İnsan, biyolojik bir varlık olduğu gibi, sosyal bir varlıktır aynı zamanda. Biyolojik yönüyle demokrat mı, değil mi diye sorulamaz. Sosyal açıdan demokrat mı diye sorulduğunda mesele açığa çıkar.
“İsteyen inansın, isteyen de inkâr etsin.”(Kehf.29)
“Dinde zorlama yoktur.” (Bakara.256)
Fıtratımıza üç kuvve verilmiştir. Bu kuvvetler; Kuvve-i şeheviye (dünya zevklerine istek duygusu), kuvve-i gadabiye (hiddet, öfke duygusu) ve (akıl duygusu) kuvve-i akliyedir. Fakat bunlara şeriatça bir sınır tayin edilmiş ise de, yaratılışça tayin edilmemiş olduğundan, bu kuvvetlerin her birisi; Tefrit (geri kalmak, pasif olmak), vasat, ifrat (ileri gitmek, haddi aşmak) namıyla üç derecede gözükmekteler.
* Kuvve-i şeheviyenin tefrit mertebesinde bulunan bir kişinin, ne demokrasiden, ne hürriyetten, ne de istibdattan haberi olur.
İfrat mertebesindeki kişi ise, her şeyi kendi menfaati için kullanır. Kimseye söz hakkı vermez, hep kendi haklıdır.
Vasat mertebedeki kişi ise, gerçek demokrattır. Kendisinin hürriyetini savunduğu gibi, başkalarının hürriyetini de savunur. Başkalarının da demokrat olması için çalışır.
* Kuvve-i gadabiyenin tefrit mertebesindeki kişi, hiç kimseye karşı hakkını savunamaz. Adeta, “ehl-i hamiyeti bile bazen müstebit yapar.” (Münazarat)
İfrat mertebesindeki kişi ise, yalnız kendi haklıdır. Kimsenin fikrini açıklamasına, konuşmasına fırsat vermez.
Vasat mertebedeki kişi ise, dini için, inandığı hakikatler ve demokrasi ve hürriyetler için gerekirse canını feda eder. Meşru olmayan şeylerden uzak durur.
* Kuvve-i akliyenin tefrit mertebesindeki kişinin, demokrasi, hürriyetler gibi bir meselesi yoktur.
İfrat mertebedeki kişi ise, tam bir cerbezecidir ki, hakkı batıl, batılı hak şeklinde gösterecek kadar aldatıcı bir zekâya sahiptir.
Vasat mertebedeki kişi ise, hakkı hak bilir, hakkı savunur; batılı batıl bilir, ondan kaçınır.
Allah’ın insanlara yaratılışlarında verdiği cüz-i ihtiyarî, demokrasiyi gerekli kılıyor gibidir. Bu açıdan bakarsak, cüz-i ihtiyarî Allah’ın biz insanlara bir ikramı, bir hediyesi olarak kabul edilebilir.
Şahsın demokratlığı, bilgi ve güzel ahlâkla gelişir, mükemmele ulaşabilir.
İnsanların demokrat olmasını engelleyen hisler ve latifeler ise; Cehalet, inat, garaz, intikam ve taklittir diyebiliriz.
Şahıs, ilişkide olduğu kişileri yok sayıp, onun hareketlerini kısıtlayıp, kendisine tabi olmaya zorladığında demokratlıktan da uzaklaşır.
Bilindiği gibi her insan farklı fıtratta yaratılmıştır. Yine her şahısta Esma-i Hüsna’nın farklı tecellileri vardır.
O halde her insan farklı şekilde demokrat düşüncede olabilir. Bu farklılıklarda ortak nokta önemlidir. Peki, nedir, ne(ler) olabilir bu ortak nokta(lar)?
İlk olarak şunu söyleyebiliriz; “Herkes harekât-ı meşruasında şahane serbest olmalıdır.”
Ortak noktalardan bir diğeri “müspet hareket”, başka biri ise, “karşıdakine insaflı muamele” etmektir.
