"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Siyaset halktan koptu, devletin uzantısı oldu

19 Eylül 2024, Perşembe 10:51
Gazeteci yazar Mehmet Altan, “Siyaset halkın taleplerini, sıkıntılarını giderecek bir kurum olmaktan uzaklaşıp devletin uzantısı haline geldi. Hiçbir ciddi rapor Meclis genel kuruluna inmedi” dedi.

Haber: Nurseza Parlakoğlu - Seyhan Şentürk

Gazeteci Yazar Mehmet Altan, Medyascope’ta Ruşen Çakır’ın konuğu oldu. Ekonominin durumunu değerlendiren Altan, “Makine kırıldı, Merkez Bankası’nın bağımsızlığını, özerkliğini, saygınlığını ortadan kaldırdığın vakit orada ekonomi diye bir şey kalmaz. Onun için hepimiz uçurumdan düşmeye başladık. Ve henüz hala dibi de görmedik. Uçurumdan düşmeye devam ediyoruz fakat sanki böyle bir şey yokmuş gibi analizler yapılıyor. Ben bu dönemi Balkan savaşlarına benzetiyorum bütün o Osmanlı Devleti’ndeki çöküntünün aynısını bir tur sonra yaşıyoruz. 1912-1913 arası Balkan Savaşları döneminde de Osmanlı çökerken de sarayın etrafında ya da İstanbul basınında bir sürü şey yazılıyordu hayat normalmiş gibi bir görüntü vardı. Ama sonra pat diye Osmanlı çöktü. Temel hiçbir şeyin konuşulmadığı gerçek ekonominin gündem olmadığı bir durum” ifadelerini kullandı. 

Gerçek problemler konuşulmuyor

Altan şunları söyledi: “İhracatımızdaki nitelikli ileri teknolojik ürünlerin payı torpilli olarak yüzde 3. Geçen gün TÜSİAD’ın raporunda söz ediliyordu. 20 yıl önce Vietnam’ın ihracatının içindeki nitelikli teknolojik mallar 2 milyar. 20 yıl içinde 137 milyar dolara çıkarmışlar. Bunu nasıl yapmışlar? Eğitimi yeniden oluşturarak. Yani para üstünden bir konuşmalar oluyor bunun bir manası yok çünkü paramız yok bizim. Parası olan bir yüzde 20 var. Onun dışında peki bu yüzde 80 niye fakirleşiyor, bu toplum niye biçip üretemiyor? Bunun temel iskeletindeki aksaklık ve bozukluk nedir? Bunun asla konuşulmadığı, temel iktisat parametrelerinin konuşulmadığı doğru yürüyemeyen ağır aksaklıkları olan bir vücudu hiçbir sorunu yokmuş gibi analiz eden bir sürü şeyler konuşuluyor.”

Tuzu kurulara dokunulmuyor

Orta sınıfın yok olduğuna dikkat çeken Altan, “Orta sınıf son gelir dağılımını 10 15 yıllık süreçte izlediğim vakit nüfusun en zengin ilk yüzde 20’si milli gelirden artan bir pay alıyor yüzde 80’inin aldığı pay düşüyor. Türkiye dış borcunu ödemek durumunda. O borcu tahsil edecek olanlar içerideki sosyal katmanların hangilerinin daha fazla boğulacağına karar veriyor. Emeklileri gözden çıkarmışlar. Emeklilere para yok değil, paraları tahsil edecek olanlar borcunu tahsil ederken bakıyor listeye “Buna verme” diyor. Bu dönemin zenginleşen siyasal iktidarla iç içe unsurları olan müteahhitlere hiç dokunulmuyor. Tuzu kurulara dokunulmuyor. Asgari ücretin ortalama gelir olduğu bir ülkede zaten orta sınıf diye bir şey de kalmıyor. Sosyolojik yapısı en sağlıksız hale geliyor” dedi.

