Peygamber Efendimiz (asm) buyuruyor ki “Seyahat ediniz sıhhat bulunuz.” Bediüzzaman Hazretleri de müfritane irtibatı tavsiye ediyor.
Bu düşünceler ile daha önceki yıllarda İzmir Bornova Yeni Asya okuyucuları olarak Güneydoğu (Tarsus, Antep, Mardin, Midyat, Urfa) ve Fetih (Bursa, İstanbul, Edirne) gezilerini yapmıştık. Güneydoğu gezi notlarını Mehmet Çetin Bey kaleme almış ve gazetede yayınlanmıştı. Bu yılki gezimizle ilgili notları bendeniz aktarmaya çalıştım, sürçü lisans yaptıysak af ola.
İzmir’den Batum’a gezi güzergâhımız
2017 Temmuz ayında gece saat 23.00’da Bornova’dan hareketle başlayan gezimiz, gece yolculuğundan sonra Kirazlı Bahçe Tesisleri’nde sabah namazımızı eda edip sabah kahvaltısı için ilk durağımız olan Konya’ya vardık. Konya’da bize rehberlik edecek Nazmi Kabak Bey kardeşimizin bize katılımıyla Mevlânâ Müzesi’nin ziyaretiyle Konya turuna başladık. Müze olarak kullanılmakta olan Mevlânâ Dergâhı’nın yeri, Selçuklu Sarayı’nın Gül Bahçesi iken, Sultan Alâeddin Keykubad tarafından Mevlânâ’nın babası Sultânü’l-Ulemâ Bâhaeddin Veled’e hediye edilmiş. “Ne olursan ol yine gel, bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir” diyen Hz. Mevlânâ’nın derin hoşgörüsünü hissetmemek mümkün değil.
Ardından Mevlânâ’nın hocası Şems-i Tebrizi’nin türbe ve camisi ile Alaaddin Tepesi’ni dolaştıktan sonra Meram bağlarında öğlen molası veriyoruz. Ahşap mimarisiyle meşhur Tavus Baba Türbe ve Camii’nde öğlen namazını eda ettik. Meram’daki “Tavus Baba” diye bilinen bu türbenin içinde yatanın kadın mı, erkek mi olduğu asırlardır tartışılmakta ve bu gizemli türbe hakkında çeşitli görüşler ortaya konulmaktadır.
Selçuklu eserlerinden meşhur İnce Minare ve mozaik müzelerini geziyoruz. Konya’nın Selçuklu ilçesindeki İnce Minareli Medrese, Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykavus Devri’nde Vezir Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından, hadis ilmi öğretilmek üzere 663 H. (1264 M.) yılında inşa ettirilmiştir. Konya’nın tarihî yerlerini gezdikten sonra akşam saatlerine doğru otelimize yerleşiyoruz.
Konya’ya gelip de etli ekmek yemeden dönülmez tabiî. Akşam yemeğini Meram bağlarında etli ekmekle yiyerek Konya gezimizi noktaladık.
Mevlânâ’dan Peri Bacalarına Pazar programı için Ihlara Vadisi ve Peri Bacalarının bulunduğu Nevşehir’e doğru sabah erkenden yola koyulduk. Dümdüz bir arazi, virajsız Konya yolları elbette Risale-i Nur sohbeti yapılmadan olmazdı. Aksaray’da rehberimiz ile buluşup ilk ziyaret yeri olan Ihlara Vadisi yolunu tuttuk.
400 merdivenli vadiyi inip çıkmak elbette meşakkatliydi. Grup yaş ortalamamızın biraz yüksek olmasına rağmen bu zor ziyareti birkaç kişi fire ile basamakları inmeye başladık.
