Milletin üzerinde 18 yıldır devam eden manevî işkenceyi sona erdiren ezan yasağı ramazan ayının ilk günü kaldırıldı.
“Emr-i bülendsin ey Ezân-ı Muhammedi
Kâfî değil sadâna cihân-ı Muhammedi”
Yahya Kemal
Siyaset ve devlet adamı Tevfik İleri, “Hayatımızda bizi mutlu edecek tek şey halkın sevgisine nail olmaktır. Allah bizi bu sevgiden mahrum etmesin… Bir doktor gibi kulağımızı halkın kalbine vermesini bildikçe bu millet bize oy verecektir. Görevde tutacaktır… Hiçbir şey düşünmeden, hiçbir şey beklemeden sadece bu millete hizmet edelim. Bu hizmet, milletin kalbinde her zaman lâyık olduğu yeri bulacaktır” demiştir. Gerçekten ihlâsla, dini siyasete alet etmeden, siyaset yoluyla milletin manevî değerlerine hizmet edenleri bu millet hiçbir zaman unutmamıştır.
Onlar SEÇİLMİŞ OLARAK kendilerini millî iradenin temsilcileri ve hizmetkârları görerek her şeye demokrasinin, hukukun ve insan haklarının ve adaletin penceresinden bakarak temel hakları devlet dahil, hiçbir şeye fedâ etmemişlerdir.
Bu imkân ve yol sözde değil, özde demokrat insanlarla, devlet adamları ve kadrolarıyla gerçekleşir. Ülkemizin en büyük mağduriyetlerinden biride kaht-ı ricaldir. Yani siyaset ve devlet adamı yokluğudur. Ne yazık ki ihtilâller var olan kadroları biçerek kaht-ı ricale de sebep olmuşlardır.
14 Mayıs 1950 yılından 27 Mayıs 1960 yılına kadar maddî ve manevî alanda başarıdan başarıya koşan lider ve kadrosunu farklı kılan iki temel faktör demokrasi ve millî iradeye samimiyetle inanmış olmalarıydı. Milletimizin tarih sayfalarını acıtan “27 Mayıs hukuk rezaleti” yaşanıp filizlenen demokrasi darağacına götürülmeseydi ülkemiz çoktan ileri demokrasi saflarındaki yerini alacaktı.
Bugün 16 Haziran 2016...
67 yıl önce Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte Meclis’in ilk oturumunda ivedilikle ele alınmasını istediği ezanın orijinal (Arapça) okunmasını yasaklayan TCK’nın 526’ncı maddesinin ikinci fıkrasının, 5665 sayılı Kanunla kaldırılmasının tarihidir.
Allahu Ekber diyerek Hicretin birinci senesinde 15/Haziran/622 de Bilâli Habeşi (ra) tarafından okunmaya başlanan Ezan-ı Muhammedî, devletin din ve vicdan hürriyetine aykırı biçimde din mühendisliği yapılmasına kadar aynı şekilde okunagelmiştir. Tâ ki 3 Şubat 1932’de Fatih Camii’nde;
“Tanrı Uludur, Tanrı Uludur.
Tanrı Uludur, Tanrı Uludur.
Şübhesiz bilirim bildiririm,
Tanrıdan başka yoktur tapacak.
Şübhesiz bilirim bildiririm,
Tanrıdan başka yoktur tapacak.
Şübhesiz bilirim bildiririm,
Tanrının elçisidir Muhammed.
Şübhesiz bilirim bildiririm,
Tanrının elçisidir Muhammed.
Haydin namaza, haydin namaza.
Haydin felâha, haydin felâha.
Tanrı uludur, Tanrı uludur.
Tanrıdan başka yoktur tapacak.”
şeklinde okunana kadar.
Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi imzasıyla bütün valiliklere gönderilen 18 Temmuz 1932 tarihli ve 636 sayılı Genelge ile ezanın sadece Türkçe okunmasına karar verilmiştir. Bu tarihten sonra Anadolu semalarında 18 yıl sürecek nefes kesen baskılarla ezanın orijinal biçiminde okunmasını sağlayan kanun tasarısının gerekçesinde belirtildiği üzere, manevî huzursuzluğa sebep olacak bir dönem başlamış oldu.
6 Mart 1933’te Rıfat Börekçi imzasıyla bütün valiliklere gönderilen Genelgede “öz dilimizle her tarafta Türkçe ezan okunduğu bir zamanda minarelerde Arapça salât ve selâm okumak ahenksiz düşeceği gibi hükümet-i celilenin takip buyurduğu maksad-ı milliye” ye aykırı olacağından bahisle 18 Temmuz 1932 tarihli ezanın Türkçe okunmasına dair genelgeden yaklaşık bir yıl sonra salât ü selâm ve tekbirler de Türkçe okunmaya başlamıştır.