Her şahıs, “Benim fikrim, davranışlarım güzeldir veya daha güzeldir” diyebilir. Fakat “Yalnız benim fikrim, davranışlarım güzeldir” dememelidir.
Onun için fikir ve davranışlarımızda diğer kişiler ötekileştirilmemeli ve onların farklı görüş, anlayış ve davranışlarına saygı duymalı ve tahammül edilmelidir.
Gerçek, hür ve demokrat bir şahıs, haksız bir kudret, iktidar sahibine boyun eğmemeli, zayıfa da tahakküm etmemeli.
Ayrıca demokratlığın bir özelliği de, “Bir şeyi reddetmek ayrıdır, kalben kabul etmemek ayrıdır ve amel etmemek bütün bütün ayrıdır.” (Şualar) prensibine uygun hareket etmesidir. Bu görüş ve davranış zamanımızda ‘sivil itaatsizlik’ diye de isimlendirilmektedir.
Demokrat kim ola ki?
Demokrat birinin, demokratik rejimde ve hür ortamlarda herkese, her düşüncedeki kişiye söyleyeceği sözü, fikri olabilmeli ve söyleyebilmeli.
Tam burada, ‘demokrat kime denir?’, ‘demokratlık nedir?’ gibi sorular aklımıza geliyor. Genel anlamda, demokrat kişi, demokrasiyi benimseyen ve savunan kişiye denir.
“Esasen demokratlık; hakkın yanında olmak, hakkı teslim etmek, ideolojik, kurumsal ve şahsî öncelikleri bir tarafa bırakıp hakka taraftar olmaktır.” (Köprü, Kış 2014) denebilir. Veya “genel bir tarifle demokratlık; ötekileştirmeyen, farklılıkları zenginlik olarak algılayan, adil, hürriyetçi tavır ve kuralları benimseyen, devlete, statükoya ya da belli bir zümreye yaslanmadan yüzünü topluma ve bireye dönen, adalet üreten bir hukuk sisteminin savunucusu olan, hukukun üstünlüğüne inanan bir duruşu ifade etmektedir.” (agy.)
Demokratlığın gereği hakperestliktir. Bu sebeple; ailede, toplumda, okulda, iş hayatında v.s. insanın olduğu her yerde geçerli bir hakikattir. Aslında hakka tarafgirlik mümine has bir tavırdır. Bu bağlamda iyi bir Müslüman iyi bir demokrattır diyebiliriz.
Demokratlık bir hayat tarzıdır, bunun en önemli bir göstergesi de; “kendin için ne düşünüyorsan başkaları için de onu düşün, kendin için ne istiyorsan başkaları için de onu iste” olmalıdır.
İnsan demokrasinin gereklerini ve inandıklarını hayatında bizzat gösterirse, ona demokrat denir. Bu insan herhangi bir ideolojinin esiri olmaz, olamaz, olmamalı. Görüşlerini, gerek aile fertlerine, gerek öğrencilerine, gerekse mesai arkadaşları ile hizmette beraber yürüdüğü kardeşlerine zorla kabul ettirme yolunu asla tercih etmez. Diyaloglarını iyi niyetle kurar, karşısındakini ikna eder (veya ikna olur), sonuçta anlaşırlar. Bu yolla insanlar arasındaki farklılıklar korunmuş olur, kimse kimseyi ötekileştiremez.
Demokrat kişi aynı zamanda, demokrasiden yana olduğu gibi karşısındaki kişinin/muhalefetin eleştirisini kabul edebilmelidir. Demokrasi fikrini savunan ve yaşayanlar, başkalarının da haklı olabileceklerini kabul ederler, eleştiriyi demokratlığın gereği sayarlar.
M.FAHRİ UTKAN
[email protected]
( Ocak 2016 tarihli Genç Yorum Dergisi http://www.gencyorum.com.tr/demokrat-misin/)
Haber Merkezi