Şehre ve şehrin gelişimine olan bakışın radikal biçimde değişmesi gerektiğini söyleyen ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Osman Balaban, “8 yıl önce de benzer felaketler yaşandı ama gerekli dersler çıkarılmadı” dedi.
ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nden Doç. Dr. Osman Balaban, İstanbul’da son yağan şiddetli yağışla gündeme gelen altyapı sorununu değerlendirdi. Şehre ve şehrin gelişimine olan bakışımızın radikal biçimde değişmesi gerektiğini söyleyen Balaban, “8 yıl önce de benzer felâketler yaşandı ama gerekli dersler çıkarılmadı” dedi. Birgün Gazetesi’nden Rabia Yılmaz’ın sorularını cevaplayan Doç. Dr. Osman Balaban, “Mega projeler, hepimizin ortak yaşamını daha sağlıklı bir yer yapmayı hedeflemiyor” dedi.
İstanbul’daki sağanakla birlikte yaşanan sel felâketinin bundan sonra sıklıkla karşılaşılabilecek manzaralar olarak değerlendirmek gerektiğini belirten Balaban, “Şimdi bu yağış durumu, aslında iklim değişikliği dediğimiz ve uluslararası toplumunda çözmek için aşağı yukarı 20-30 yıldır çaba sarfettiği küresel sorunun yansımaları ve etkileri. Genel olarak bu ve bu konuya yaklaşımda ‘1 ayda yağan yağış çok ani bir biçimde gerçekleşti’ gibi birtakım bahanelere kaçmanın hiçbir gerçekçi yanı da, anlamı da yok. Yani bu bir realite. Bu çağımızın özellikler küresel ısınma ve iklim değişikliği sorunuyla karakterize olmuş çağımızın gerçekliği. Bundan kaçma şansımız yok. Ancak ve ancak buna uyum gösterme, bununla yaşayabilecek kapasiteye sahip olma şansımız var.” diye konuştu.
AYAMAMA FACİASINDA 30 KİŞİ ÖLMÜŞTÜ
2009 yılında Ayamama Deresi taştığını, 30 can kaybı ve milyonlarca lirayla ifade edilebilen hasar meydana geldiğini anlatan Balaban, “2009 ve 2017 geriye kalan 8 yıl içerisinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi ya da merkezi yönetimin İstanbul’da yürüttüğü projelerde, siz hiç bu tür taşkın olaylarına karşı dayanıklılığını arttıracak, bu riski en aza indirecek projeye yönelik bir gündem yarattığını hatırlıyor musunuz? Hatırlamıyoruz ama bunun aksine bu tür kırılganlıkları daha da artıracak projeler görüyoruz. Yapılan hatalardan ders alınmadığını görüyoruz. ‘Mega projeler’, hepimizin ortak yaşamını daha sağlıklı bir yer yapmayı hedeflemiyor. Onların hepsi kent üzerinden daha fazla para kazanmayı ve inşaat sektörünü canlı tutup ekonomik büyümeyi hedefliyor. Kenti böyle yönettiğiniz zaman kırılganlıklarımızı kaçınılmaz olarak arttırırsınız” ifadelerini kullandı.
***
Okumak için tıklayınız:
Kentsel dönüşümü de yanlış anlamışsınız?
Bakan Eroğlu'ndan yeni açıklamalar: 500-600 yılda bir olacak yağış düşmüş!
Bakan Eroğlu: Tüm birimler ve vatandaşlar dikkate almalı
Son 32 yılın en yoğun yağışının barajlara etkisi
Venedikliler bizi kıskanıyor!
Londra’yı da su basmıştı
İBB'den yağış açıklaması: Dakikada 73 şimşek
''Endişemiz şu''
***
Konuyla ilgili içerikler:
KONUTDER Başkanı Elmas’ın sözleri şaşkınlık meydana getirdi!
Okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/ekonomi/konutder-baskani-elmas-in-sozleri-saskinlik-meydana-getirdi_428612
Tedirgin eden gerçekler!
Okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/gundem/tedirgin-eden-gercekler_407185
İlk kentsel dönüşümde sınıfta kaldık: ''Ortak alanımız 4 tane bank''
Okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/ekonomi/ilk-kentsel-donusumde-sinifta-kaldik-ortak-alanimiz-4-tane-bank_415283
Konutlar dönüşüyor, alışkanlıklar dönüşemiyor: Kentsel dönüşüm nasıl olmalıdır?