Siyaset hazineye çökmek üzerine

“Mesela Hollanda ihracatı 114 milyar dolar sırf tarım ihracatı” diyen Altan, şu şekilde devam etti: “Türkiye 24 milyar dolar. Hollanda ufacık Konya kadar bir yer. Verimlilik önemli. Türkiye ortalama Tarım İşletmesi 6-7 hektar. Avrupa Birliği ortalaması 25 hektar. Amerika işletmesinde ortalama hektar 100. 100 hektar en zengin, 25 hektar daha altta. Ama Türkiye tarımda onlara oranla yani Mesela Hollanda’ya oranla çok daha geniş bir tarımsal alanı olmasına rağmen çok fakir. Neden? Verimlilik gibi bir kavram yok, akılcı bir yöntem, siyaset yok. Burada siyaset hazineye çökmek üstüne.  Devleti ve toplumu geliştirmek üstüne bir siyasi faaliyet yok. Bir iç sömürge mantığıyla hazineye çökmek var. Yüz yıllık bir Cumhuriyet demokrasiye geçememiş. Çip üretemiyor. İlk 50’de üniversitesi yok. 100 yıllık bilançoda siyaset kurumunun günahı bunlar.”  

Ülkede nitelik düşmanlığı var

Eğitimin içinin de boşaltıldığına dikkat çeken Altan, “2021 yılında 4.000 kişiyi profesör yaptılar. Hemen jüri kuruluyor bilmem ne oluyor doçent, profesör olunuyor. Mesela en iyi okullardan biriydi Boğaziçi, onu boğdular çünkü o ayna vazifesi görüyor. Evrensel düzeyde işini yapan profesörleri şimdi boğuyorlar. En nitelik düşmanlığının olduğu bir süreç. Doktor dövüyoruz diye övünen bir süreç. Bütün sosyolojik siyasi analizleri doktor olmaya değil doktoru dövmeye yönelik bir anlayışın şekillendirdiği bir dönem bu” dedi.

Hiçbir ciddi rapor Meclis genel kuruluna gelmedi

Siyaset kurumundaki çürümüşlüğe dikkat çeken Altan, şunları söyledi: “Siyaset kurumu Türkiye’yi dönüştürmek üstüne entelektüel rüyası olan tahayyül piyadelerinden oluşmuyor. Osmanlı’dan Cumhuriyete çok hızlı geçtik ve sarayın parçası olarak kaldı siyaset kurumu. Halkın taleplerini, sıkıntılarını giderecek bir kurum olmaktan uzaklaşıp devletin uzantısı haline geldi. Hiçbir ciddi rapor Meclis genel kuruluna inmedi. Ne rüşvet olayı -adam ben rüşvet verdim Türkiye’ye dedi- mecliste araştırma yaptılar kurula inmedi. Faili meçhuller çok ciddi bir rapordur inmedi, Susurluk inmedi, 15 Temmuz kayboldu. Peki nasıl bir parlamento bu ki kendini hedef alan bir darbe girişiminin raporu orada kayboluyor. Yahut bir insan ölürse teorik olarak devlet ölür. Çünkü devletin birinci vazifesi yaşam güvencesidir. Faili meçhul cinayetler komisyon raporu neden meclis genel kuruluna inmedi? Hangi güç bunu engeller? Ya da başka bir şey söyleyeyim. AKP 20 küsur yıldır iktidarda ama YÖK 40 yıldır ayakta. Niye YÖK’ü kaldırmaz sivil siyaset yaptığını söyleyen insan? Siyaset Kurumu 40 yıldır 5 darbeci generalin yaptığı siyasi partiler anayasasından hiç rahatsız değil.”

Hak arama mücadelesi reflekse dönüştü

Ülkedeki çöküntüyü anlatan Altan, “Öyle bir çöküntü var ki mesela tarımcılar yola indi, sokağa indi. Kadınlar kalkıp dereleri, ormanları korumaya başladı. Grevler arttı. Yani bu çürüme ve fakirleşme o kadar ağır bir oranda ki bunu bilinçli bir emek, hak arama mücadelesinin dışında bir hapşırır gibi reflekse dönüştürmeye başladı. Çünkü insanlar yaşayamıyor. Mesela Balıkesir’de çiftçiler yol kesti. Ziraat Odası Başkanı gelip “Ya arkadaşlar haklısınız ama çok da uzatmayın” dedi. CHP Balıkesir Milletvekili de keza öyle. Çiftçiler kalakaldılar. Bizdeki odalar modalar hepsi devletin türevidir. Bunların siyah plakalı arabaları vardır. Milletvekilinin zaten maaşını hazine veriyor. Yani devletin ödemesini yaptığı, devletin himayesinde, devletin uzantısı kurumlarla halkın emek kavgası, hak kavgası var olma kavgası, yaşam kavgası verilemez. O kendi içinden ürer. Her gün beş kadın ölüyor. Bırak yani siyasi meseleyi normalde bunun üstü örtülebilir mi 5 kadın düzenli ölüyor. 5 işçi de Avrupa Birliği standartlarında iş güvenliği dosyasını açmadıkları için ölüyor. şimdi 5 General 5 cumhurbaşkanı 5 Bilmem Cumhurbaşkanı yardımcısı 5 parti başkanı 5 Genel Başkan Yardımcısı 5 Vali 5 bilmem ne ölse? Kadınlarla emekçilerin onlar kadar değeri olmadığını kim söylüyor?” ifadelerini kullandı.