Hasan Dağı’nın volkanik kayaçları içinde (tüf) zamanın insanları inançlarını yaşamak için kiliseler inşa etmişler. M. S. 800-900 yıllarında yaşamış bu insanlar inançlarını yaymak için ne büyük meşakkatler çektiklerini ne büyük sınavlara göğüs gerdiklerini büyük bir ibretlik içinde tefekkür ettik. Asıl girişi ağaçlarla yapılan Ağaçaltı Kilisesi’nin bir kısmının toprak altında kaldığı ve ziyaret ettiğimiz kısmının 2. kat olduğu rehberimiz tarafından belirtildi. Bu kilisenin içindeki freskolar 9-11. yüzyıllar arasına aittir. Ve bu freskolar Hıristiyanlığa ait orijinal figürlerdir.
Ihlara Vadisi
Ihlara vadisinden sonra Hasan Dağı’nın farklı volkanik kayaçlarının aşınmalarından dolayı baca şeklindeki ve herkesin Peri Bacaları olarak tanıdıkları Göreme Açıkhava Müzesi’nde Cenâb-ı Allah’ın kudretinin ne kadar güçlü olduğunu anlamış olduk ve tefekkürümüz daha da derinleşti. Dünyaca ünlü bir açık hava müzesi olan Peri Bacaları’nda, dünyanın dört bir yanından gelen insanları görmek mümkün. Allah’ın memleketimize böyle güzellikleri bahşetmiş olması büyük bir nimet.
Roma İmparatorluğu döneminde zamanın kralının zulmünden kaçan halk Nevşehir civarındaki volkanik tüfleri oyarak yer altı şehirleri oluşturmuşlar. Yerin 60 metre derinliğine kadar inmişler. Mutfak, ibadet yerleri, erzak depoları, hayvan barınaklarını mükemmel bir şekilde inşa etmişler. Öyle ki 60 m yer altındaki bir odanın havalandırılmaları dahi düşünülerek oksijen sirkülasyonunu sağlamışlar. 1976 yılında yeraltı şehirleri köylüler tarafından patates deposu olarak kullanılırken, bu yapılar günümüzde turizme kazandırılmıştır. Ihlara Vadisi ve yeraltı şehrindeki yaşayan halkın dinlerine ne kadar bağlı olduklarını ve bunu yaşamak için ne kadar mücadele ettiklerini kiliselerden anlıyoruz. Ziyaret ettiğimiz Kaymaklı yer altı şehri gibi şehirlerin varlığını ve hâlâ da yeni keşiflerin yapıldığını rehberimizden öğreniyoruz. Nevşehir’deki rehberimizi ve otelimizi organize eden Rasim Öztürk Abimiz ile otelde buluşup kucaklaştıktan sonra Kadri Gülişli Abimizin öğrenci yıllarındaki aynı odada yatıp kalktığı okul arkadaşı ile buluşması gezimize ayrı bir güzellik kattı. Göremedeki Peri bacalarına gelip de güneş doğuşunu uçan balonlardan seyretmek ayrı bir keyif olacaktı. Balon ücretlerinin çok yüksek olmasından dolayı içimizden bir grup ile sabah güneş doğuşunu ve balonların manzarasını Peri bacalarının arasında ATV turu yaparak seyrettik.
Şehzadeler Şehri Amasya’ya
Pazartesi sabahı Amasya’ya gitmek üzere yola koyulduk. Yolumuzun üstünde Hacı Bektaş Veli Hazretleri’nin dergâhını ziyaret etmeden geçemezdik. Sabah saat 10 gibi Ehl-i Beyt’e aşık Hacı Bektaş Veli Hazretleri’nin camii, külliye ve türbesini ziyaret ettik, ruhlarına Fatiha okuduk, Ehl-i Beyt sevgisini ruhumuzda hissettik. Ve Osmanlı devleti zamanında 1400’lü yıllarda Anadolu’da büyük hizmetler vermiş olduğunu türbe içindeki kitabelerden anladık.
Yolumuz uzun, vaktimiz bol, vakitleri değerlendirmek gerek. Risale-i Nur sohbetleri, Necdet Şimşek kardeşin nefis ilâhilerini dinleyerek Yozgat’a varıyoruz. Yozgat’ta Kadri Gülişli Hocamız’ın imamlığında öğle namazını eda edip Yozgat’ın meşhur tandırı ile karnımızı doyuruyoruz.