İktidar bütün bu uygulamalarla yetinmeyip 1939 yılında kanunla cezaî müeyyide konması için düzenlemeye gitmiş, fakat gündeme alınamadığından, 2 Haziran 1941 yılında 4055 sayılı Kanunla Türk Ceza Kanunu’nun 526. maddesine bir ilâve yapılarak “Arapça ezan ve kamet okuyanlar üç aya kadar hafif hapis veya on liradan iki yüz liraya kadar hafif para cezasıyla cezalandırılır” hükmü ile cezaî yaptırım getirilmiştir.
18 Temmuz 1932 yılından beri milletin manevî dünyasına çöken kâbusun çok ağırlaştığı günlerde Demokrat Parti hareketi başladı. Demokratlar 14 Mayıs 1950’de iktidar oldu. 14 Mayıs 1950 siyasî tarihimizde bir dönüm noktası ve halkın beyaz ihtilâliydi. Burada bir noktayı nazarlarınıza arz etmek isterim ki, Adnan Menderes 1931 yılında milletvekili seçilerek 30 yıl TMMM’de milletimizi temsil etme şerefini taşıyan ender şahsiyetlerden biridir.
Hükümet programının TBMM’de okunmasından on sekiz gün sonra, 16 Haziran 1950’de, ezanın Türkiye’de Türkçe okunacağını düzenleyen yasa hükmü kaldırıldı. Söz konusu yasaya ilişkin tasarı, Menderes Hükümeti’nin TBMM’ye sunduğu ilk tasarı olması bakımından dikkat çekicidir. Çünkü DP böylece, önceliğinin ne olduğunu ortaya koymuştur. Milletimizin kuvvet ve iradesini temsil eden TBMM’nin tutanakları gerçek tarih belgeleridir. Şimdi bu tarihi süreci TBMM Tutanaklarından takip edelim; (Dokuzuncu Birleşim 16.VI. 1950 Cuma)
14.06.1950 tarihli kanun tasarısı gerekçesiyle birlikte Başbakan Adnan Menderes imzasıyla TBMM Başkanlığına sunulmuştur. Başbakan Menderes TBMM Başkanlığına gönderdiği yazı da şöyle demiştir;
“Türk Ceza Kanunu’nun 526. maddesinin değiştirilmesi hakkında Adalet Bakanlığı’nda hazırlanan ve Bakanlar Kurulu’nun 14.6.1950 tarihli toplantısında Yüksek Meclis’e sunulması kararlaştırılan Kanun Tasarısının gerekçesiyle birlikte sunulmuş olduğunu saygılarımla arz ederim.”
Gerekçe özet olarak şöyledir:
“….Anayasanın Türk vatandaşı için tabiî hak saydığı vicdan hürriyetinin dokunulmaz bir hak olarak hürmete lâyık görülmesi gerekir ve bunun tabiî olan din serbestisi her türlü müdahaleden âzade kalmak gerekirken ana kanunlarla korunmuş bulunan din ve vicdan hürriyetinden vatandaşı herhangi bir şekilde kısmen veya tamamen mahrum etmek ve bu hususu kanunî ceza teyitleri altında bulundurmak doğru olmaz.”
“… Müslüman Türklere sebepsiz yere manevî huzursuzluk veren böyle bir yasağın demokrasi ile idare olunan bir devlet nizamı içinde yer alabilmesinin doğru olmadığı fıkranın tayyi (kaldırılması) Müslüman Türklere huzur ve vicdan rahatlığı verecektir. Hem huzur hem de ana hak ve hürriyetlerden olan vicdan ve din serbestisini herhangi bir zorlama altında bulundurmamak sebeplerinden ötürü Türk Ceza Kanunun 526. maddesinde mevcut olup ezan ve kametin Arapça okunmasının memnuiyeti (yasağının) hakkındaki hükmün kaldırılması gerekli bulunmuştur.”
Genel Kurul’da oturumun başlamasıyla söz isteyen Başbakan Adnan Menderes;
“Muhterem arkadaşlar; Arapça ezan hakkında Demokrat Parti Meclis Grupunda verilen kararın gazeteler ve radyo ile yayınlanması neticesinde kanunî mâniin (engelin) kaldırılmış olduğu telâkkisinin (algısının) hâsıl olması ve bazı vatandaşların Arapça ezân okunması muhtemel olduğu için bu bapta hükümetçe Meclis’e sevk etmiş olduğumuz lâyihanın (tasarının) bugünkü ruznameye (gündeme) alınmasını ve müstacelen (ivedilikle) müzakere edilmesini yüksek tavsiyelerinize arz ediyorum.” diyerek muvafık, bravo sesleri, DP sıralarından sürekli alkışlar arasında yerine geçmiştir.