Hukuk olsa hepsi bundan dolayı yargılanır

30 yıl profesörlük yaptığını hatırlatan Altan anayasanın “akademisyeni YÖK dışında kimse atamaz” hükmünü çiğnediklerini söyleyerek “Hükümet beni tanıdık bir sürü adamının imzasıyla attırdı. Anayasa Mahkemesi ‘bu adamı karakola bile çağıramazsınız’ dediği halde ben Anayasa’ya, bütün teamüllere, hukuka, her şeye aykırı olarak atıldım. Hala beni uğraştıran işte 3 tane Ankara 21. İdare Mahkemesi kararı. Anayasayı dinlemiyor, hukuk olsa hepsi bundan dolayı yargılanır. Bundan başı dertte binlerce kişi var. İstinaf mahkemesi var 21. İdare Ankara. Üç tane adam ceza mahkemesinde yapılan soruşturmadan daha korkunç bir soruşturma yaptı. İşi sadece OHAL komisyonunun kararının doğru olup olmaması. JİTEM’e, MİT’e, telefonlarıma yeniden büyük bir hadsizlikle oradaki üç kişi yeniden bir ceza kanunu araştırması yaptılar. Anayasa’yı, Yargıtay’ı, AİHM’i yok saydılar. Şimdi böyle uğraşıyoruz” dedi.

Anayasasını tanımayan devlet olur mu? 

Ruşen Çakır’ın “Mehmet Altan’ı bu kadar perişan eden bir sistem avukatı olmayan, imkanı olmayan insanlara ne yapar?” sorusuna Altan şöyle cevap verdi: “Mahvediyorlar. Benim bütün hayat düsturum meşru olmaktır. Türkiye gayrimeşru hale düştü. Türkiye bu hallere niye düştü? Çünkü gayrimeşru. Anayasasını tanımayan devlet olur mu? Toplumsal sözleşme o. Bütün ilişkilerimizi insan-insan, insan-toplum ilişkilerini belirleyen sözleşme. Şimdi ben bunu tanımıyorum deyince ben gayrimeşruyum demektir o. Benim bütün düsturum meşru olmak üstüne. Gayrimeşru olarak dört tane hakim var. Beni 5,5 ay Anayasa Mahkemesine ve Anayasa’nın 153. maddesine rağmen yatırdı. Bunun cezası zaman aşımına uğramıyor. Hürriyeti tahdit bu. Bir tanesini aldılar Yargıtay’a üye yaptılar. Kim yapıyor? Hakimler ve Savcılar Kurulu. Bunlar kim? 13 kişi. Hukuk Fakültesi mezunusun sonra Adalet Bakanlığında memur oluyorsun bürokrat bilmem ne. Sonra anayasayı korumak üstüne oluşmuş bir yapıda anayasayı sen çiğniyorsun.”

‘Ben meşruyum gayri meşru olan gitsin’

“Mahkemeler insanları niye yargılıyor? Kanunları, anayasayı çiğnedi mi çiğnemedi mi diye. Mahkemenin üç üyesi tırnak içinde hakimi cüppesini giyip de anayasayı çiğnerse ve buna da Hakim ve Savcılar Kurulu ‘anayasayı çiğnersen seni terfih ettiririm’ derse, sicil bozmazsa İdari Mahkemesi müthiş bir rahatlıkla hiçbir şekilde anayasaya uymazsa orası gayrimeşru bir yerdir. Gayrimeşru olunca da elinde silah tekelini, güç tekelini, hukuk değil ama kanun yapma tekelini tutan diğerlerini mahveder. (Ülkeden gitme konusunda) Ben meşruyum gayrimeşru olan gitsin. Biz bu toprağın ürünüyüz.”

 

Okunma Sayısı: 841
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı