İslâmiyet’ten önce bir mal gibi alınıp satılabilen, diri diri toprağa gömülen kadın İslâmla birlikte haklarına kavuşmuşlar, sosyal hayatta aktif olmuşlardır.
Kadınlar Mescid-i Nebevi’de ibadet hayatına, düğün, bayram gibi olaylara da katılmışlardır. Peygamberimiz (asm) kadınlara dini öğrenmeleri, sorularına cevap bulabilmeleri için talepleri üzerine özel bir gün ayırmıştır. Böylece kadınların ilim noktasında yetişmeleri temin edilmiştir.
Kadınlar savaşta aktif rol almış, yaralıların tedavisi, su, yiyecek temini gibi işlerde çalışmışlardır.
Kadınlar bu dönemde bazı âyetlerin nüzul sebebi olacak kadar medeni cesarete, söz hakkına sahip olmuşlardır.
Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Endülüs ve Osmanlı Medeniyetindeki Müslüman kadının eğitiminde Kur’ân’ın ilk emri olan “Oku!” yol gösterici olmuştur. İslâm tarihi bu tablonun sayısız örnekleriyle doludur.
İSLÂMDA KADININ HUKUKU
Kur’ân Medeniyetinin mü’min kadınlara getirdiği hakları daha önceki çalışmalarımızda da bahsettiğimiz üzere ana hatlarıyla özetlersek:
1. Kur’ân medeniyetinde kadın da erkek de kuldur. Allaha ibadet noktasında eşittir. Üstünlük ancak takva iledir. Yapacakları ibadetlere göre muamele göreceklerdir.
2. İslâm’a göre kadın ve erkek bir elmanın iki yarısı gibidir. Birbirini tamamlar. Âyette “kadınlar sizin için, siz de kadınlar için birer örtüsünüz” denir. Kur’ân’a göre kadın erkeğin hayat arkadaşıdır.
3. İslâm kadın üzerindeki lâneti kaldırır, insanoğlunun cennetten çıkmasına ve lânetlenmesine kadının sebep olduğu itikadını kabul etmez. Kur’ân’a göre şeytan ikisini de kandırmış yasak ağaçtan yedirmiştir. Beraberce tövbe ederek affedilmişlerdir. Burada ilk ebeveynin işledikleri hatanın evlâtlarına gelecek nesillere intikalini de reddetmiştir. Her ümmetin kendi kazandıkları kendinedir, başkalarını mesul etmez. Bu konuda tahrif edilmiş Hıristiyan inancını reddeder.
4. İslâmiyet bir iman inkılâbı gerçekleştirerek uğursuz saydıkları kız çocuklarını toprağa diri diri gömen vahşi bir kavimden bilerek karıncayı dahi incitmeyen medeni mü’minler ortaya çıkarır. Hz. Ömer’in (ra) geçirdiği iman inkılâbı buna en güzel örnektir…
5. İslâm erkeklere, kadınlara karşı şefkat, sevgi, itina göstermelerini emreder. Peygamberimizin (asm) kadınları taşıyan develeri süren hizmetçisini “Billurları incitme, yavaş sür!” diye ikaz etmesi kadınlara bakışını gösteren önemli bir hadistir. Peygamberimiz (asm) kendi hayatıyla da buna model teşkil eder.
6. İslâm kadını kız çocuğu, eş ve anne olarak yüceltir ve şereflendirir. Peygamberimiz (asm) kızların bakımı ve eğitimi için katlanılan zahmet ve fedakârlıkların cennetle mükâfatlandırılacağını ifade eder. Anne babalara çocukları arasında eşit muameleyi tavsiye edip “ben birini üstün tutacak olsaydım kızları üstün tutardım” der.
7. Eş olarak kadınların hakkını yüceltir, erkekleri kadınlara zulüm noktasında ikaz eder: “Kadınların haklarını yerine getirme hususunda Allah’tan korkunuz. Zira siz onları Allah’ın bir emaneti olarak aldınız ve nikâhla kendinize helâl kıldınız”
“En hayırlınız kadınlarına karşı hayırlı olan onlara iyi davranandır” buyurur. Hatta annenin zevcenin dostlarına da iyilik ve ikramı ister. Peygamberimiz (asm) Hz. Hatice’nin dostlarına da ikramda bulunur.
