Risale-i Nur Enstitüsü tarafından organize edilen 12. Risale-i Nur Kongresi kapsamında düzenlenen "Hukukun üstünlüğü ve adalet" konulu panel, İstanbul Beylikdüzü'ndeki Kaya Ramada Plaza’da Türkiye’nin dört bir tarafından gelen misafirlerin yoğun katılımıyla gerçekleşti.
Panelde çok sayıda akademisyenin üzerinde karar kıldığı 12. Risale-i Nur Kongresi'nin ortak sonuç bildirileri de kamuoyuyla paylaşıldı. Sonuç bildirgeleri sırayla açıklanırken 4. Masa'nın sözcüsü Anayasa Mahkemesi emekli üyesi Prof. Dr. Sacit Adalı'nın sözleri ise dakikalarca süren alkışlarla bölündü. Toplam 20 maddelik sonuç bildirgesi okunurken 19. maddede yer alan "Düşmanı sık değişenin dostluğuna güven olmaz" sözleri panele damgasını vurdu.
"Sosyal ve kültürel yapılar ve Hürriyet" konusu üzerine çalışan 4. Masa'nın 20 maddelik sonuç bildirgesi şu şekilde paylaşıldı:
1. Said Nursi’nin “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” özdeyişiyle vurguladığı üzere; asıl yoksulluk, haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik ve hürriyetsizlikten kaynaklanan yoksulluktur.
2. Sanat ve marifetin gelişmediği, ihtilafın körüklendiği topluluklarda, dolaylı olarak sosyal ve kültürel yapılar zayıf karakterdedir. Toplumların refah, hak ve adalet merkezli bir yapıya kavuşması için“cehalet, zaruret ve ihtilaf” gibi sorunların çözülmesi ve buna bağlı olarak “sanat, marifet (bilgi-bilim),ittifak”ariayet prensiplerinin tatbiki gereklidir.
3. Gönüllülük esasına dayanan sivil toplumun gelişmesi için “ötekileştirme” yerine, bilgi, istişare, diyalog ve ortaklık kültürünü geliştiren katılımcı demokrasiye ihtiyaç vardır. Sınırlamalar ve yasaklamalar sivil toplumun gelişmesinin önündeki engellerden biridir.
4. Bir toplulukta sivil toplum anlayışını geliştirmenin yolu karizmatik lider arayışına girmek değil,katılımcı demokrasiyi geliştirmektir. Sosyal ve kültürel yapılarda hak ve hürriyetler, çoğunluk hâkimiyeti yerine çoğulculuk kültürünün gelişmesiyle mümkündür. Zira çoğunlukçu anlayış “sayıca kuvvetli olan haklıdır” fikrine dayanırken, çoğulculuk “kuvvet haktadır” anlayışını esas alır.
5. Gerçek sivil toplum, yukarıdan aşağı (devletin buyruğu altında) bir yapılanmayla değil aşağıdan yukarıya (fıtri ve bağımsız) gelişmelidir.
6. Devletin farklı dinî - etnik - kültürel cemaatler arasında ayrımcılık uygulaması milli birlik ruhunu zedelemiş, devleti belirli cemaatlerle karşı karşıya getirmiş ve cemaatler arasında çekişme ve husumetlere de yol açmıştır. Oysa siyaset tek tipliliği teşvik etmemeli, “farklılıkların uzlaştırılması”ndan beslenmelidir. Zira birlik kabulle, tek-tipleştirme dayatma ile olur.
7. Cemaatlerkendi bünyeleri içinde fikir hürriyetinden ve amaç birliğinden beslenen meşveret sistemini tatbik etmelidirler.
8. Siyasi İktidar, tüm cemaatlere hukuk çerçevesinde eşit mesafede olmalıdır.Cemaatler, siyasi partiler tarafından siyasi rant malzemesi ve potansiyel oy kaynakları olarak görülmemelidir.
9. Cemaatler din adına siyaset ve iktidar mücadelesi yapmamalı ve siyaseti dine hizmet ettirmek için de yine siyaset dışı bir duruş sergilemelidirler. Cemaatlerin asıl işlerinin siyaset değil, dine ve topluma hizmet olması gerektiği gözden kaçırılmamalıdır.
10. Said Nursi’nin kullandığı “siyasetli cemaatler” ifadesine dikkat edilmelidir. Zira siyasi karakter taşıyan dinî hareketler,“siyaseti dine hizmet ettirelim” fikrinden de hareket etse, sonuçta “dinin siyasete alet edilmesi” noktasına varmaktadır.
11. Meşru ve samimi bir muhalefet bir denge unsurudur. Bir ülkede hak ve hürriyetlerin gelişmesi bir yönüyle muhalefet kültürünün gelişmesine de bağlıdır. Otoriteye muhalefet etme, hukuka muhalefet şeklinde anlaşılmamalıdır.
12. Dinin devletin himayesine ihtiyacı yoktur. Dini hizmetler ilgili sivil yapılara bırakılmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı özerk olmalıdır.
13. Sivil toplum kuruluşları, ortak kader konularında karar sürecine daha aktif biçimde katılmalıdır.
14. Bediüzzaman’ın her üç hayat devresinde de devletten uzak ve sivil kalması bilhassa günümüzde çok kıymetli ve sembolik değer taşıyan bir tutumdur. Bediüzzaman’ı kendisine bağlamayı başaramayan bir “parti devleti”, onun talebelerini de kendisine bağlayamaz.
15. Cemaatler sivil oluşumlardır. Devlete dayanmamalıdırlar. Cemaatleri akredite etme fikri fevkalade tehlikelidir. Cemaatleri kayıt ve kurala tabi cemiyete dönüşmeye zorlamak onları devlete köle etmenin kapısını açar.
16. Siyasileşmiş camiler, vaaz ve hutbeler, toplumsal grupları birbirinden ve dinden soğutmaktadır.
17. Sivil toplum örgütü görünümlü dış kaynaklı bölücü ve yıkıcı faaliyetleri önlemenin yolu yasaklar koymak değil, iç kaynaklı sivil toplum örgütlerini güçlendirmektir.
18. “Bir musibet bin nasihatten yeğdir” denilmiştir. Sivil toplum kuruluşlarının devletle ilişkilerinde yaşanan ve iki taraftan kaynaklanan hatalardan ders çıkarılmalıdır.
19. Düşmanı sık değişenin dostluğuna güven olmaz. Düşman üretmekten vazgeçilmeli, düşman üretenden uzak durulmalıdır. Hele devlet, iyi-kötü vatandaş ayrımı yaparak toplumsal kesimleri karşısına almamalı, birbirine karşı kışkırtmamalıdır.
20. Bediüzzaman’ın da dediği gibi hukuka riayet etmeyen idareci halife de olsa hayduttur. Bediüzzaman ve talebeleri Haydar Ağa’ya Haydar Ağa, Haydar’a Haydar, Haydo’ya Haydo ve hayduta da haydut deme cesaretini ve basiretini göstermiştir.
Haber: Mücahit Çakır / [email protected]
Haber Merkezi