Ardından Oturum Başkanı İstanbul Milletvekili Fuad Hulûsi Demirelli:
“Arkadaşlar; Başbakanın bahsettiği, Türk Ceza Kanunu’nun 526’ncı maddesinin tadili hakkındaki tasarının raporu Adalet Komisyonu’nca yazılmış, tabı ve tevzi edilmiştir. Yalnız aradan 48 saat geçmediği için gündeme alınmamıştır. Şu kadar ki, şimdi muhterem Başbakanın buyurdukları esbabı mucibeye dayanılarak Adalet Komisyonu’nun mazbatasında da tasarının hemen gündeme alınması ve ivedilik ve yeğlikle görüşülmesi Kamutaya teklif ediliyor. Bu itibarla yazılı teklifler karşısındayız. Bu teklifleri birer birer reyinize arz edeceğim. Evvelâ bunun gündeme hemen alınması teklifini yüksek reyinize arz ediyorum. Kabul edenler lütfen işaret versinler... Kabul etmiyenler... Kabul edildi. Şu halde tasarı gündeme alınmıştır.
“İvedilik teklifi de vardır. İvedilik teklifi, biliyorsunuz ki, kanunun yalnız bir kere müzakere edilip intaç edilmesini tazammun eder. Bu teklifi de oyunuza sunacağım. İvedilik teklifini kabul edenler lütfen işaret versinler... Kabul etmiyenler ... Kabul edilmiştir.
“Bir de öncelik teklifi vardır. Yani gündemdeki maddelerden önce bu kanun tasarısının müzakere edilmesini kabul edenler lütfen işaret versinler... Kabul etmiyenler ... Kabul edilmiştir” cümleleriyle tarihî süreci başlatmıştır.
Siyaset önünü, uzlaşma kültürüyle açar. Yapılan görüşmelerde sağlanan uzlaşı ile Cumhuriyet Halk Partisi’ne mensup milletvekilleri de tasarının aleyhinde söz almamışlar ve böylece Şeair-i İslâmiyenin başında olan ezan-ı Muhammedî’yi cepheleşmeden ilan etme imkânı bulunmuş oldu. (İnönü ve birkaç arkadaşı müstesna)
Kanun aynı gün 16.6.1950 ve 1/9 numaralı yazı ile Cumhurbaşkanlığına iletilmiş Cumhurbaşkanı Celal Bayar da 16.6.1950 ve 4/533 sayılı yazıyla aynı gün onaylamıştır.
Onaylanan Kanun 17.6.1950 tarihli ve 7535 sayılı Resmî Gazetede ilân edilerek mübarek Ramazan ayının ilk gününde yürürlüğe girmiştir.
Kanunun kabulünden sonra onaylanma sürecinde Celal Bayar ile Adnan Menderes arasında soğukluk yaşandığı ve Menderes’in küsüp Mersin’e gittiği gibi söylenti ve iddialar bu belgeler ışığında şehir efsanesi niteliğindedir. Yukarıda belirtildiği gibi kanun kabul edildiği gün onaylanmıştır.
Netice itibariyle, siyaset duayenlerince her vesile ile ifade edildiği üzere ,siyasette mahcup olunmamalıdır. Millete verilen sözler yerine getirilmelidir. Tıpkı Adnan Menderes ve arkadaşlarının sözlerini yerine getirdikleri gibi. Siyaset netice alma san’atıdır, gerçekten bir maharet, liyakat, bilgi, tecrübe ve dirayet işidir. Aristo “Liyakatin hakaret gördüğü yerde demokrasi yoktur” der. Onun içindir ki Kur’ân-ı Kerim’de “Emaneti ehline veriniz, insanlar arasında adaletle hükmediniz” (Nisa, 53) buyrulmuştur.
Siyaset yapacaksanız, size ümit bağlayanları hayal kırıklığına uğratmamalısınız. Siyaset yoluyla dine hizmet edilir. Siyasette büyük cinayet; dinin siyasete alet edilmesi, onun emrine sokulmasıdır, ayrıca dinin tarafgirliğe, hem siyasî, hem de dünyevî bir mücadele aracı olarak kullanılmasıdır.
Demokratların en büyük misyonu dini siyasete alet etmeden hak, hukuk adalet, hürriyet, millî ve manevî değerlere sahiplik, manevî ve maddî olarak ülkenin güçlendirilmesidir.
Üstad Bediüzzaman’ın tesbitiyle “hilkat-i kâinatın netice-i uzmâsı ve nev-i beşerin netice-i hilkati olan ilân-ı tevhid ve rububiyet-i İlâhiyeye karşı izhar-ı ubudiyete vasıta olan” ezan-ı Muhammedî’nin (asm) ihyasına öncülük ederek ezanımızı hürriyetine kavuşturan İslâm Kahramanı Adnan Menderes’i ve arkadaşlarını rahmet ve minnetle anıyoruz.
Nurettin Tokdemir / TBMM Milli Eğitim Komisyonu eski Başkanı
Kaynaklar:
1) Dr. Faruk Sükan, Başbakan Adnan Menderes’in Konuşmaları.
2) Cahide (İleri) Aksoy, Babam Tevfik İleri.
3) Süleyman Demirel, İslâm Demokrasi Laiklik.
4) Mektubat.
5) Dr. Sabahattin Nal, Demokrat Parti’nin 1950-54 Dönemi Din Siyaseti.
6) TBMM Tutanakları.