8. İslâm kadına anne olarak değer verir, cenneti ayakları altına serer. Konu ile ilgili bir âyet şöyledir:
“Rabbin kesin olarak şunları emretti: Ancak kendisine ibadet edin, ana babaya güzellikle muamele edin. Eğer onlardan biri veya ikisi senin yanında ihtiyarlık haline ulaşırsa sakın onlara “öf” bile deme. Onları azarlama İkisine de iyi ve yumuşak söyle”.
9. İslâm kadının ilim öğrenmesine önem vermiştir. Hadiste “İlim talep etmek her Müslüman üzerine farzdır” buyrulur.
10. İslâm kadına varis olma hakkı verir. İster anne, ister zevce, ister kız, ister anne karnında cenin olsun…
11. Dünyaya ait cezalar konusunda kadınla erkek arasında fark yoktur. Hatta bu konuda kadın lehine hükümler de vardır. Bir erkek ispat edemediği fuhuş suçunu bir kadına isnat ederse iftira cezasına çarptırılır ve ömür boyu şahitliği kabul edilmez.
12. Miras konusunda hükümde Bediüzzaman Hazretlerinin ifade ettiği hikmet yönü vardır. Erkeğe iki pay verilmesinin sebebi geçindirmekle vazifeli olduğu ailesinin payıdır. İslâm’a göre erkek evini geçindirmekle mesuldür.
13. İslâm taaddüt-ü zevcat konusunda eş sayısını bir taneden dörde çıkarmaz, en az kırk taneden dörde indirir. Zira Cahiliye döneminde eşlerin sayısında sınır bile yoktu...
MEKKE VE MEDİNE’DE KADIN SAHABELER
Hz. Ömer (ra) İslâm’dan önce ve sonrasında kadının toplumdaki yerini anlayabileceğimiz bir tabloyu şöyle anlatıyor: “Vallahi biz cahiliye çağında kadınları hiçbir işte hesaba almazdık. Yüce Allah onlar hakkında indirdiğini indirinceye ve kendilerine verdiği payı verinceye kadar, biz Kureyş cemaati kadınlara hâkim durumda bir kavim idik. Medine’ye geldiğimiz zaman, orada bir kavim bulduk ki, kadınları onlara hâkim durumda bulunuyorlar.”
Medine’de kadınlar için öylesine bir hürriyet ortamı varmış ki, Hz. Ömer (ra) sözlerinin devamında “Nihayet bizim kadınlarımız da onların kadınlarından öğrenerek bize tahakküme başladılar” diye yakınıyordu.
Kaynakça:
* İslâm Tarihçiliğinde Meşâhîru’n-Nisâ Geleneği ve Mehmed Zihni Efendinin Meşâhîru’n-Nisâ adlı eserinin İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Şükriye Akgül.
* M. Akif Aydın, Kadın, DİA, İstanbul 2001.
Yasemin Güleçyüz
İslam’ın Kadına Verdiği Değer
Yeni Asya Gazetesi İlahiyatçı Yazarı Süleyman Kösmene, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ nde İslam’ ın Kadına Verdiği Değer konusunu değerlendirdi.
Bediüzzaman Said Nursi'nin gözüyle 'Şefkat Kahramanları'
Hayat akla durgunluk veren muhteşem, baş döndürücü bir hızla akan; kâinatın her bir cüz’ünün de bu akış içinde fıtrî bir vazife ile vazifedar olduğu harikulade bir nimettir.
Hayata mazhar ettiği için, kâinatın zerreleri adedince hamd-ü senalar olsun hayatı verene. Bediüzzaman, “Mübarek şefkat kahramanları” dediği kadınlara, vazife-i fıtratları itibari ile bakmış, onlara bu cihetle saadetin kapılarını açacak tavsiyelerde bulunmuş.