İzmir'de kentsel dönüşümün sembolü haline gelen Örnekköy ve Uzundere'deki sosyal konut alanlarına yerleşen vatandaşların yeni yaşam biçimleri ve beklentileri akademisyenlerin araştırma konusu oldu.
Okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/ekonomi/konutlar-donusuyor-aliskanliklar-donusemiyor-kentsel-donusum-nasil-olmalidir_392428
***
İstanbul'da zorlu günün detayları...
Bir önemli uyarı daha: ''Zaruret olmadıkça dışarı çıkmayın''
Bakan Arslan'dan önemli açıklamalar: Tam bir afet; bu olağanüstü bir durum!
***
Okumak için tıklayınız:
Büyük İslam Alimi Bediüzzaman Said Nursi 'musibetler' için ne diyor?
***
Konuyla ilgili içerikler:
TEFEKKÜR PENCERESİ...
Kar, yağmur, dolu; gelmiyor gönderiliyor, yağmıyor yağdırılıyor...
Kur'an-ı Hakim'in hakikatli ve nurlu bir tefsiri olan Risale-i Nur'da Cenab-ı Hakk'ın zerrelerden yıldızlara kadar tecelli eden ismlerini ve azim tasarrufatını tefekkür etmeye devam ediyoruz.
'İlimlerin esası, ilimlerin şâhı ve padişahı, imân ilmidir.' hakikati çerçevesinde Kainat Kitabı'nda gerçekleştirilen herşeye mana-i harfiyle bakarak eserden sanatkara yönelerek Cenab-ı Hakk'a ulaşıyor, nazarlarımızı Esma-ül Hüsna'sının tecellilerine çeviriyoruz...
Özetle diyebiliriz ki; Hissiz, şuursuz olan kar, yağmur, dolu, toprak, otlar, ağaçlar ve benzeri nice sebep bizlere şefkat edip, rızık yetiştirmek kabiliyeti olmadığından, su gelmiyor, gönderiliyor; toprak kendi kendine açılmıyor; Birisi o kapıyı açıyor, nimetleri ellerimize veriyor, meyveler, hububatı yetiştirmekten pek çok uzak olduğundan, onlar bir Hakîm-i Rahîmin perde arkasından uzattığı ipler ve şeritlerdir ki, nimetlerini onlara takmış, zîhayatlara uzatıyor.
Tefekkür haberinin devamını okumak için tıklayınız:
http://www.yeniasya.com.tr/dunya/kar-yagmur-dolu-gelmiyor-gonderiliyor-yagmiyor-yagdiriliyor_410925
***
Okumak için tıklayınız:
Kış geldi, hoş geldi: Beyaz Rahmetin Sahibi, Müzeyyin ismiyle tecelli etti...
‘SICAĞIN ŞİDDETİ, CEHENNEMİN HARARETİNDENDİR'
Kainat Kitabı'ndaki herşeye tefekkür gözüyle bakıldığında zerrelerden yıldızlara kadar herşeyde Cenab-ı Hakk'ın kudret eserlerini ve güzel isimlerinin tecellilerini görebiliriz. Büyük İslam Alimi Bediüzzaman Said Nursi Kur'an ve Sünnet-i Seniyye'den ilhamla Kainat Kitabının Kur'an'i bir gözle nasıl okunacağını 7'den 77'ye en cahilinden en alimine kadar herkese herkesin anlayabileceği şekilde 2 kere 2 4 eder dercesinde izah ve ispat ederek göstermektedir.
Sıcak havalarla aslında bize çok şey anlatılmak isteniyor. Sıcak havaların bunaltan koşullarından birazolsun uzaklaşarak bir saati bir sene ibadet olabilen ve serinletren ferhalandıran tefekküri ibadete sizleri davet ediyoruz..
İşte sıcağın harareti ve cehennemle bağlantısı noktasını işleyen ibret verici bir ilim ve tefekkür yolculuğu;
Ahiret âlemine ait menziller bu dünyevî gözümüzle görülmez.
Fakat, bazı rivâyâtın işârâtıyla, âhiretteki Cehennem bu dünyamızla münasebettardır. Yazın şiddet-i hararetine “Cehennem hararetindendir” [Buharî, 1:142, 162] denilmiştir.
