık; Risale-i Nur’un bütün eserlerini basmak. Ve bunların içinde Osmanlıca da var. Huruf-u Kur’ân okunmasından şeref duyarız.”
Sadeleştirme, Risale-i Nur’u bozmaktır
Sadeleştirmenin Risale-i Nur’a baştan aşağı zarar verdiğini dile getiren Salihoğlu, “50 sene boyunca Yeni Asya Osmanlıcaya karşıymış gibi davrandılar. Bu yıllar bir sancı olarak yaşandı. Tahrifat, tekelleştirme, sadeleştirme vs. her birinin ömrü ayrıdır. Her şey Cenab-ı Hakk’ın inayeti ve tasarrufu altındadır. Meselâ sadeleştirme adı altında yapılan şey, aslında Risâle-i Nur’u baştan sonra tahriftir, bozmaktır. Bu tahrif, aynı zamanda dehşetli bir tahriptir. Evet, bir hak dâvâya dıştan yapılan saldırı değil, daha çok içerdeki tahrifat zarar verir, verebilir. Dolayısıyla, “Risâleler daha iyi anlaşılsın diye sadeleştirildi” iddiasının bizim nazarımızda zerrece bir kıymet-i harbiyesi yoktur. Bu tür iddialara, ancak saftirik kimseler ile aklını başkasının cebine koymuş “muharrik-i bilvâsıta” mizaçlı kimseler inanabilir. Bizi buna kimse inandıramaz ve asla inanmayız” şeklinde konuştu.
Tarihçi Araştırmacı - Yazar Latif Salihoğlu
Bugünkü iktidarın kurucusu
Fevzi Çakmak’ın bugünkü siyasetin başı olduğuna vurgu yapan Latif Salihoğlu şunları söyledi: “Fevzi Çakmak ile ilgili elimde belgeler var. 37-38 yılında 50 bin askerle harekâtı sağlayan kendisi. İlk defa bir kadın pilot, Fevzi Paşa’nın emriyle kendi halkını bombalıyor ve ödüllendiriliyor. 9 filo ile dağa kaçmış olanları vuruyor. Ve Fevzi Paşa diyor ki, ‘canlı namına bir şey bırakmayın. Çocuklar kurtulursa onları da mal olarak dağıtın.’ Bırakın Müslümanlığı, insanlıkta böyle bir şey yok. Fevzi Paşa siyasî düşünce yakınlığı sebebiyle bunları yapmıştır. Bugünkü iktidarın da fikren kurucusudur. Bugün ülkeye hâkim olmaya başlayan “militarist siyaset”, vaktiyle başını Mareşal Fevzi Çakmak’ın çektiği “Milletçiler siyaseti” ile önemli ölçüde bazı benzerlikler arz ediyor. Bunu herkese de ispat edebilirim.”
Demokrasi denemesine ilk darbeyi vurmuştur
Demokrasiden ve Fevzi Paşa’nın yaptıklarından bahseden Salihoğlu, “Dersim olayında da bütün suç İsmet İnönü’ye yüklendi. Dersim olayını anlatıyorsun, Fevzi Paşa’ya toz kondurmuyorsun, bu tarafgirliktir. Bu merdut bir siyasettir. Ya Dersim olayından bahsetme, ya da gerçekleri anlat. Fevzi Paşa, zâhiren dindardı. Ne var ki, dindarların anasını ağlatan yine kendisi oldu. Hilâfetin, Medreselerin kapatılmasına, Ezanın, Kur’ân’ın ve her türlü İslâmî şeâirin yasaklanmasına ses-sedâ çıkarmayan Mareşal Paşa, Türkiye’deki ilk demokrasi denemesine ilk darbeyi vurmaktan da geri durmamıştır. Velhasıl, günümüzün hâkim siyaseti, birçok yönüyle, ama özellikle “dindar-milliyetçi” ittifakının patentini taşıyan “Milletçiler siyaseti” ile 1940-50’lerdeki Mareşal Fevzi Çakmak’ın başını çektiği siyasî yapıyı andırıyor. Resmî Mareşal Paşa’nın çok isteyip de yapamadığını, günümüzün sivil paşaları yapmaya çalışıyor” şeklinde konuştu.
Demokrat Parti, yıkıcı tenkitlere maruz kaldı
Demokrat Parti’nin maruz kaldığı olayları belgelerle anlatan Salihoğlu şunları söyledi: “Binbir emek sarf ederek, çetin badireleri aşarak ve büyük bedeller ödeyerek iktidara gelen (14 Mayıs 1950) Demokrat Parti iktidar süresi henüz daha bir senesini ancak doldurmuştu ki, hiç umulmadık saldırılara ve yıkıcı tenkitlere maruz kaldı. İşin acip, garip tarafı şudur ki: DP’ye yönelik tenkitlerin en tahripkâr olanları, dost diye bilinen dindar-muhafazakâr kesimden geliyordu. Tam da Millet Partisi’nin kuruluşuyla (1948) yeniden yayın hayatına başlayan ve bu partinin adeta neşir organı gibi davranan Sebilürreşad ile, ondan çok ileri derecede bir tarafgirlikle DP’yi yıpratmaya yönelen Büyük Doğu mecmuası, söz konusu yıkıcı tenkitlerin başını çekiyordu.
Demokrat iktidarının daha birinci yıl dönümünde neşredilen bu iki yazıdan biri, DP’nin CHP’den çok daha büyük bir “Tehlike” teşkil ettiği hususu, tam 15 madde halinde sıralanıyor. Diğer yazıda ise, “Mukaddesatçı Türk!”e hitap edilerek, iktidara gelmek için yeni bir partinin, “Büyük Doğu Partisi”nin kurulmasının artık şart ve zaruret halini aldığı uzun uzun ifade edilmeye çalışılıyor.”
HABER: Kübra Ünüvar
[email protected]
FOTOĞRAFLAR: ERHAN AKKAYA - Yeni Asya
Haber Merkezi