Cenab-ı Hak hikmeti gereği her şeyi hayatta hizmetkâr etmiş, mevcudatı biri birinin muavenetine koşturmuş. Bu muavenete, bu hizmetin içine de rahmetinden peşin ücret olarak bir lezzet koymuş, onu, ona fitrî vazife yapmıştır. Hayatın en büyük lezzeti de bu fıtrî vazifenin içindedir.
Kadının fıtrî vazifesi hepimizin malumu sadakat ile yuva kurmak, anne olmak, yavrularını koruyup kollamak, hane içini çekip çevirmektir, yani dâhili müdür olmaktır. Bu fıtrî vazifesi, yani annelik şefkati onu çok makbul olan hakiki ihlâsa muvaffak eder. Bu dünyada karşılık beklenmeden yapılan tek iş annelik olsa gerek. Kadın bu yüksek kahramanlığın inkişafı ile hem dünya hayatında, hem de ebedî hayatında saadeti bulabilir.
Ancak bazı “Fena cereyanlarla o kuvvetli ve kıymetli seciye inkişaf etmez veyahut suiistimal edilir.” Dünyasının tehlikeye girmemesi için, dünyadan istifadesi için her türlü fedakârlığı göze almak, ama ebedî hayatını tehlikede olduğunu düşünmemek, dünya hapsinden kurtarmaya çalışırken, cehennem hapsini nazara almamak şefkatin suiistimalidir. Bu da çocuğu ahirette davacı edecektir. Hakiki şefkat çocuğu, haps-i ebedî olan cehennemden ve idam-ı ebedi olan dalalet içinde ölmekten kurtarmaya çalışmaktır. Şefkatin bu şekilde doğru kullanımı anne için bir hazine niteliğindedir. Evlâdının işlediği bütün hasenatın bir misli, annenin defter-i a’maline geçeceğinden, amel defteri kapanmayacaktır. Bu dünyada da salih bir evlât olacaktır.
İnsan yavrular, hayvan yavruları gibi hayata intibakları çabuk olmadığı için uzun bir süre şefkatli bir himayeye muhtaçtırlar. Bu sır içindir ki hayvana muhalif olarak, insan yavrularına karşı şefkat bir seciye-i fıtrî olarak devam etmek lazım gelmiş. Hem iktidarsız yavrulara ve zayıf validelerine tam yardım ve himaye etmek hikmetiyle, erkeklerde de haysiyet, namus seciyesi fıtratlarına yerleştirilmiş. Bu namusa da ücretsiz mukabelesiz bir kahramanlık derc edilmiştir. Fakat o seciye bazı esbap ile bir derece bozulduğu için, samimi ve halis kahramanlık seciyesi ekseriyette zayıflamış.
Ne olabilir Üstadın o fena cereyanlar dediği şey? Hem kadının, hem de erkeği fıtratın mecraından çıkaran şey? Terbiye-i İslâmiye yerine terbiye-i medeniyeyi hayatı içtimaiyemize yerleştirmeye çalışan her türlü faaliyet olsa gerek.
Nasıl mı? Meselâ “Bir erkek bir kadını ebedî bir refika-i hayat ve saadet-i hayat-ı dünyeviye medar ve sair günahlardan kendini muhafaza etmek için almak lâzım gelirken, sevgisini beş on senelik fani ve zahirî güzelliğine bina etmemesi gerekirken, bu cemalperestlik asrın olmazsa olmaz ilk şartı fani ve zahiri güzellik ve hayvanî hislerin tatminine yönelik bir beraberlik ve Hüsn-ü siretin yerini, hüsn-ü sureti esas maksat yapmasıyla. (Dikkatinizi çekti mi bilmem, özel hastaneler güzellik merkezi gibiler.)