Demek, bu dünyevî, küçücük ve sönük akıl gözüyle o büyük Cehennem görülmez. Fakat ism-i Hakîmin nuruyla bakabiliriz. Şöyle ki:
Arzın medar-ı senevîsi altında bulunan Cehennem-i Kübrâ, yerin merkezindeki Cehennem-i Suğrayı güya tevkil ederek bazı vezâifini gördürmüş. Kadîr-i Zülcelâlin mülkü pek çok geniştir; hikmet-i İlâhiye nereyi göstermişse Cehennem-i Kübrâ oraya yerleşir. Evet, bir Kadîr-i Zülcelâl ve emr-i Kün feye kûn’e (“Ol der; o da oluverir” - Yasin:82.) mâlik bir Hakîm-i Zülkemal, gözümüzün önünde, kemâl-i hikmet ve intizamla kameri arza bağlamış; azamet-i kudret ve intizamla arzı güneşe raptetmiş; ve güneşi, seyyârâtıyla beraber, arzın sürat-i seneviyesine yakın bir süratle ve haşmet-i rububiyetiyle, bir ihtimale göre şemsü’ş-şümus tarafına bir hareket vermiş; ve donanma elektrik lâmbaları gibi yıldızları saltanat-ı rububiyetine nuranî şahitler yapmış, onunla saltanat-ı rububiyetini ve azamet-i kudretini göstermiş bir Zât-ı Zülcelâlin kemâl-i hikmetinden ve azamet-i kudretinden ve saltanat-ı rububiyetinden uzak değildir ki, Cehennem-i Kübrâyı elektrik lâmbalarının fabrikasının kazanı hükmüne getirip âhirete bakan semânın yıldızlarını onunla iş’âl etsin, hararet ve kuvvet versin. Yani, âlem-i nur olan Cennetten yıldızlara nur verip, Cehennemden nar ve hararet göndersin; aynı halde, o Cehennemin bir kısmını ehl-i azâba mesken ve mahbes yapsın.
Hem bir Fâtır-ı Hakîm ki, dağ gibi koca bir ağacı, tırnak gibi bir çekirdekte saklar. Elbette, o Zât-ı Zülcelâlin kudret ve hikmetinden uzak değildir ki, küre-i arzın kalbindeki Cehennem-i Suğrâ çekirdeğinde Cehennem-i Kübrâyı saklasın.
Elhasıl: Cennet ve Cehennem, şecere-i hilkatten ebed tarafına uzanıp eğilerek giden bir dalın iki meyvesidir. Meyvenin yeri ise, dalın müntehâsındadır.
Hem şu silsile-i kâinatın iki neticesidir. Neticelerin mahalleri, silsilenin iki tarafındadır. Süflîsi, sakîli aşağı tarafında; nuranîsi, ulvîsi yukarı tarafındadır.
Hem şu seyl-i şuûnâtın ve mahsulât-ı mâneviye-i arziyenin iki mahzenidir. Mahzenin mekânı ise, mahsulâtın nev’îne göre, fenası altında, iyisi üstündedir.
Hem ebede karşı cereyan eden ve dalgalanan mevcudat-ı seyyâlenin iki havuzudur. Havuzun yeri ise, seylin durduğu ve tecemmu ettiği yerdedir. Yani, habîsâtı ve müzahrefâtı esfelde, tayyibâtı ve sâfiyâtı âlâdadır.
Hem lütuf ve kahrın, rahmet ve azametin iki tecellîgâhıdır. Tecelligâhın yeri ise her yerde olabilir. Rahmân-ı Zülcemal ve Kahhâr-ı Zülcelâl nerede isterse tecellîgâhını açar.
Amma Cennet ve Cehennemin vücutları ise, Onuncu ve Yirmi Sekizinci ve Yirmi Dokuzuncu Sözlerde gayet kat’î bir surette ispat edilmiştir. Şurada yalnız bu kadar deriz ki: Meyvenin vücudu dal kadar ve neticenin silsile kadar ve mahzenin mahsulât kadar ve havuzun ırmak kadar ve tecelligâhın, rahmet ve kahrın vücutları kadar kat’î ve yakindir.
Mektûbât, s. 15-16
LÛGATÇE:
Cehennem-i Kübrâ: Büyük cehennem.
Cehennem-i Suğrâ: Küçük cehennem.
haşmet-i rububiyet: Rabliğin, idare ve terbiye ediciliğin haşmeti, heybeti, büyüklüğü.
iş’âl: yakma.
küre-i arz: Dünya.
medar-ı senevî: Dünyanın güneş etrafında dönerken çizdiği farazî daire.
menzil: oda.
nâr: ateş.