Yozgat’a gelmişken 40 km mesafede M. Ö. 1700-1300 yıl önce Anadolu’nun ilk başşehri olan Hattuşaş’ı görmeden geçemezdik.
Yerli bir lise öğrencisi rehberliğinde şehrin aslanlı kapısı ve hiçbir harç kullanılmadan yontma taşlarla yapılan yeraltı tünellerini (yer kapı) gördükten sonra Tunç Çağı’nda yaşanmış diğer bir Anadolu medeniyeti olan Alacahöyük Ören yeri ziyaret edildi. Tunç Devri’nde kullanılmış olan pişirme kapları, su testileri, vazolar, saklama kaplarını müze ziyaretinde görüyoruz. Özellikle o devirde yaşamış kral mezarları çok ilgimizi çekti.
İkindi namazını topluca eda ettikten sonra akşam namazı vakti şehzadeler şehirlerinden biri olan Amasya’ya ulaştık.
Amasya’da şehzadelik döneminde yetişmiş Osmanlı İmparatorluğu padişahları (Yıldırım Beyazıd Han, Sultan II. Murat Han, Fatih Sultan Mehmed Han vb.) Amasya’da bize rehberlik yapacak olan Tekin Şahin Beyle buluştuktan sonra Yeşilırmak Nehri’nin kenarında akşam yemeğimizi yiyoruz. Şehrin gece ışıklandırması gayet güzel inşa edilmiş. Osmanlı zamanında yapılmış konakları, evleri, ışıkları ve Yeşilırmak Nehri’ne yansımalarını seyrederek güzel şehir Amasya’nın tadını çıkarmaya çalışıyoruz. Epeyce yorulmuştuk, bir an önce otelimize ulaşmak istiyorduk ve jeotermal otelde gecemizi geçirdik.
Salı sabahı dinlenmiş olarak Amasya’yı gezmek için Tekin Bey ile buluştuktan sonra Yeşilırmak kenarında Kral Kaya Mezarlıkları’nı ziyaret ediyoruz. Yeşilırmak Nehri’nin koyu renkli akması kanalizasyon kaynaklı olduğu düşünülürken rehberlik eden Tekin Bey, nehrin koyu renkli olmasının çevre kayalardan gelen malzemelerin nehre karışmasıyla nehir renginin koyulaştığını izah etti. Ve Kral Kaya Mezarlığı’na çıkmak üzere merdivenleri ağır ağır adımlayıp dağa tırmanmaya başlıyoruz. Mezar terasına ulaştığımızda Yeşilırmak’ın şehrin içinden kıvrılarak aktığı güzel Amasya manzarasını seyrediyoruz.
Şehzadeler şehri Amasya’daki II. Beyazıd Külliyesi’ni tadilattan dolayı ziyaret edemedik. Amasya’daki Sabuncuoğlu Tıp ve Cerrahi Müzesi’ni dolaşarak cerrahi ve müzik ile hastaların tedavi edildiğini anlıyoruz. Yine benzer şekilde önceki yıllarda yaptığımız Edirne gezimizde II. Beyazıd zamanında böyle bir Osmanlı şifahanesi olduğunu görmüştük. Bu sebeple Osmanlı’nın tıp konusunda ne kadar ileri olduğunu anlamış bulunuyoruz. Amasya ziyaretine rehberlik eden Tekin Şahin Bey kardeşimize teşekkür edip ayrılarak Samsun üzerinden Trabzon’a ulaşmak üzere yola çıkıyoruz.