Mesela: Kadının fıtrî bir seciyesi olan “iktisat ve kanâat”in, tüketimin özendirilmesi ile bozulması, ben merkezli yaşamın özendirilip, fedakârlığın yerilmesi, sabrın, sebatın, sadakatin modası geçmiş eski adetler olarak telakki edilmesi, erkeğin fenalığına karşılık daha fena olmak, sadakatsizliğine de sadakatsizlikle onu cezalandırmak gibi… Oysa diyor Üstad Hazretleri “O masum hanımlar sefahatte hiç bir vecihle erkeklere yetişemezler, fıtrat itibari ile namahremden korkar”. Müstehcenlik de bu fıtrî namahrem korkusunu da zedeliyor maalesef…
İnsanın hususen Müslüman’ın tahassungâhı ve bir nevi cenneti olan aile hayatının muhafazası, kadının ve erkeğin fıtrî vazifelerinin ifası ile ve daire-i islâmiyedeki terbiye-i diniye ile ancak bugün toplumu derinden sarsan nahoş hadiselere bir set çekilir.
Bugün ailevî problemi olmayan yok gibidir. Bu şikâyetleri ortadan kaldırmak veya asgariye indirmek için Bediüzzaman’ın “hemşirelerim” dediği hanımlara “kat’iyen beyan ediyorum ki kadınların saadeti uhreviyesi gibi saadeti dünyevileri de ve fıtratlarındaki ulvi seciyeleri de bozulmaktan kurtulmanın çare-i yegânesi, daire-i islâmiyedeki terbiyeden başka yoktur.” tavsiyesinde bulunur.
Yine, bugün hepimizin duyduğumuzda dehşete kapıldığımız hadiseler kadının evine dönmesi ile önlenebilir. “İnsanın ilk ve en tesirli mualimi onun validesidir” der Bediüzzaman. Anneden alınan telkinat ve manevî dersler kişiliğimizi oluşturur, sonra eğitim yolu ile öğrendiklerimiz annenin manevî derslerinin üstüne bina edilir. Şefkati, merhameti, acımayı, dürüstlüğü, adaleti, gayreti ve daha nice güzel ahlâkı annesinden öğrenen çocuk emin olun tahripkâr ve tacizkâr olmayacaktır.
Çocuklarımız için çok para harcamak, onu pahalı okullara göndermek şu yukarda saydıklarımızı onlara veremeyecektir. (Torunlarıma hediye alamıyorum çünkü hiç bir şey artık onları sevindiremiyor maalesef.)
Bir ilave daha: yukarda iktidarsız yavrulara ve zaif validelere tam bir yardım ve himaye etmenin hikmeti ile erkeklerde de namus, haysiyet, aileyi koruyup kollama seciyesi fıtratlarında derc edildiğinden bahsedildi. Maalesef bu seciye de bazı sebeplerden dolayı zedelenmiştir.
Kadına, fıtratının rağmına saadet vaad etmeyi sözde görev edinen cereyanlar, erkeğin tahakkümünden kadını kurtarmayı, para ile moda tabirle ekonomik özgürlük ile bunu yapacaklarını sanıyorlar. Oysa Bediüzzaman’ın tabiri ile kadın ile erkek arasında çok esaslı, çok kuvvetli, ebedî hayatı da içine alacak bir bağ vardır. Biri, diğeri olmadan meşru manada huzura erişemez. Fıtratın rağmına saadet olmaz, olmamıştır, olmayacaktır hâsıl-ı kelam…
Bizim Aile Dergisi - Nahide Çelikbağ
Tesettür Risalesi
EuroNur Video Ekibi sizler için yine İzmir Yeni Asya Kültür Merkezi’ ndeydi. Kültür Merkezi’ nin konuğu İlahiyatçı Eğitimci-Yazar Süleyman Kösmene’ ydi.
Sayın Kösmene; 8.Mart Dünya Kadınlar Günü için kadının tesettürünün ehemmiyetini ifade etmek üzere 24.Lem’a’ dan ders yaptı.
Kanadalı kadınlar 1 ay başlarını örtecekler
Okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/dunya/kanadali-kadinlar-1-ay-baslarini-ortecekler_424647
Kadının kahramanlığı şefkat kaynaklı olmalıdır
Okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/yasemin-yasar/kadinin-kahramanligi-sefkat-kaynakli-olmalidir_423606
Çocuk eğitimine dair anekdotlar
Okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/aile-saglik/cocuk-egitimine-dair-anekdotlar_369016
Haber Merkezi