Amasya’dan Trabzon’a, Amasya dağlarından sahile indiğimizde masmavi deniz ve yemyeşil bir dağ silsilesi görüyoruz. Bu güzel manzarayı Ünye’deki Çakırtepe’de doya doya seyrediyoruz. Öğlen namazını eda ettikten sonra Ordu’ya ulaşıyoruz. Ordu’ya gelip de Boztepe’ye çıkmadan olmazdı. Otobüsümüzü parka çekip 8 kişilik gruplar halinde teleferikler ile 800 metre yüksekliğindeki Boztepe’ye çıkıyoruz. Ordu’nun muhteşem manzarasını doya doya seyretmek ve tefekkür etmek için mola veriyoruz. Trabzon’a yaklaştığımızda Yeni Asya temsilcisi Temel Bey ile buluşarak Akçaabat’ta akşam yemeği molası veriyoruz. Sonra günün yorgunluğunu gidermek için Trabzon’daki otelimize yerleşiyoruz.
Karadeniz Yaylaları
Çarşamba sabahı erkenden Temel Bey ile buluşup Karadeniz yaylalarına hareket ediyoruz. Önce Uzungöl yaylasına çıkıyoruz. Yolda Temel Bey’in kısa bir Risale-i Nur dersini dinledikten sonra Uzungöl Yaylası’na ulaşıyoruz. Öğlen namazına kadar göl ve çevresini geziyoruz.
Uzungöl, yayla olarak İsviçre Alplerini andırıyor. Ne yazık ki yapılaşma özellikle çok sık hotel inşaatları göl ve çevresinde insanların rahatlıkla dolaşacağı alanı sınırlandırmış. Böyle çarpık bir yapılaşma bizleri üzüyor. Uzungöl’ün güzel manzarasını bundan sonra kartpostallarda seyredeceğiz. Uzungöl’e gelip de alabalık yemeden gidilmez. Öğlen yemeğinde Karadeniz’in güzel ahşap işçiliğiyle tasarlanmış güzel bir restoranda tereyağında alabalık yedikten sonra hızlıca diğer durağımız olan Çamlıhemşin’e doğru hareket ediyoruz.
Rize Çamlıhemşin’deki Ayder Yaylası’na ikindi vakti ulaşıyoruz. Ayder Yaylası da Uzungöl gibi yapılaşmadan nasibini almış. Ufak bir piknik ve kamp alanı haricinde 1 metrelik yürüme kaldırımından başka insanlara manzaranın tadını çıkaracak bir yer kalmamış. Karadeniz’in güzelim yeşilliklerini seyrederek akşam istirahatimiz için otelimize geri dönüyoruz.
Trabzon’dan Batum’a Perşembe günkü programımızda Batum ziyareti bulunmakta. Sabah namazından sonra Gürcistan’a doğru hareket ederek Sarp Sınır Kapısı’na ulaşıyoruz. Türkiye sınır kapısında gümrükten geçmek için ayakta iki saatlik bir beklemeden sonra Gürcistan sınır kapısından rahatlıkla geçiyoruz. Gürcistan programımızın en önemli noktalarından bir tanesi dünyaca ünlü botanik bahçesi ziyareti.
Gürcü rehberimizin eşliğinde Botanik bahçesini geziyoruz. Dünyanın dört bir yanından getirilen bitki ve ağaç türlerini görmek bu büyük bahçede mümkün. Bu sebeple dünyanın çeşit yönünden en büyük botanik bahçelerinden biri olarak sayılmaktadır. Hem öğle namazı hem yemeği için Türk lokantalarının bulunduğu caddeye gidiyoruz. Topluca öğlen yemeğini yedikten sonra Batum’un tek camisi olan ve Osmanlı’nın son döneminde yapılmış olan Orta Cami’de öğlen namazını eda ediyoruz.
Batum’un diğer sosyal yanı kumarhaneleri ne yazıkki. Rehberimiz eşliğinde eski ve yeni Batum’u geziyoruz. Batum’un çeşitli yerlerindeki Sovyet Rus hükümeti zamanından kalma perişan vaziyetteki apartmanlar dikkatimizi çekiyor. Şehrin ünlü Piazza Meydanı, Batum Tiyatrosu ve önündeki güzel peyzaj uygulamalı alanları şehrin güzel yerleri. Deniz kenarındaki yüksek katlı binalar
Batum’un görünüşünü farklılaştırmış. Zaman hızla geçiyor. Sınır kapısında yığılma olmadan geri dönmemiz lâzım, çünkü Trabzon’a kadar üç saatlik bir yolumuz var. Sarp Sınır Kapısı’ndan güzel memleketimize geri dönerek Hopa’ya geçiyoruz. Sahil kenarından Karadeniz manzarası eşliğinde yemyeşil çay bahçelerini seyrederek Trabzon’daki otelimize dönüyoruz.
Trabzon ve Sümela Manastırı Cuma günü hem Trabzon’un içini gezmek, alış veriş yapmak hem de Trabzon’un umumî dersine katılmak için bu günümüzü Sümela Manastırı ve Trabzon’a ayırdık. Sabah, Maçka üzerinden Sümela Manastırı’na doğru yol alıyoruz. Manastır restorasyonda olduğu için 300 metre mesafeden görebiliyoruz. Manastırın bulunduğu vadi yeşilliği, sakinliği ve dereleri ile muhteşem bir manzara sunmakta. Bu haliyle Uzungöl ve Ayder Yaylası’ndan çok daha güzel.
Maçka’da Cuma namazını eda ettikten sonra Trabzon merkezine ulaşıyoruz. Kemeraltı ve Uzunçarşı’da alış verişlerimizi yapıyoruz. Cuma akşamı, hanımlar ve beyler Trabzon’daki Risale-i Nur sohbetlerine katılmak üzere iki ayrı hizmet merkezlerine gidiyoruz. Risale-i Nur sohbetini İzmirli misafirlerin yapması istendi. Derste bütün Trabzon cemaati ile sohbet edip tanıştık. Çaylarımızı içtik.
Güzel sohbetin ardından gecenin ilerlemesinden dolayı ayrılık vakti gelmişti. Trabzonlu abi ve kardeşlerimizle vedalaşıp otelimize dönüyoruz.
İzmir’e Dönüş
Cumartesi sabahı dönüş yolculuğumuz başlıyor. Sabah otelimizden ayrılıp öğlen vakti Samsun’a ulaşıyoruz. Daha önceden Abdülbaki Çimiç ile Selim Çepni Bey’in organize ettiği öğlen yemeğimizi yiyip Ankara’ya hareket ediyoruz.
Samsun’da mola
Akşam Ankara’da Hacı Bayram Veli Hazretleri’ni ziyaret ettikten sonra Ankara’da vakfın organize ettiği akşam yemeğine katılacaktık. 15 Temmuz kutlamaları dolayısıyla bazı ana caddelerin kapanmasından Ankara programımızı iptal edip Ankara’dan İzmir’e doğru hareket ediyoruz. Gece yolculuğumuzdan sonra sabah 9 civarında İzmir’e varıyoruz. Grubumuzla helâlleşip güzel gezimizi noktalıyoruz. Bir sonraki güzel gezide buluşmak temennisiyle birbirimizden ayrılıyoruz. Bu gezimizde Konya’da bizlere yardımcı olan Cafer Kayısıcı ve bizlere gün boyu eşlik eden Nazmi Kabak Beylere, birkaç yıldan beri devamlı telefonla görüşüp gezide tanıştığım Nevşehir’de her türlü imkânını önümüze seren değerli Rasim Öztürk Abimize, Amasya’dan Oğuz Yiğitler Beye ve şehri gezme esnasında bizi yalnız bırakmayan Tekin Şahin kardeşimize, Trabzon’da 4 gün boyu bize rehberlik eden Yeni Asya temsilcimiz Temel Akyüz kardeşimize ve Samsun’da bizlere yardımcı olan Abdülbaki Çimiç Bey ile Selim Çepni kardeşlerimize gurubumuz adına çok teşekkür ediyoruz.
Gezi: Bahtiyar Eren